30. Bölüm

11.2K 636 57
                                    

Sedef yeni güne gözlerini açtığında kaç gündür ilk defa gülümseyerek uyandığını fark etti. Yüzükoyun duvardan tarafa bakarak yatıyordu. Sol eliyle yanını yoklayınca Mehmet'in orada olduğunu hissedebildi. Dün gece uyandırmamıştı Sedef'i!

"Neden uyandırmadın beni gece?" diyerek ona döndüğünde Mehmet'i hala iş kıyafetlerinin içinde, ayaklarını uzatmış, yatağın içinde oturur vaziyette görünce şaşırdı. Mehmet başını Sedef'e çevirdi. "Uyandın mı? Günaydın... Kıyamadım uyandırmak istemedim," diye açıkladı. Gülümsemeye çalıştı ama gülümsemesi dudaklarında asılı kaldı. Gözlerine kadar ulaşamadı.

"İyi misin sen? Giyecek hiçbir şeyin olmasa çıplak yatan bir adamsın, neden bu rahatsız kıyafetlerlesin hala?..... Mehmet?... Sen uyumadın mı?" diye sordu panikle doğrulup.

"Sabaha karşı geldim zaten altı buçuk muydu neydi saat," dedi Mehmet. Sedef derin ve kısa nefesler alarak havayı kokladı.

"İçmişsin sen? Bu kokuya göre sızıp kalmış olman lazımdı senin... Nasıl sarhoş bile olmadın? Ne ara içtin sen? Ay Mehmet adamı delirtme konuş neler oluyor!" diye bağırdı Sedef dizlerinin üzerine otururken.

"Ben dün işten çıktım," diye mırıldandı. Sedef'in gözleri bir anda irileşti. Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Dizlerini kaydırarak biraz Mehmet'e yaklaştı.

"İşten çıktım derken? Niye, neden?" diye sordu. Elini onun koluna koydu. Pür dikkat Mehmet'in gözlerinin içine bakıyordu.

"Kovuldum aslında... Bir müşteri ile kavga ettim. Soner gördü. Gerçi görmeseydi de her türlü öğrenirdi. Neyse, atıldım işte. İyi oldu, çok baskı vardı orada."

Sedef ne demesi gerektiğini bilmediği için kollarını Mehmet'in boynuna doladı ve sımsıkı sarıldı ona. Mehmet de hemen Sedef'e doladı kollarını. Onu boynundan öptü kokusunu içine çekerek.

"Zaten sen mutsuzsan, ben de istemem. Daha iyisi olur hem. Sen mükemmel bir barmensin sana iş mi yok," dedi Sedef teselli etmek adına. Mehmet suratını asarak 'O Soner manyağı benim önümü tıkarsa dediği gibi, yok' diye düşündü. Ama bunu Sedef'e yansıtacak değildi.

"Hallederim bir şekilde. Neyse boş verelim şimdi bunu. Ben biraz açım."

Sedef başını gömdüğü yerden kaldırdı ve sinsi bir sırıtışla Mehmet'e baktı. "Ben de açım!" dedi heyecanla ve bir bacağını Mehmet'in üzerinden atıp öbür tarafına koydu. Mehmet'in kucağına iyice yerleşip oturduktan sonra onun dudaklarına yapıştı. Mehmet ilk anda duraksasa da hemen karşılık verdi Sedef'e. Kollarını daha sıkı sardı. Daha da derinleştirdi öpüşmelerini. Ah, nasıl da özlemişti onu. Günlerdir vücut ağrıları yüzünden hiçbir şey yapmıyorlardı. Öpüşmede bile sıkıntı çekmişlerdi dövülmeden sonra.

Peki bu yaptığı doğru muydu? Üç gün içinde ayrılması gerekiyordu Sedef'ten. Her şeyi düzgün bir şekilde anlatabilmesi gerekiyordu. Düzgün bir yolu var mıydı bunu anlatmanın? Sedef kesinlikle sırlara tahammülü olan biri değildi. Bunu bu hafta gayet net anlamıştı. Hayatı boyunca babası ve annesinin arasındaki sorunu bilmeden yaşadığı için kendi hayatını etkileyecek şeyleri bilmeden yaşamaya dayanamıyordu.

Ama 'bundan' vazgeçmesine imkan yoktu. Sedef'i kaybedemezdi. O kollarındayken çok mutluydu. Bunu; şu an hissettiklerini nasıl bırakabilirdi?

"Biraz doğrulursan şunu çıkaracağım," dedi Sedef Mehmet'in siyah üstünü çekiştirerek. Mehmet o anı fırsat bilerek Sedef'i biraz durdurdu. Sedef şaşırmış bir şekilde Mehmet'e baktı. Şakayla karışık "Ne o? Artık ilginizi çekmiyor muyum Mehmet Bey? 5 gün ayrı kaldık benden soğudunuz mu?" diye sordu. Mehmet gülerek Sedef'in dudaklarına kısacık bir öpücük bıraktı.

"Sence böyle bir şey mümkün mü? O 5 gün benim için ıstıraptan başka bir şey değildi. Seni inanılmaz özlemiş durumdayım ama... Neyse, şu an durum benim kontrolümden çıktı zaten," diyerek Sedef'i yatağın üzerine itti. Üzerine uzanıp tutkuyla öpmeye başladı. Şimdi de Sedef'i kafası karışmıştı. Mehmet'i baştan çıkarmak için yanlış bir zaman seçtiğini düşünüyordu. Mehmet onun pijamasının askılarını indirirken vücudunu öpücüklere boğmaya devam etti. Sedef'in düşünceli halinin pek farkında değildi. Sedef, göğüsleri Mehmet tarafından istila edilene kadar durumun farkına varmadığına inanamıyordu.

"Mehmeeet! Mehmeeeet! Belki de sonraya bıraksaydık daha iyi olabilirdi bu işi.... Ahh, vazgeçtim. Niye duruyor muşuz ki?" Hızlı bir duygu geçişi yaşamıştı o arada. Eğer yaptığı işe kendini verirse –ki bu çok da zor değildi—aklına başka bir şey gelmiyordu zaten...

***

Şirkette son haftasının ilk günü ve en berbat haftasının başlangıç zamanıydı. Doruk gelmeyecekti bu hafta. Cuma günü devasa boyutlarda dosyalar bırakmıştı Doruk giderken. Otuz beş bin tane şey tembihlemişti Yusuf'a. Ve en son da "O çift maaşı hak etmeni istiyorum," demişti. Yusuf da sadece gülümsemişti Doruk öyle deyince. Aslında içinden 'Ben seni sarhoşken taşıdım ve çoraplarını çıkardım, çift maaşı hak ediyorum' diye düşünüyordu.

'Çok güzel Büşrasız Doruksuz bir hafta!' diye düşündü asansöre binerken. Kendisiyle birlikte bir sürü çalışan daha bindi. Şükür ki Emre'ye falan rastlamıyordu. Yemekhaneye geç gidiyordu sırf onu görmemek için. Onun katındaki erkekler tuvaletini asla kullanmıyordu. Giriş çıkış saatlerini bile ona göre ayarlıyordu. Neyse ki sadece 1 hafta kalmıştı.

"Bir saniye." Asansöre yetişmek için eteğini çekiştirerek koşan Nur'u gördü. Sağda önde duran adam asansörün kapısını tuttu. Nur Yusuf'un da asansörde olduğunu görür görmez gülümsedi. Genel bir şekilde herkese "Teşekkür ederim, günaydın," dedikten sonra tam olarak Yusuf'un önünde durdu. Asansör o kadar sıkışık ve kalabalıktı ki Yusuf'a bedenini biraz yapıştırması gerekmişti. Ve bu da sıcakta kravat takmak zorunda kalmış olan Yusuf'a daha çok sıcak basmasına neden oluyordu. Nur'un önünde sinsi bir sırıtma ile güldüğünü hissedebiliyordu. Kendisi de gülerek Nur'un kulağına doğru eğildi ve sadece onun duyabileceği bir fısıltı ile "Zahidem kurbanım ne olacak halim" diye türküyü söyledi. Kesinlikle kışkırtıcı bir durum değildi, sonuçta türkü söylüyordu! Ama Nur'u kaçıracak bir durum olduğu kesindi. Hem türkülerle arası yoktu, hem de Zahide adını sevmiyordu.

Ki taktiği işe yaramıştı. Nur hafifçe biraz öne kaçmıştı. Asansörün kapısı açıldığında bir grup insan dışarı çıktı. Bir üst katta kapı tekrar açıldı ve içeride kalan diğer birkaç adam daha indi. Bu Nur'un da katıydı ama o inmedi. Fazladan sadece iki kişi kalmıştı asansörde. Onlarda kendi katlarında indikten sonra asansörün kapısı en son yönetim katında açıldı ve Yusuf'la Nur beraber dışarı çıktılar. Boş koridorda Doruk'un odasının olduğu tarafa doğru ilerlediler. Hiç konuşmuyorlardı. Yusuf onun arkasından bakıp gülüyordu sadece.

Tam Yusuf'un küçük masasının önüne gelince elini masaya koyup sonunda yüzünü döndü. Tam da Yusuf'un tahmin ettiği gibi sinsi bir sırıtış vardı yüzünde. Sadece poposunun yarısını koyarak masaya oturdu. Yusuf tam onun yanına gidip önünde durdu. İkisi de bir süre gülümseyerek birbirlerine baktılar. Sonra Yusuf yavaşça eğilip Nur'un dudaklarına yakıcı bir öpücük bıraktı. Nur öpücüğün etkisi ile gülümserken birden suratını astı. Yusuf da şaşırmıştı.

"Ne oldu bitanem?"

"Bu hafta son, gideceksin... Gitme."

Nur ayağa kalkıp ona sarıldı. Hemen başını Yusuf'un boynuna gömdü. Yusuf gülerek "Nur, yapma Allah aşkına! Sadece şirketten gidiyorum. Seninle ilişkimiz bitmiyor. Açıkçası burada seninle olmak güzel ama kalmaya da çok hevesli değilim. Cuma günü son ama beraber tatile gideceğimiz kısmı sana hatırlatmak istiyorum," dedi.

"Çok güzel vakit geçireceğiz. Ve kesinlikle çok eğleneceğiz." Bu sefer Nur Yusuf'un dudaklarına uzandı. Bir öncekinden daha etkili ve uzun bir öpüşme oldu. Yusuf'un eli tıpkı filmlerde olduğu gibi masadakileri itmek için hareketlenirken Cuma akşamüstü masasına bırakılmış dosya yığınına değince hayal kırıklığı ile Nur'u durdurmak zorunda kaldı.

"Ölümüne işim var Nur. Öğle yemeğine sözleşsek?" Bir kaşını soru sorarcasına kaldırdı. Nur dudaklarını büzüştürüp "Peki" diye mırıldandı. Otururken masaya bıraktığı çantasını alarak Yusuf'un dudaklarına bir veda öpücüğü kondurdu. Yusuf Nur kattan ayrılana kadar onun arkasından baktı.

O eteği ne kadar kısaydı öyle!

***

Ece'nin bıcır bıcır konuşması ve tabak çanak sesinden başka ses yoktu ortamda. Mehmet ilk defa Sedef'in ailesi ile yemek yiyordu. Ve de muhtemelen son defaydı... Bugün pazartesiydi. 3. günün sonu oluyordu. 3 gün boyunca bazen Sedef'e tuhaf davranmak dışında hiçbir şey yapamamıştı. Tek bir şeyi bile söyleyememişti. Doruk'u bildiğini bile!

Çok gereksiz ve saçma şeylerde Sedef'i tersleyerek küçük anlamsız tartışmalara neden olmuştu. Sedef ilk anlarda şaşırsa da Mehmet'in gerginliğini işten çıkmasına vererek her seferinde alttan almıştı. 5 dakika sonra da olayı unutmuştu. İşte bu yüzden Mehmet'in işi gittikçe zorlaşmıştı. Sedef bu kadar iyi niyetli olmasa, çıkıp adam gibi tartışsa belki biraz sinirlenip her şeyi anlatacak gücü bulurdu.

Şimdi bu yemek masasında sessizce oturup konuşanları dinlerken yok yere gergin görünüyorlardı. Daha doğrusu Mehmet kendi kendine gergin görünüyordu. Sedef sadece Ece'yi dinlemekten mutlu olduğu için susuyordu.

"Ee siz anlatsanıza? Hep ben konuşuyorum. Bir dakika... Siz beni yormaya çalışıyorsunuz değil mi böyle yaparak? Anlat Sedef, kimleri çektin en son?" Ece bileklerini masaya dayayarak masadan Sedef'e doğru eğildi.

Sedef ağzında lokma olduğu için sadece gülümseyebilmişti. Yuttuktan sonra peçete ile ağzını sildi. "En son şu kısa boylu şarkıcı ile uzun manken kadının evlerine gittik. Yeni çocukları oldu ya, röportaj yaptı dergi onlarla. Ben de bol bol bebek fotoğrafı çektim. Çok tatlıydı!"

"Anne, bak Sedef 'bebek' derken sesini inceltmeye başlamış. Bu demek ki anneanne olmaya kendini hazırlasan iyi olur." Ece'nin bu esprisi Serkan'ın ona bir uyarı bakışı atmasına sebep olmuştu. Fakat Sedef bıyık altından gülüp annesine bakıyordu. Irmak da gülüyordu.

"Ne düşünüyorsunuz bu konuda gençler?" diye sordu Irmak önce Sedef'e sonra Mehmet'e bakıp. Sedef bu sorulara alışmış bir şekilde gülümseyerek Mehmet'e döndü. Mehmet'in de kendisinin yaptığı gibi gülümseyerek ona dönmesi gerekiyordu ama dönmemişti. Sanki konuşulanların hiçbirini duymamış gibi normal bir ifade ile önündeki tabağına bakıyordu. Sedef biraz şaşırsa da tekrar annesine döndü. Gülümsemesini muhafaza etmeye çalışmıştı ama pek başarılı olamadı.

"Bana bebekler tatlı gelmeye başladı açıkçası. Yaşım geldiğinden olabilir," dedi. Mehmet gergin bir gülümseme ile "Daha biz tanışalı bir ay bile olmadı Irmak Hanım. Sanırım çocuk muhabbeti yapmak için çok erken. Yani ciddi ciddi soruyorsunuz değil mi?" deyince gürültülü bir çatal sesinden sonra sesler kesildi. Mehmet içinden 'S**ktir bu çok oldu galiba' dedi. Çatal düşürme sesi Sedef'ten gelmişti çünkü. Yan gözle bir Sedef'e bakmaya çalıştı. Tabağının önündeki şarap bardağına yapışmış kana kana su içer gibi içmişti.

'Allah'ım! Gerçekten çok utandırdım. Of, geri alamaz mıyım o sözü' diye düşündü. Ama artık çok geçti. Birkaç saniye süren tuhaf sessizlikten sonra Serkan "Çocuk haklı aslında... Daha 1 ay bile olmadıysa bebek muhabbeti yapmak için erken," dedi ortamı yumuşatmak için. Mehmet rahat bir nefes verdi bunun üzerine. Kendisi de önündeki şaraptan bir yudum aldı.

"Bunu diyen adam da anneme ilk görüşte aşık olup evlenmeyi kafasına koyan adam," diye mırıldandı Efe. Serkan önce oğluna gülerek baktı. Sonra "Her erkeğin bir kadını sevme şekli farklıdır. Kimseden aynı davranmasını bekleyemezsin. Bu yüzden insanları kalıplandıran cümleleri sevmem ben. Erkekleri ve kadınları bir tutan varsayımları..." dedi. Mehmet konu dağıldıkça rahatlıyordu. Tekrar bir göz ucu ile Sedef'e baktı. O da Mehmet'e bakmıştı o sırada. Ve bakışları biraz fazla... kırgındı bu sefer.

'Yapamam, yapamayacağım. Olmaz,' diye düşünerek şarabından bir yudum daha aldı. Sedef'i kırmış olmaya dayanamıyordu. Kesinlikle atlatamazdı bunu. Sedef atlatırdı, ama kendisi asla üstesinden gelemezdi... Sedef'i özleyerek ölüp gidecekti.

Ama o lanet herif bire bin katacağım demişti... Gerek yoktu ki! Sedef'e 'Mehmet daha önce bir Rus kadınla evlenmiş. Hem de üç buçuk sene evli kalmışlar' dese yeterdi. Sedef hayatının şokunu ve üzüntüsünü yaşardı o an. Hem de Rus olma ayrıntısı Sedef'i iyice delirtmeye yeterdi...

"Mehmet ya, sizin kulüpte Cuma günü bir parti olacakmış. Kim gelecek o partiye? Ben birkaç arkadaşımla gelmek istiyorum da gene." Efe'nin sorusu ile Mehmet uzun bir aradan sonra ilk defa tabağından başını devekuşu misali kaldırıp etrafına bakmıştı. O an da açık açık Sedef'le göz göze gelmişlerdi. Yavaşça başını masadaki herkese çevirdi Mehmet.

"Ben—artık orada çalışmıyorum. Cuma gecesinden beri..." dedi biraz kısık bir ses tonu ile. Herkes önce bir şaşırsa da Irmak rahatlamış gibi yerinde kıpırdanıp gülümsedi sonra. Mehmet de Sedef de anlamamışçasına ona bakmışlardı.

"Ben uzun zamandır bu anı bekliyordum açıkçası. Yani yanlış anlama... Sen gerçekten işinde iyi bir barmensin anladığım kadarıyla Sedef senin kendi kokteylini bulabilmek için bizim bütün içki dolabımızdaki içkileri ziyan etmişti bir keresinde. Orada baya bir seni övmüştü de. Mehmet şöyle mükemmel böyle mükemmel bir sürü yerde çalışmış bir sürü şey biliyor.... Ben de bizim otelde özellikle seni istiyorum açıkçası. Hatta bütün garson, barmen ve ıvır zıvır görüşmelerini sana vermek geçmişti aklımdan. Onların başında olabilirsin."

'Evet Sedef'ten ayrılmayı planlarken, hayatımın geri kalanı boyunca Sedef'in dibinde olmak için imzamı atayım, değil mi' diye düşünerek suratını ifadesizleştirdi Mehmet.

"Oha süper bir teklif değil mi bu? Zamanlaması çok mükemmel olmuş patronunun. Daha doğrusu ex-patronunun," deyip kıkırdadı Ece. Sedef de gülümseyerek Mehmet'e döndü.

"Aslında çok mantıklı bir teklif... Belki böylece sen de gündüzleri çalışırsın ve geceleri bana kalırsın. Ne dersin?" dedi bir ümit. Mehmet'in bu teklife yanaşmayacağını içten içe biliyordu tabii. Torpili; özellikle de aile torpilini hiç sevmediğini defalarca belirtmişti. Zira Mehmet'in yüz ifadesi de her şeyi destekler nitelikteydi.

"Şey... Kabalık etmek istemem ama ben şimdilik bu teklifi reddedeceğim.... Sedef biraz seninle dışarıda konuşsak olur mu? İzninizle?" Mehmet masadakilere baktı. Serkan 'sorun yok keyfinize bakın' dercesine bir ifadeyle kapıyı gösterdi eliyle.

Sedef biraz afallamış bir halde oturduğu yerden kalktı. Mehmet hemen onun sandalyesini çekip nezaket gösterdi. Sonra beraber evin dışına çıktılar. Hatta Mehmet abartıp bahçeden de çıktı. Vızır vızır arabaların geçtiği Kandilli caddesinin kaldırımında, bahçe kapısının önünde durdu. Sedef de karşısına geldi. Yeşil gözleri merakla açılmış, Mehmet'in kahverengilerinin içine bakıyordu.

"Neler oluyor? Beni gerçekten korkutuyorsun Mehmet... Son birkaç gündür olanları canının sıkkın olmasına verdim ama o masada dediğin neydi öyle? Sen evlilik çocuk esprilerine coşkuyla eşlik ederdin... Hatta sen bana yapardın bu esprileri. Nereden çıktı şimdi o tepki?"

"Haksız mıyım o tepkide Sedef? Daha bir ay bile olmadı. Annen onu orada ciddi ciddi sordu bence... Esprilere katılıyorum, hayal de kuruyorum..."

Daha bir ay bile olmadı... Evet daha bir ay bile olmamıştı ama onlar bir ömürlük olayların hepsini yaşamışlardı! Gerçekten birbirlerini seviyorlardı. Ya da sadece Sedef seviyordu...

'Bundan şüphe duyduğuma inanamıyorum, tabiikide Mehmet beni seviyor!' diye telkin verdi içinden kendine. Sedef'ten soğumuş olamazdı. Sadece psikolojisi bozuktu bu aralar. Düzelecekti elbet.

"Haklısın. Acele ediyormuşuz gibi oluyor. Ben sadece sanmıştım ki ilk birlikte olduğumuz günden sonra bana gelip neşeyle hamile olabilirsin demiştin partide. Ne bileyim, istiyorsun sandım..."

'Ah ne olur lütfen şimdi öleyim' diye söylendi içinden Mehmet. Sağ eliyle yüzünü ovaladı. Sonra avucunu alnına bastırıp düşünüyormuş gibi gözlerini kapadı. O gece kulübün önünde otururken kalbinin çiğnendiğini düşünüyordu. Şu an kalbini baya baya yakıyorlardı...

"Ayrıca o iş mevzusunu da unut. Buna kesinlikle karşıyım bunu biliyorsun. Annene bunun olmayacağını söylersen sevinirim. Kendi işimi kendim arayacağım."

"Neden böyle yapıyorsun Mehmet? Sadece bir seferliğine prensiplerinin birazından ödün versen—"

"Sedef olmaz diyorum. Yapamam! Ben bugüne kadar her şeyi 'kendim' yapmaya alıştım. Başkasının yardımını kabul etmek bana ağır geliyor işte..."

Sedef bu sözler üzerine gerileyip yarım duvara poposunu dayayarak oturdu. Şimdi de "başkası" olmuştu...

"Demek ben senin için hala başkasıyım öyle mi? Eminönü'ndeyken bana 'Başkalarının önünde ağlayan bir kız değilsin demek. Başkaları olmadığımı duymak beni memnun etti' diyen adam şimdi bunu diyor. Ne güzel. Gerçekten bir ayda sandığımdan daha fazla yol kat etmişiz... Ben de bir ömürlük şey yaşadık diyordum..."

Mehmet üzgünce başını öne eğdi. Öyle demek istememişti ki! 'Hayır hayır sen tabiikide başkası değilsin Sedef. Öyle demek istemedim. Sen bu hayatta benim için en önemli kişisin ve ben senin bir gözyaşına bile dayanamıyorum' deyip ona sımsıkı sarılmak istiyordu.

"Sedef benim sana söylemem gereken şeyler var ve bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Bunlar hep benimle ilgili şeyler. Biz henüz birbirini evlilik ve çocuk planları yapacak kadar tanımıyoruz."

"Ne? Pardon?" Sedef soru sorarcasına gözlerini kıstı. Oturduğu yerden hızla kalkıp Mehmet'e yaklaştı.

"Cümleni kuruş tarzına dikkat et çünkü 'biz' doğru bir tabir değil. Ben hayatımla ilgili her detayı sana anlattım. Doruk'a bile anlatmadığım şeyleri anlattım hatta. Hiçbir duygumu fikrimi seninle paylaşmaktan çekinmedim. İyi de olsa, kötü de olsa... Senin de öyle olduğunu sanıyordum..."

"Bana Doruk'la aynı odada falan kaldığını daha önce hiç söylemedin ama?"

"Şaka yapıyorsun değil mi Mehmet? Benimle alay ediyorsun şu an!... Sana Doruk'la çok yakın arkadaş olduğumuzu söyledim! Bir sürü şeyi beraber yaptığımızı anlattım. Ayrıca sana taşınmadan önce onun evinde kaldım ben."

"Sabaha karşı telefonda bana aşkını itiraf ederken yatağın diğer ucunda mı yatıyordu peki?"

Sedef'in gözleri şaşkınlıkla ve hayal kırıklığıyla büyüdü. Elleri iki yana düştü boşlukta kalmış gibi.

Mehmet artık fazlasıyla abarttığını biliyordu ama cidden şu Doruk'la aynı odada kalma konusuna kafası takılmıştı. Ve bunu yanlış şekilde dile getiriyordu...

"Evet onun yatağında yatıyordum. Çünkü en büyük hobimdir bir erkekle bir gece geçirdikten sonra bir başkasına hemen ilanı aşk etmek. Gidip zarımı da diktirdim biliyor musun? Sırf sana ayıp olmasın diye."

Sedef kollarını göğsünün altında kavuşturup oraya buraya volta atmaya başladı. Delirmek üzereydi. Hayatında kuracağına inanmadığı cümleler kurdurmuştu Mehmet ona. Çok çirkin cümleler...

"Sedef tamam bu saçmalığı bir kenara bırakalım. Buradaki sorun benim çünkü—"

"Ben sorunun ne olduğunu anlamıyorum!!! Ben bir sorunumuz olduğunun farkında bile değilim! İnsanlar neden benden sürekli bir şeyler saklıyor Allah'ım ya, delireceğim! Konuşsanız olmuyor mu? Sorununuz neyse söyleseniz de beraber bir çözüm bulsak."

" 'Bunu dediğime inanamıyorum' ama Doruk'un düşündüğü gibi düşünüyor olabilirim. Niye buna hiç ihtimal vermiyorsun?"

"Nasıl yani?"

"O insanlar seni kaybetmekten korktukları için bazı şeyleri saklıyorlardır belki?"

"Bu sırlarla sonsuza kadar yaşamamız mı gerekiyor? Sırf birbirimizi kaybetmeyelim diye yalan mı söylememiz gerekiyor? Sonradan açığa çıkınca daha mı iyi oluyor? Şu an Doruk'la konuşamıyorum ben! Ne yapacağımı bilmiyorum çünkü. Eğer ben annemin babamı neden sevmediğini bilseydim hayatımın yarısını ona kızarak geçirmezdim Mehmet. Ben hep üzüldüm annem neden beni görmeye gelmiyor, neden beni aramıyor diye... Eğer babamı sevmeme nedenini bilseydim, ona kızmazdım. Ben hep önemli ayrıntıları kaçırarak büyüdüm zaten. Daha fazla kaçırmak istemiyorum işte, anlıyor musun?"

"Tamam o zaman... Ben daha gençken Yusuf gibiydim. Şimdi ona bu kadar kızmamın en büyük nedeni kendi çılgınlıklarımın sonuçlarından ötürü olaylara aşina olmam. Benim yaptıklarımı yapmasını istemiyorum."

Sedef merakla Mehmet'e bakıyordu. Ondan duyacaklarına hazır olup olmadığını bilmiyordu ama az önce olan konuşmalara rağmen hala Mehmet'e ölümüne güveniyordu!

"2001 yazında ben iki günlüğüne ortadan kayboldum aileme haber vermeden. Örgütten bazı arkadaşlarımlaydım. Yasa dışı bir eylem planlıyorduk. Aileme söylemememin nedeni babamın izin vermeyeceğini bilmemdi. Polis izni olmadan yapılacak gösterilere karşıydı. Kendisi kimbilir gençliğinde kaç kere yapmıştı ama oğlunun hayatının tehlikeye girmesine asla izin vermezdi. Bu yüzden ben de sakladım onlardan. Bizim eylemi yapacağımız gün çatışma çıktı karşıt görüşlülerle. Silahlı bir çatışma..."

"Aman Tanrım" Sedef'in eli ağzına gitti. Gerçekten korkmaya başlamıştı.

"Ben orada yaralandım... Arkadaşlar babamı arayıp haber vermişler... Benim babam öyle öldü... Benim yüzümden. Aylarca annemin yüzüne bakamadım ben. Hep kendimi suçladım. O da benim Yusuf'a yaptığım gibi beni kulağımdan tutup karakollardan toplardı. Her seferinde kızar sonra aferin lan doğru olanı yapmışsın derdi dayanamayıp... Babam öldükten sonra bir daha hiçbir işe kalkışmadım. Hep uzak durdum örgütlerden, gizli topluluklardan ya da ona benzer siyasi ıvır zıvırlardan. Taaki 2004 e kadar... Düzgünce çalışıyordum, işimde gücümdeydim. Para kazanıp aileme bakmaya çalışıyordum ama annem hastalanmıştı işte 2003 senesinde. O sene çok zor geçti. Annemin tedavisi çok uzun sürdü. Çok da pahalıydı. Gülşah sana bunlardan bahsetti, biliyorum. Ama Gülşah'ın bilmediği ayrıntılar var. O bankaya olan borçların nasıl ödendiği gibi... O taksit taksit çalışarak ödediğimi zannediyor. Yusuf da. Başta annem de öyle sanıyordu. Ama borçlar onların tahmin edebileceğinden çok ama çok daha fazlaydı. Bankalar beni sıkıştırıyordu. Zaten çok güvenilir bir müşteri değildim. En garanti maaşı babasından kalan 3-5 kuruş olan 21 yaşında çocuğun tekiydim sonuçta. Ya hapse girecektim ya hırsızlık yapacaktım ya da... Daha yaratıcı aklına ne geliyorsa işte... Hapse giremezdim, çünkü Yusuf daha 13 yaşındaydı. Gülşah 11'di. İkisi de çalışamazdı. Annem de kanseri yeni atlatmış, daha önce hiç iş deneyimi olmamış ilkokul mezunu bir kadındı. Geçinemezlerdi ben olmadan. Hırsızlık yaparsam gene hapse girecektim. Zaten vicdanım ve şu sinir olduğun prensiplerim buna izin vermezdi buna... Ben de bazı arkadaşlarımdan yardım istedim. Ama bizim örgütlerde para öyle kolay bulunmaz... Onlar da bana para kazanabileceğim bir yol sundular. Başta reddettim ama sadece bir gecede fikrimi değiştirdim. Değiştirmek zorunda kaldım... Başım belaya girebilirdi ama zaten başım her türlü beladaydı.... Onlara gidip tekliflerini kabul ettiğimi söyledim."

"Ne teklifiydi bu Mehmet?" Sedef'in sesi titriyordu. Elleri de titriyordu korkuyla. Gözlerini kırpmadan Mehmet'e bakıp, gelecek cevabı bekliyordu.

"Rusya'dan gelecek bir kızla evlenmem gerekiyordu vatandaşlık alabilmesi için. Rusya'daki başka bir örgüt göndermişti onu. Onunla evlenirsem çok yüklü para alacaktım onlardan... Kızın Rusya'dan kaçması gerekiyormuş. Aslında bu benim başımı belaya sokabilecek bir şeydi. Büyük risk alıyordum ama dediğim gibi... Mecburdum. Onların parası vardı, benim yoktu ve onlar da bize muhtaçtı. İşte... Kabul ettim ve biz de evlendik. Ben evlenene kadar görmedim bile onu."

Sedef'in ağzı açık duruyordu. Baya baya açıktı yani. İki eli birbirine yapışmış ağzının ortasına dayalı duruyordu. Kendini toparlamayı başardığında yavaşça az önce poposunu dayadığı duvara oturdu.

"Ne kadar evli kaldın onunla?" diye sordu sessizce. Mehmet'e baktı soruyu sorduktan sonra.

"Vatandaşlık alabilmesi için 3 sene evli kalmamız gerekiyordu. Biz 4 sene diye planlamıştık. Ama 3,5 sene evli kaldık. Onunla evli olduğum süre boyunca düzenli para geldi bize Rusya'dan. Benim ailemden hiç kimsenin haberi olmadı. Sadece boşandıktan sonra anneme söyledim.... Ona bir ev ayarlanmıştı. Kanunlar önünde fiilen beraber yaşıyor görünmemiz gerekiyordu. Buna şahitler falan gerekiyordu. Tabii ben kalmadım onunla. Sadece arada insanları inandıracak kadar o evde bulundum."

"Üç buçuk sene boyunca sadece arada sırada giderek mi komşularınızı evli olduğunuza inandırdınız Mehmet? Çok saçma, gerçekten çok saçma... Neden 4 sene diye planladınız da 3,5 oldu bu?" Kaşları merakla çatılmıştı Sedef'in.

"4 sene daha inandırıcıydı diye. Ben karar vermedim zaten her şeyi onlar söylediler.... 3,5 sene olmasının sebebi de... Olmaması gereken şeylerin olmasıydı."

Sedef'in aklına ilk Rus devleti tarafından bu kumpasın ortaya çıkarıldığı falan gelmişti. Rusların kızı geri götürüp hapse tıktığı ihtimali... Ama bu demekti ki Mehmet de hapse girecekti. Öyle bir şey olmuş olsa Gülşah Yusuf mutlaka bunu bilirlerdi ve her şeyi öğrenmiş olurlardı... Bu başka bir şeydi... Ve muhtemelen Sedef'in daha çok hoşuna gitmeyecek bir şeydi.

Mehmet derin bir nefes verdi. Sedef'in heyecanla bir cevap beklediğini gözlerinden okuyabiliyordu. Eğer cümlelerini toparlamayı başarırsa, söyleyecekti. En iyisi bir seferde söylemekti galiba...

"Biz erken boşandık çünkü Nina bana aşık oldu." Az önce verdiği derin nefesin aynısından bir tane daha verdi. Pür dikkat Sedef'e baktı. Ama Sedef Mehmet'in gözlerine bakmıyor, yerle Mehmet'in bacakları arasında bir noktaya bakıyordu.

Uzunca bir süre sessizlik olunca "Bir şey demeyecek misin?" diye sordu Mehmet. Eğer Sedef bir şey demezse olayın devamını nasıl anlatırdı, bilmiyordu... Daha bunu kaldıramıyorsa...

Sedef başını güç bela kaldırıp Mehmet'e baktı. Siniri bozulmuş bir şekilde gülmeye başlayınca bu sefer Mehmet korkmuştu.

"O sana aşık olunca boşandınız öyle mi? Müthiş! İnanılmaz! Hayatımda ilk defa aşık olununca biten bir evlilik duyuyorum. Ve bir Rus. Mükemmel!"

Hala gülüyordu. Ellerini beline koyup sırtını geri yatırdı. Gülmesini zar zor durduğunda "Eee? Sonra ne oldu?" diye sordu.

Mehmet karmakarışık olmuş bir ifade ile Sedef'e bakıyordu. Bu kız film falan anlattığını mı sanıyordu acaba?

"Sedef bu anlattıklarımda gayet ciddiyim ben biliyorsun değil mi? Bizim planlanan şekilde yaşamamız gerekiyordu. Başımızı derde sokacak şeyler yapmamalıydık."

"Sadece nasıl o aşık oldu? Sen olmadın mı? Hakikaten biraz bile mi? Ne de olsa 3 senedir evlisiniz... Aynı evde 'fiilen' berabersiniz falan... Rus bir kadınla aynı evde kalıp nasıl karşı koydun? Sevişmişsinizdir mutlaka. Onlar yürüyen seks makineleri sonuçta."

Sedef karşısında pişkin pişkin bunları sorunca Mehmet de gerilmeye başlamıştı artık. Kaşları çatıldı sinirle. Sedef'e doğru sert bir adım attı.

"Evet, seviştik. Eğer yapmasaydık aşık olmazdı belki... Ama ben duygusuz o***pu çocuğunun teki olduğum için keyfime göre onu becerip, kendime aşık edip sonra da boşandım. Arada da hamile bıraktım o ayrıntıyı atlamayalım lütfen, çok önemli."

Şimdi Sedef hiç gülmüyordu. Hem de hiç! Hatta nefes bile almıyordu. Birden nasıl yaptığını bile anlayamadan tokadını Mehmet'in suratında patlattı. Sonra yaptığı harekete şok içinde baktı. Mehmet de şaşırmıştı. Gerçi bunu beklemişti her türlü.

"Ben senin benden sır sakladığını sanıyordum. Ama sen resmen bana yalan söylemişsin Mehmet. Sen bana 'ilk kez sana aşık oldum ben' dedin. Sen başka bir kadınla birlikte olup onu hamile bırakmışsın! Ve bu kadın senin karın. Sahte de olsa karın!"

"Sedef hayır! Gerçekten öyle değil. Bak—offf—ben ona karşı duygusal hiçbir şey hissetmedim, hiçbir zaman. Zaten Rus örgütünün bu konuda katı kuralları vardı dediğim gibi. Onlara ters düşecek bir şey yapamazdım. Nina da yapmamalıydı... Ama işte.. Biz birlikte olduk birkaç kere. Öylesine bir şey sandım ben. Öyle düşündüm. Nina hiç bana beni sevdiğini söylemedi. Sonra hamile olduğunu söylerken itiraf etti. Örgüt bizi sıkı takip ediyordu. Bunu öğrenince derhal bizim ayrılmamızı ve Nina'nın hamileliğinin sonlandırılmasını istediler.... Ben... Onu o şekilde bırakamazdım. Çocuğu aldırıp boşanana kadar bırakmadım. Ama sonra da bir daha görmedim onu. Sana yemin ederim, bir daha hiç görmedim. Örgüt tüm ilişiğimizi kopardı. Zaten bende görmek istemedim. Kafasını yeterince karıştırmıştım çünkü...."

"Ben sana yüzde yüz güvenemiyorum şu an," dedi titreyen bir sesle Sedef. Mehmet'in o çok sevdiği kalın alt dudağı da titriyordu. Gözleri kızarmıştı.

Mehmet dayanamayıp bir adım yaklaştı Sedef'e. Ona sarıldı yavaşça. Sedef Mehmet'in göğsündeki yerini alır almaz omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Mehmet sıkı sıkı bastırdı Sedef'in kendisine. Saçlarından öptü defalarca. Son kez olduğunu biliyordu...

"Ben, gitsem iyi olacak," diye mırıldandı zar zor. Sedef bedenini zar zor ayırıp kıpkırmızı gözleri ile Mehmet'e baktı. "Nereye?" diye sordu panikle. İşte şimdi içini berbat bir korku sarmıştı. Fena halde ödü patlıyordu.

"Biliyor musun Sedef? Ben Doruk'u da biliyordum. Sana söylemedim. Hakan'ın sünnetinde kavga ettiğimizde bu yüzden kavga ettik. Suratıma bağıra bağıra seni sevdiğini haykırdı. Sonra işten atılmamın sebebi babandı. Bara geldi ve beni delirtecek şeyler söyledi. Ben de üzerine atlayıp bir güzel onu benzetince kovuldum işte.... Ben tüm bunları senden sakladım Sedef. Üzülme diye sakladım ama seni daha çok üzdüm şimdi... Ben yapamam, seni üzmeye dayanamıyorum. Başkası seni üzünce delirecek gibi oluyorum zaten, üzen kişi ben olunca kahroluyorum.... Baban o gece bana güvenilmez herifin teki olduğumu söyledi. Aslında haklı da, onu tamamen suçlayamıyorum. Bir bir gerçekleri yüzüme vurdu. 'Sen tüm bunları Sedef'ten sakladın ama o sana tüm hayat hikayesini ilk geceden anlattı değil mi?' dedi. Haklıydı. Ben seni gerçekten hak etmiyorum. Zaten başıma ne zaman ne geleceği belli değil. Geleceği parlak bir adam değilim. Hiçbir şey vaat etmiyorum sana. Edemiyorum."

'Aşkımdan başka tabii' diye ekledi içinden. Sedef sanki sonu mutsuz biten bir film izliyormuş gibi burnunu çeke çeke ağlıyordu. Elleriyle gözyaşlarını sürekli silse de yanakları tekrar ıslanıyordu. Bir süre öyle boş boş birbirlerine baktılar. Sedef bu süreçte ağlamaya devam etmişti tabii. Burun çekmelerinin arasında "Sen ciddisin" diye mırıldandı şaşkınca. Mehmet biraz durup sadece Sedef'in yeşil gözlerine baktıktan sonra "Evet" diye fısıldadı.

Onu öpmeden gidemezdi. Ama öperse gidemeyebilirdi... Kafası karmakarışıktı Mehmet'in. Fakat dayanamadı. Sedef'in dudaklarına eğildi ve son kez tutkuyla öptü. Derin derin nefesler aldı öperken. Sedef'in gözyaşlarının tuzlu tadını alabiliyordu onun dudaklarından. Zar zor ayrılmayı başardı. Sedef gözlerini açmamıştı. Hala başı yukarı bakar bir vaziyette öpülmeyi bekliyor gibiydi. Mehmet gözlerini kapatıp arkasını döndü ve hızla yürümeye başladı. Uzun ve sık adımlar atarak oradan uzaklaştı...

***

Yatakta oturmuş boş boş deniz manzarasına bakıyordu. Kafası karmakarışıktı ve hiçbir şey düşünemiyordu şuan. Neler olmuştu bu hafta öyle? Önce Petek evine gelip, saçma sapan ithamlarda bulunup Sedef'i şoka uğratmıştı. Sonra Doruk'un hakkındaki gerçekler ortaya dökülmüştü. Sonra Mehmet işinden olmuştu... Hem de kendi babası yüzünden... Ardından onun sadece 'işten atılma bunalımı' yaşadığını düşünürken, onun da yığınla sır sakladığını öğrenmişti bu akşam. Fikret Bey hakkındaki ayrıntıyı, örgütleri ve Rusları... Ah o Ruslar! Mehmet onlardan biriyle evlenmişti... Hem de kız hamile kalmıştı. Üç buçuk sene! Koskoca üç buçuk sene onunla evli kalmıştı. Tamam, bunun mecburiyetten olduğunu defalarca söylemişti. O zamanda yapılacak en mantıklı şey buydu belki de. Sedef duymuştu böyle şeyleri. Vatandaşlık almak için, ülkede yaşayabilmek için insanlar evleniyorlardı falan. Ama hamile kalmak? O neydi öyle?

'Madem aranızda duygusal bir şey yoktu nasıl oldu o' diye düşündü.... Kesinlikle kızın baştan çıkarmasıyla olmuş olmalıydı. Gerçekten bu konuda çok başarılıydı Ruslar!!! O kadar zaman dip dibe başka ne olacaktı ki?

Esas olay bunları öğrendikten sonrasıydı. Aptal gibi Mehmet'i kızdırmıştı sonra da ona tokat atmıştı! Ağlamaya başladığı sırada da Mehmet bir şeyler söyleyip gitmişti. Ben seni hak etmiyorum falan demişti. O ne bayat bir cümleydi öyle? Gerçekten bunu söyleyip gitmiş miydi yani? Ayrılmışlar mıydı?

Sedef kızgındı ama bunu atlatabilirdi. Tabii ki de bunu unutabilirdi başka ne olacaktı ki? Mehmet'i hayatı boyunca sırf borçlarını ödeyebilmek için bir başkasıyla evlendiğini söyleyerek suçlayacak mıydı? Böyle bir şeyi asla yapmazdı ki. Sedef sığ bir kız değildi. Bugüne kadar diğer kızların yaptığı saçma şeylerin hiçbirini bile yapmamıştı Mehmet'e. Gereksiz kıskançlığın ne olduğunu bile bilmezdi.

Kendi yatağından kat kat geniş olan yatağın ortasına doğru kaydı ve denizi görmeye devam edebileceği şekilde yanlamasına uzandı. İki elini birbirine yapıştırarak yüzünün altına koydu. Kapının çalınmasıyla başını biraz kaldırdı. "Gelebilirsiniz" diye mırıldandı.

Kapısı yavaşça açıldı. Kapandıktan sonra ayak sesleri yatağın başına kadar geldi.

"Tatlım iyi misin? Hiç kimse hiçbir şey anlamadı, ne oldu öyle?" diye sordu annesi yatağa otururken. Sedef'in saçlarını okşadı. Sedef kesinlikle bu duyguya yabancıydı. Bayadır...

"Bilmiyorum ki, ben de anlamadım. Dediğim gibi... Sanırım ayrıldık yani..."

"Bizim yüzümüzden mi? O iş konusunu hiç açmamalıydım. Çocuk konusunu da..."

"Hayır anne o yüzden değil. Mehmet onlara takılmadı. Biz başka şeyler konuştuk. Bana birkaç şey söyledi ardından da ben sana göre değilim deyip gitti."

"Şey... Bu maddi durum farkını mı kafasına takıyor? Hiç takıyor gibi değildi."

"Şu an gerçekten onun neyi kafasına taktığını anlayabilmiş değilim. Bir geleceği olmadığını düşündüğünü söyledi. Bana vaat edebileceği hiçbir şeyi yokmuş. Bana o kadar saçma geliyor ki bunlar... Acaba babam bir şey mi dedi? Cuma günü onun yüzünden işinden olmuş."

"Ne?! Bu—bu adam ne yaptığını sanıyor böyle? Çarşamba günü onunla karşılaşmak istediğimden emin değildim ama onunla karşılaşsam iyi olacak sanki."

"Boş ver anne. Babamla uğraşıp kendi canını sıkmanı istemiyorum. Eğer Mehmet beni düşündüğüm gibi seviyor olsaydı bunları takmazdı zaten. Bana göre olmadığını falan düşünmezdi. Bunların hepsi saçmalık... Beni yeterince sevmiyormuş işte. Bu açık."

"Saçmalama, senin için neler yaptığını anlatıp durdun bana hep. Seni sevmeyen bir adam o kadar şey için uğraşmaz. Gerçekten başka bir şeyler olmalı..."

"Gitti mi gitti? Unutalım gitsin anne bu konuyu konuşmak istemiyorum şimdi."

"Tamam bitanem. Ben hep buradayım tamam mı? Artık buradayım."

"Biliyorum, teşekkürler."

Irmak kızını başından öptükten sonra odadan çıktı. Sedef uzanıp sadece birazcık ışık veren gece lambasını kapattı. Annesi gelmeden önceki pozisyonuna geri döndü. Düşünmeye çalışmaya devam etti. Cep telefonuna uzanıp rehberini açtı. Yavaş yavaş aşağı inmeye başladı. Didem'i falan arayamazdı. Henüz o şekilde yakın değillerdi... Böyle durumlarda aramak istediği.... Böyle durumda daha önce hiç kalmamıştı ki? Ama üzgün olduğu zaman sadece 'Doruk'la konuşurdu. Tabii konuşacak başka kimsesi olmadığı için. Hatta bazen konuşmazlardı. Oturup sadece sızana kadar alkol alırlardı.

Doruk'un adının üzerinde dakikalarca bekledi. Sonra birden cesaretini topladığı anda aramaya bastı ve telefonu kulağına koydu. Telefon birkaç çalıştan sonra Doruk'un tereddütlü sesi ile açıldı.

"Sedef?"

"Merhaba. Neredesin?"

"Evdeyim, ters bir şey yok değil mi? Sesin kötü geliyor."

"Şey, ne yapıyorsun?"

"Sence?"

"Siroz olacaksın... Bana da kaldı mı?"

"T-t-tabii. Gelip seni almamı ister misin?"

"Sonra beraber trafik kazasına kurban gidelim değil mi? Zaten karşıdayım ben. Kendim gelirim. Hadi görüşürüz."

"Görüşürüz."

***

Gözlerini kırpıştırarak açmaya çalışırken elini mükemmel kasların üzerinde gezindirdi. Birden dün gecenin anıları gözünün önüne gelince yattığı yerde hızla doğruldu. Bu mükemmel kaslar Mehmet'inkiler değildi!

'Aman Tanrım! Burada uyuyakalmışım!' diye bağırdı içinden. Doruk'un büyük L kanepesinde Doruk'un üzerinde sızmıştı. Eline gelen kaslar ise Doruk'un göğüs ve karnının birleştiği yerdeki kaslardı. Sehpanın üzerinde bir sürü boş şişe vardı. Şişelere bakarken ne kadar çok içtiklerine inanamadı.

"Ah bunu yapmamalıydım! Ne düşünüyordum ki?" diye mırıldandı. Koltuktan kalkarken başı dönmüştü biraz. Yalpalayan adımlarla tuvalete doğru ilerledi. Klozete doğru yol alırken lavabonun önündeki aynada kendi yansımasını görünce korktu. Saçları berbat görünüyordu. Mehmet'i etkilemek için giydiği 'benim memelerim çok güzel' bluzunu çıkarıp Doruk'un rahat geniş tişörtlerinden birini giymişti dün gece kotunun üzerine rahat edebilmek için.

"Üzerimde o bluz varken benden ayrıldığına inanamıyorum!" diye söylenmeye devam etti. İstemsiz olarak ağlamaya başlarken çişini yapmak için klozete oturdu. "Her yerimden sıvı sızdırıyorum şu halime bak!" diye bağırdı. İşi bittiği halde oturduğu yerde kalıp elleri ile yüzünü kapatıp ağlamaya devam etti. Tuvaletin kapısı vurulunca başını kaldırdı.

"Sedef? Gene mi ağlıyorsun? Dün gece fazlasıyla ağladın. Yeter artık." Doruk'un sesi mıy mıy geliyordu kulağa. Sedef hemen toparlanıp elini yüzünü yıkadı ve tuvalet kapısını açınca Doruk'la yüz yüze kaldı. Hemen bir adım geriledi. Burnunu çeke çeke mutfağa daldı.

"Sedef bak, adamın seni nasıl terk edebildiğini hala anlamış değilim. Bu cidden çok saçma. Sana çok aşıktı o. Belki de bir yanlış anlaşılma söz konusudur."

Sedef buzdolabını açtı ve kahvaltıda yenmesi mümkün olan her şeyi dışarı çıkarmaya başladı.

" 'Ben seni gerçekten hak etmiyorum. Zaten başıma ne zaman ne geleceği belli değil. Geleceği parlak bir adam değilim. Hiçbir şey vaat etmiyorum sana,' diyen bir adam eminim ki bu cümlelerin ardından 'neyse seni sonra ararım, görüşürüz' demek istememiştir. Sen bilirsin. Mutlaka kızlardan 'Ben seni hak etmiyorum' diyerek ayrılmışsındır," dedi Doruk'a bakarak. Doruk bir süre düşünür gibi gözlerini kıstı. Sonra "Sanırım yapmıştım, ama ben o kızları sevmiyordum. Sadece ayrılmak için onu söylüyordum," deyince Sedef buzdolabının kenarına yaslanıp tekrar ağlamaya başladı.

Doruk, Sedef ağlamaya başlayınca kırdığı potu fark ederek "Tanrım! Öyle değil Sedef. Mehmet öyle düşünmemiştir, saçmalama! Gerçekten sadece seni şutlamak istediğine inanamazsın! O çocuk senin için neler neler yaptı. Ben hala ayrılmasında mantıklı bir sebep bulamıyorum....," dedi. Gidip hemen Sedef'e sarıldı.

"Belki de babam onu işten attırdığı içindir. Hayatında hep zorluklara ve istemediği şeylere neden oluyorumdur. Annemin ona iş teklif etmesi ve benim de bunu desteklemem gibi... Benden kaçmak istiyor," diye mızıldandı Sedef. Gözyaşlarını silerek doğruldu.

Doruk gözlerini devirmişti. "Evet sen zorluklara sebep olduğun için sana hayatımda başıma gelen en güzel şeysin diyor değil mi? Sürekli beni arayıp bunu söylüyordun, hatırladın mı?" Sedef buruk bir şekilde gülümsedi.

Tezgaha bıraktığı şeylerle güzel bir kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Doruk da ona yardım etmeye başlarken "Bak ne diyeceğim, patronundan izin al. Çarşamba gecesi İzmir'e uçacağım davetten sonra. İki kişilik rezervasyonum vardı. Gerçi birkaç değişiklik yapmam gerekecek bazı şeylerde... Bütün planları çift kişilik ve 'sevgili'ye göre yapmıştım ama olsun, halledebilirim... Pazartesi çalışmaya başlayacaksın zaten. Birkaç gün tatil yap öncesinde. Spa falan iyi gelir belki. Kumsalda uzun yürüyüşler, ne bileyim, rakı balık?" diye sordu Sedef'e. Rakı-balığı duyar duymaz kafası gömüldüğü yerden çıktı.

"Rakı balık diyorsan akan sular durur biliyorsun ki. Ayrıca Uzakdoğu daha önce hiç bu kadar çekici gelmemişti. Taylandlı kadın bana masaj yaparken istediğim kadar ağlayabilirim değil mi?"

"Of Sedef! Of!"

AŞKTAN KARELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin