Elindeki martini bardağını sallayıp duruyordu. Hayatında geçirdiği en sıkıcı gecelerden biriydi bu da. Eskiden babası zorla saçından sürükleye sürükleye götürürdü böyle şeylere. Şu anda ise değişen hiçbir şey yoktu. Bir an önce şu işkence bitsin ve tatil yolculuğu başlasın istiyordu. Mehmetsiz koskoca 2 gün geçirmişti. Günlerinin dörtte üçü ağlayıp sızlanarak geçmişti. Geri kalan kısmında da uyuyor oluyordu zaten.
'Daha önce Mehmetsiz 3 gün atlatmıştın, sonunda gelmişti, belki gene gelir' diye düşündü ümitsizce. Martinisinden bir yudum alırken etrafına bakındı. Doruk bir grup penguenle konuşuyordu. Ayık olduğu tek akşamdı bu. Gerçi Sedef'e düzeleceğine söz vermişti. 'Petek'i unutup yoluma devam edeceğim onun yaptığı gibi' demişti. Böylece İzmir tatili boyunca terk edildiğine ağlama hakkının tamamı Sedef'te olacaktı.
Annesi ve Serkan otel zinciri olan başka bir adamla sohbetteydiler. Henüz babasını görmemişti. Görmek istediğinden de emin değildi. Çünkü babasını görürse, onu öldüreceğinden korkuyordu. Mehmet'i işten attırmış olmasına inanamıyordu. Kim bilir çocuğa ne demişti de Mehmet ona saldırmıştı...
Göksel bozuntusu da oradaydı. Yeni damadı ve kızıyla sohbet ediyordu. Adam sinir bozucu derecede yakışıklı görünüyordu ve de. 'Serkan'dan iyi değil ama. Serkan daha genç hem' diye düşündü zeytinini yemeye başlarken. O sırada Suat Akgün ve Pelin 'Akgün' çifti ile göz göze gelince, onlara zoraki bir şekilde gülümseyip el salladı. Ah o gün ne güzeldi... Ateş'i görmüştü, mükemmel düğün nasıl yapılır öğrenmişti ve hala Mehmet'le beraberdi!!!
"Nasılsınız Sedef Hanım?" diye sordu Suat Sedef'in elini sıkarken. Sedef onun saçlarına fazla bakmamaya çalışarak "İyiyim siz nasılsınız? Nasıl gidiyor evlilik?" diye sordu. 'Evlilik' derken sesi biraz titremiş miydi ne?
"Ah çok güzel! Bir balayı yetmedi, ikinciyi düşünüyoruz." Pelin'in neşeli konuşması Sedef'in gülümsemesini iyice sahteleştirmişti. Millet ikinci balayını düşünüyordu. Kendisi ise umutsuz derecede yalnızdı şu an.
"Ne güzel! Zaten yaz mevsimi, tadını çıkarın," dedi. Suat gülümseyerek "Evet biz de o yüzden ikinciyi düşünüyoruz zaten. Belki daha uzun tutarız. İzninizle benim selam vermem birkaç arkadaşım daha var. Hayatım?" kolunu Pelin'e uzattı girmesi için. Sedef'le vedalaşıp giderlerken Sedef arkalarında ağlamasına ramak kalmış bir şekilde baktı. Gözlerini mutlu çiftten ayırmadı. Acınacak haldeydi!
"Neden burada yalnız başınasın?" Bu sesi duyar duymaz tüyleri ürperdi Sedef'in. Yavaşça arkasını döndü asık bir suratla. Dik dik babasına baktı.
"Bu kesinlikle seni ilgilendirmiyor, buradaki görevi tamamladıktan sonra cehennem olup gideceğim. Baştan söylüyorum, Doruk'la gidiyorum. Arkadaşça, normal bir tatile gidiyoruz. Bana nutuk çekmeye başlama sakın."
"Sana karışmayacağım tabiikide Sedef. Ama o Doruk'tan da çok hoşlanmıyorum haberin olsun."
Sedef bir dikişte martinisini bitirdikten sonra yanından geçen garsonun tepsisine boş bardağını bırakıp ne olduğuna bakmadan yeni bir şey aldı. Garson Haluk'a dönüp "Siz bir şey almaz mıydınız?" diye sorunca Haluk da bir viski aldı tepsiden. Garson gider gitmez Sedef tırnaklarını çıkardı.
"Neyse ki Doruk'u Mehmet'e yaptığın gibi işsiz bırakamazsın... Mehmet'e ne dedin? Ne yaptın da senin suratına böyle hasar verdi?"
"Sadece birkaç sıyrık... Bana hasar vermiş falan değil. Ona kendi hakkındaki gerçekleri sana söylemesini, yoksa gelip kendim anlatacağımı söyledim. Görünüşe bakılırsa sözümü dinlemiş. Güvenilir bir adam olmamasına rağmen akıllıymış."
"Sen görmeyeli iyice mafya olmuşsun biliyor musun?"
"Ben sadece kızlarımın güvenliğini istiyorum. Onların ne istediğini bilmeyen salaklarla ya da güvenilmez anarşistlerle çıkmalarını istemiyorum."
"Hata yaparak öğrenmemize izin versen ölür müsün?"
"Sen hatanı yaptın zaten Sedef! Adama gidip her şeyini anlatmışsın ilk günden! Lütfen ama lütfen bir dahaki sefere daha mantıklı davran. Petek desen kaçıncı 'hata'sını yapıyor bilmiyorum. Benim yaşımda bir adamla çıkıyor. Benim!"
"Onun ne halt yediği umurumda bile değil. Şu an ondan o kadar çok nefret ediyorum ki.... Ahh! Ne diyeceğimi bilemiyorum o derece!"
"Bir dakika bir dakika... O seninle konuşmaya gelmedi mi?"
"Evet geldi."
"Siz barışmadınız mı?"
"Kafayı yedin herhalde. Saçları elimde kalıyordu neredeyse. Bana dediklerini duysaydın sen bile parçalardın onu."
Haluk şok içinde elleriyle yüzünü ovaladı. "İnanamıyorum!" diye mırıldandı. Kocaman açılmış gözleriyle Sedef'e baktı.
"Ben onu oraya seninle barışması için yolladım ve şu duruma bak! Şu--şu hale bak! Kızlarım birbirlerinden nefret ediyorlar."
"O evden taşınacağım ve adresimi hiçbirinize vermeyeceğim. Hatta adımı değiştireceğim ki sen beni bulama."
"Ahh lütfen. O evden taşın da ne yaparsan yap."
Haluk viskisinden bir yudum alırken ileride, kocasının koluna girmiş bir şekilde eski karısını gördü. Yıllar sonra ilk defa görüyordu. Ve biraz bile yaşlanmamıştı...
Sedef onun annesini fark ettiğini anlayınca o da o tarafa baktı. Serkan'ın kolunda mutlu mesut gülüyor, etrafa neşe saçıyordu.
"Ondan uzak dur. Bari ondan uzak dur baba lütfen. 27 sene geçti aradan. Kızgınlığının biraz azalmış olması lazım!"
Haluk gözlerini alamayan bir şekilde Irmak'a bakmaya devam ederken Sedef Vera'nın babasına doğru yaklaştığını gördü arkasından. Suratını buruşturarak "Ben gidiyorum, beni mecbur kalmadıkça rahatsız etme, sakın!" diye telkin verdi. Haluk nereye diye bile soramadan Sedef topukladı. Haluk omuzlarından dolanan kolları hissedince Sedef'in niye kaçtığını anlamıştı.
Sedef bulunduğu konumu değiştirmiş, ama yalnızlığını koruyordu. Davetin yapıldığı geniş alanın en ucunda oturmuş bir elindeki telefona bir de ne olduğunu bilmediği alkollü içeceğe bakıyordu. Mehmet'i aramak için yapması gereken tek şey yeşil kısma dokunmaktı. İlk önce dokundu, sonra hemen panikle 'aramayı bitir'e dokundu. Muhtemelen çalmamıştı bile. Sonra dayanamadı. Onu araması ve sesini duyması gerekiyordu. Canı çok acıyordu çünkü. Mehmet iyi mi kötü mü bilmesi gerekiyordu. O da kendisi kadar üzülüyor muydu? Belki de pişmandı geri dönmek istiyordu ama Sedef'ten bir hamle bekliyordu!
Hemen tekrar aradı ve bu sefer kapatmadan telefonu kulağına götürdü. İşte! Çalıyordu. Bir süre bekledi. Çaldı, çaldı, çaldı... ama açılmadı. Hayal kırıklığı ile telefonu kapatıp ne olduğunu bilmediği içkiyi bir dikişte içti. Bütün boğazı yanmıştı. Öksürürken üzüntü gözyaşlarına öksürük krizi gözyaşları eşlik etmeye başladı. Zar zor tekrar nefes alabilmeye başladığında kendine küfürler sıralamaya başladı. Şimdi o aramayı geri alamayacaktı. Çok fena rezil olmuştu. Mehmet onu düpedüz terk etmişti ve o da o saf kızlar gibi geri aramıştı onu. Ne umuyordu ki? Hiçbir şey filmlerdeki gibi olmuyordu. Eğer şu an bir filmde olsalardı Mehmet şık bir takımla yandaki ağacın arkasından çıkardı ve onu ne kadar çok sevdiğini söyleyip öperdi.
Saf bir ümitle ağacın oraya baktı ama orada bir bok yoktu. Zaten ağaç da yapaydı, gerçek bile değildi! Tekrar önüne döndüğünde elindeki telefon titremeye başladı. Panikle sıçrayarak ayağa fırladı. Mehmet arıyordu. Kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Ne yapacaktı şimdi? Açması mı gerekiyordu? Ama Mehmet açmamıştı. Belki de görmediği için açmamıştı, şimdi görmüştü ve geri arıyordu. Evet! Sedef'i geri istiyordu!
"Alo! Mehmet!" diye bağırarak açtı telefonu. Belki de biraz fazla bağırmıştı.
"Sedef? Bir sorun yok değil mi? Ne oldu? Bir şey mi oldu?"
Sedef onun sesindeki panikten Mehmet'in ne düşündüğünü anlamıştı. Mehmet'in onu geri istediği falan yoktu. Sadece Sedef'in hastanede ölümün kıyısında olup olmadığını soruyordu. Bunu merak etmişti.
"Yok, bir sorun yok... ben.. şey... öylesine aradım. Merak... ettim de. Aslında biraz nefes darlığı çekiyorum galiba."
Mehmet sadece sustu. Sedef'in titreyen nefes alışverişlerini dinledi. Bunu duymak bile iyi gelmişti. Sedef nefes darlığı çektiğini söylemişti ama kendisi iki gündür nefes bile alamıyordu.
Sessizce birbirlerini dinlediler öylece. Bir de şu arka planda çalan şarkı vardı. 'Yakın uzak nerede olursan ol kalbim çarpmaya devam edecek' gibi ıvır zıvırlar söylüyordu Celine Dion. Şarkının sözleri çok sinirini bozuyordu Sedef'in. Bir de Titanic mutsuz sonla bitmişti. 'S**tir Jack orada ölmüştü ya' diye bağırdı içinden korkuyla. Kesinlikle ilişkisini onlarınkine benzetmemeliydi şu an.
"Ee şey... Umarım bedava dakikan falan vardır. Çünkü benim var, istersen ben arayabilirim."
Mehmet'in suratında buruk bir gülümseme oluştu. Sedef onun kıkırtısını duyunca kendisi de gülümsedi. Mehmet hala esprilerine gülüyordu!
"Benim de var. Aslına bakarsan bunu daha 400 küsür dakika boyunca sürdürebiliriz."
"Ah çok iyi olurdu. Ama beniiiiim—4 saat sonra uçağım var. İzmir'e erken gidiyorum biraz. Keşke uçakta bunu yapabilseydik."
"İzmir'e geliyorsun demek?! Şey... Ben dün gece geldim de, annemin yanına."
Şimdi buruk bir şekilde gülümseyen Sedef'ti. Orası beraber gitmeleri gereken yerdi. Ama Mehmet yalnız gitmişti...
"Ağustos böceklerini dinleyerek sedirde yıldızların altında uyuyor musun? Daha temmuzdayız ama o böceklerin sağı solu belli olmuyor. Kafalarına göre ötüyorlar."
Mehmet bu seferki espriye gülemedi. Çünkü bu cümle komiklikten çok sitem barındırıyordu bu sefer. Ne diyeceğini bilemediği için gene nefes dinleme moduna geri dönmüşlerdi.
Sedef ise şok içerisinde müzik sesinin geldiği yerlere bakıyordu. Davette çalması için bu tarz müzikleri bekliyordu ama böyle bunları art arda dayayacaklarsa Sedef sonuna kadar dayanamazdı. Hemen Bodyguard filminin sonunu düşünmeye çalıştı.
'Ah o film ve lanet sonu. Dur bir dakika! Rachel uçağı durduruyordu. Dönüp eşek gibi Frank'i öpüyordu! Ama sonu çok tuhaftı onun. Off, ne olur sonumuzu benzetebileceğim bir şey çalın!' diye yalvardı içinden. Gözyaşları pıtır pıtır düşmeye başladı gene yavaşça. Burnunu çekmemek için çok direndi ama dayanamayıp bir kez çekince Mehmet hemen uyandı.
"Ağlıyor musun?" diye sordu üzgünce.
"Yok sadece nefes darlığı... Çalan şarkılar da pek yardımcı olmuyor açıkçası."
"Sedef bak, belki de kapatsak dah—"
"Hayır hayır lütfen... Mehmet neden gittin? Günlerdir düşünüyorum aklım almıyor. Niye? Çok saçma bu! Bunu atlatması gereken benim, sen değilsin!"
"O zaman da dedim Sedef. Ben doğru adam değilim. Ben senden çok fazla sır sakladım. Ben daha çok yanlış yapıp seni daha fazla üzmekten korkuyorum."
"Yani senin hayatında zorluk çıkaran birisi olduğumu düşünmüyorsun?"
"Ne—ha—ne? Bunu nereden çıkardın Sedef! Tabiikide öyle bir şey düşünmüyorum! Sen benim hayatımdaki en güzel şeysin--din."
"Ben hala şeysin olmak istiyorum. Şeydin olmak istemiyorum. Mehmet lütfen--...."
"Sedef—"
Sedef'in ağlamaya başlamasıyla. Gene ikisi de sustu. Mehmet Sedef'in hıçkırıklarını duymaya dayanamıyordu. İçinden hep kendi kendine 'Şimdi ağlıyor ama ilerde daha iyi olacak. Doğru adamla evlendiğinde mutlu olacak,' diye telkin veriyordu...
Resmen kendini kandırmaktan başka bir şey yapmıyordu!
"Tamam, Mehmet. Dediğin gibi kapatsam daha iyi olacak sanırım. Zaten gitmem lazım benim. Özür dilerim seni arayıp rahatsızlık vermek istememiştim."
"Yapma Sedef! Rahatsızlık falan verdiğin yok. Beni istediğin zaman arayabilirsin."
"Evet bunu hep yapıp kendime acı çektireyim değil mi? Neyse... Hoşça kal."
Sedef telefonu kapatıp hıçkırıklara boğuldu. Yüzünü dizlerine gömdü yayılan ses oranını azaltmak için. Gerçi bütün hıçkırıkları Whitney Houston'un bağırmaları arasında yok olup gidiyordu. Müziği bastırmayı başaran bağırtılar duyunca başını hızla kaldırdı. Bu sesi tanımıştı!
"Anne?!" Panikle oturduğu yerden kalktı. Az ilerdeki tırabzanlardan eğilip aşağı baktı. Aşağıda annesi ve babası kavga ediyordu. Şaşkınca birkaç saniye onlara baktıktan sonra koşarak köşedeki taş merdivenlerden indi. Şükür ki etrafta kimse yoktu.
"Hey hey hey. Ne yapıyorsunuz?" diye bağırarak ayağındaki topuklulara ve görmesini engelleyen gözyaşlarına rağmen onların yanına koştu.
"Sedef lütfen! Bu annenle benim aramda," dedi Haluk o sinir bozucu ses tonu ile. Irmak kötü kötü bakıyordu ona.
"Bugüne kadar kızımızı her şeyden uzak tuttuğumuz için ikimizden de nefret ediyor farkındaysan! Kes artık 27 yaşındaki bir kıza patronluk taslamayı." Irmak ses tonunu biraz alçaltmıştı ama hala çok çok sinirliydi.
"Sizden nefret ettiğim falan yok.... Tamam, babamdan nefret ediyorum ama sonuçta o benim babam değil mi? Akrabaları hayatımızdan çıkaramıyoruz diye biliyorum."
Haluk bu söz üzerine kızına üzüntüyle baktı. Sedef ise onun bu duyduklarına alınmış olmasına inanamıyordu. Yaptığı onca şeyden sonra! Ayrıca Sedef sarhoştu, istediğini söyleme hakkında sahipti!
"Ne duymayı bekliyordun ki? Hayatım boyunca beni üzdün. Her seferinde unuttum, geçiştirdim... En sonunda dayanamayıp gittim ve sen hayatımı cehenneme çevirdin! Her şey daha kötü oldu! Neredeyse 30 yaşıma geldim ve geri dönüp baktığımda elimde güzel tek bir şey bile yok! Sadece bir yığın başarısızlık ve hayal kırıklığı... Başarmak üzere olduğum tek düzgün şeyi de korkutup kaçırdın! Senin yüzünden asla bana layık olamayacağını düşünüyor. O aptal evliliği unutabilirdim baba! Onu, bunun bir hata olduğuna inandırmana gerek yoktu! Senin ona güvenilmez bir insan olduğunu söylemeye hakkın yoktu! Çünkü Mehmet öyle biri değil!"
Sedef elinin tersi ile gözyaşlarını silerken Irmak dayanamadı ve gidip kızına sımsıkı sarıldı. Onu kendisine bastırarak teselli etmeye çalıştı. Haluk tam onlara yaklaşacakken merdivenlerden gelen adamı görünce ağzı önce şaşkınlıkla açıldı. Sonra bütün sinirlerinin gerildiğini hissetti. "Senin burada ne işin var. Defol buradan!" diye bağırdı.
Irmak'la Sedef aynı anda gelene baktılar. 'Aman Tanrım' dedi içinden Sedef. Göksel bozuntusunun şimdi gelmesi hiç iyi olmamıştı.
İşte şimdi herkes gergin ve rahatsızdı. Göksel pür dikkat Irmak'a bakarken Haluk daha çok deliriyordu.
"Ben sadece Irmak'la konuşmak istemiştim," dedi Göksel kısık bir ses tonu ile. Sedef gözlerini kısarak ileride duran adama baktı. Şaka mı yapıyordu? Konuşmak için şimdiyi mi bulmuştu?
"Şimdi bunun sırası olduğunu sanmıyorum. Belki de biz gitmeliyiz. Serkan merak etmiş olmalı," diye mırıldandı Irmak. Sedef bu fikre bayılmıştı. Gitmek! 'Süper!!!'
"Bir dakika Irmak, ben gerçekten senden özür dilemeliyim ve kocan yanındayken bunu yapamıyorum hiçbir zaman. Lütfen, beni affettiğini duymalıyım."
Irmak şaşkınlıkla karşısındaki adamlara baktı. "Bu gece herkesin benden af dileme gecesi mi? Seneler önce aklınız neredeydi acaba? Şu an müthiş bir hayatım, 3 güzel çocuğum ve mükemmel bir kocam var. Hiçbirinizin özrünü duymak istemiyorum," deyip geçip gitmeye hazırlanıyordu ki Haluk Irmak'ı kolundan tutup onu durdurdu.
Sedef duyduklarına inanamıyordu. Babası annesinden özür mü dilemişti? Ama geldiğinde ikisi de birbirini dövmek üzere falanlardı. Ya da sadece annesi mi öyleydi?
"Dokunma bana! Hadi Sedef gidelim." Irmak hızla kolunu çekti Haluk'un elinden.
"Irmak! Eğer bugünkü aklım olsaydı ben seni asla bırakmazdım. Ben seni gerçekten sevdim. Hatta sen bugüne kadar gerçekten sevdiğim tek kadınsın. Hayatım boyunca bunun pişmanlığı ile yaşadım. Bu yüzden beni affettiğini duymaya ihtiyacım var."
Haluk gözlerini fal taşı gibi açarak eski arkadaşına baktı. Yanında nasıl böyle sözler söyleyebiliyordu? Ne hakla?
"Sen onu terk edip gittin o***pu çocuğu! Şimdi gelip hayatın boyunca bunun pişmanlığını yaşadığını söyleyemezsin!" diye bağırdı Göksel'e.
Sedef gülmesine mani olamadı. "Evet bunu aynı kadını kapı önüne koyan adam söylüyor. Ne kadar güzel, hadi kavga edin," dedi. Irmak da aynen kızı gibi güldü. Başını iki yana sallarken kollarını göğsünün altında kavuşturdu. Bir süre iki koca adama baktıktan sonra "Eğer sizi affedersem beni rahat bırakacak mısınız?" diye sordu.
"Beni de?!" diye bağırdı soru sorarcasına Sedef. Bu tepkisi sadece babasına yönelikti ama... Sarhoşken istediği gibi davranabilmesi ne güzeldi!
"Hayatında bir zorluk olmak istemem," diye mırıldandı Göksel. Haluk cevap vermek yerine başını öne eğdi.
"Tamam o zaman. Nasıl olsa bu kadar zaman geçti değil mi? İkinizi de affediyorum. Şimdi ne haliniz varsa görün, ah. Lütfen kavga edip rezalet çıkarmayın böyle bir davette. İzninizle," dedi kati bir tonla. Sedef hemen küçük ve hızlı adımlarla annesinin yanına gitti. Babasının yanından geçerken "Az önce annem seni affettiğine göre beni rahat bırakmak zorundasın. Yaşasın!" diye bağırdı.
Merdivenlerden yukarı çıkarken telefonunun üzerindeki saate baktı. Annesine dönüp "Benim gidip Doruk'u bulmam lazım. Gitmeliyiz. Daha evden bavul alacağız. Sonra görüşürüz anne," dedi merdivenlerin başına geldiklerinde. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Irmak kızını öptükten sonra "Lütfen üzülme olur mu? Her şey çok güzel olacak sana söz veriyorum. Seni çok seviyorum. Ve babanın yanlış bir şey yapmasına bundan sonra izin vermeyeceğim. Onun seninle ilgili aldığı her kararı yakından takip edeceğim, tamam mı?" dedi. Sedef gülümsedi.
"Sağ ol anne. Ama dediğim gibi onunla uğraşmana gerek yok... Ben de seni çok seviyorum. Görüşürüz sonra." Vücudunu annesinden ayırıp ona el salladı uzaklaşırken. Etrafta Doruk'u aradı.
"Sen benimle bir dans etmeden hiçbir yere gitmeyeceğiz." Doruk elini Sedef'e uzattı. Parmaklarını oynatarak gel buraya işareti yaptı. Sedef kıkırdayarak "Uçağı kaçıracağız," diye mırıldandı. Doruk dudaklarını sımsıkı birbirine bastırarak başını sağa yatırdı. Sonra hayır anlamında başını salladı.
"Business uçacak bir iş adamı için eminim 5 dakika bekletirler uçağı. Hadi gel buraya," dedi. Sedef bu işkencenin bir an önce bitmesi adına bu teklife de göz yumdu. Hemen Doruk'un kolları arasına gidip dans pozisyonunu aldı. Bu danslarda çok başarılı değildi. Romantik şeyleri yapabildiğini Mehmet'le birlikte keşfetmişti ama bu adımlarına dikkat etmesini gerektiren slow dansları bir türlü düzgünce beceremiyordu. Dans ederken hep kendine gülesi geliyordu.
Tam da tahmin ettiği gibi olmuştu. Doruk'un sağ eli belindeyken ve sol eli kendi sağ elini tutarken, gülmeye başladı sessizce. Doruk ona bakmıyordu. Zaten boyu fazlasıyla uzun olduğu için rahat rahat etrafı inceleyebiliyordu. Ama Sedef'in kıkırtılarını duyunca o da gülmeye başladı. Sedef insanlar güldüğünü görmesin diye başını biraz daha Doruk'un göğsüne gömdü.
"Berbatsın biliyorsun değil mi? Çok düşünüyorsun dans ederken. Adımlarını rahat bırak. Partnerine tam anlamı ile teslim olmalısın," diye fısıldadı Doruk. Sedef Doruk'un elini acıtacak kadar sıktı avucunun içinde. Doruk'tan "Ah" diye bir inleme duyana kadar da durmadı. Sert sert Sedef'e baktı Doruk.
"Benimle dalga geçme! Sana bundan sonra hiçbir zaman hiçbir yerde tam anlamı ile teslim olmayacağım. Sonra o ayran gönlün başına bela oluyor!" dedi sertçe.
Doruk gözlerini devirdi. "Artık öyle bir şey olmadığını biliyorsun Sedef! Lütfen yan yanayken bu konuyu açmazsan olur mu? Bana Petek'i kaybetmiş olduğumu hatırlatıyorsun."
"Çok şey kaybetmiş değilsin. Yenisini, upgrade edilmiş halini ve eminim ki kat kat iyisini bulursun. Bırak o yaşlı dinozorun teki ile takılsın. Sen o heriften çok daha yakışıklısın ayrıca. Petek gerçekten salak. Sana bir Petek 2.1 lazım!"
Esprisine kıkır kıkır gülerken ne kadar sarhoş olduğunun farkında iyice varmıştı. Doruk da başta espriye güldü. Fakat sonra ciddileşerek suratını buruşturdu.
"Adam ona tapıyor Sedef! Tapıyor! Onları yan yana sadece 6 saniye falan gördüm ama herifteki sinir bozucu ilgiyi fark edememek için salak olmak gerek. Petek tabiikide onu tercih edecek, başka ne olacaktı ki?"
"Senin ona aldığın yüzüğü görseydi seni seçerdi."
"Ben ona yüzük falan almadım."
"Ama alacaktın! Evlenme teklif etmeyi düşünüyordun!"
"Bana döneceğini bilsem ona istediği yüzüğü alırım."
"Bunu ona da söyle, kesin döner."
"O Czar Nikolai Preobrazhenskaya—"
"Ney ney ney? Nasıl söyledin onu bir daha söylesene."
"Pra-bre-jens-kya"
"Ya da neyse boş ver ben onu ölsem telaffuz edemem."
"Her neyse... Adamın dünyanın en zenginleri listesinde 16. Sırada mı ne. Eminim ki Petek'e benim alacağım yüzükten çok daha fazlasını vaat edebilir."
"Niye sen de zenginsin. Onun alıp senin alamayacağın ne var ki?"
"Mesela.... Bir ada!"
"Yuh! E yuh! Ada da istemesin bir zahmet.... Sakın bana Petek bir ada karşılığında sana döneceğini söylerse bunu kabul edeceğini söyleme!"
"Edebilirdim..."
"Tanrım! Acınacak bir haldesin... Kendini kullanılmış hissetmeyecek misin? İğrenç bir şey bu."
"Mehmet senden bir ada istese ve geri döneceğini söylese ne yaparsın?"
"Ahh ona Büyük Britanya'yı bile alabilirim. Annemle senden borç alırsam olur bence!"
"Bak bakalım kim acınacak durumdaymış... Hadi gidelim, zaten berbat dans ediyorsun, en az şarkı söylemen kadar kötü... Gidip biraz İzmir havası soluyalım! Bize iyi gelecektir..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKTAN KARELER
RomanceSedef ve Mehmet, kendi hayatlarında kaybolmuş iki sıradan insan... Sedef bir ailedeki üvey öge olarak o aileye tutunmaya çalışırken, Mehmet kendi ailesi dışındaki bir hayata daha önce hiç adım atmamış bir genç... Birbirlerini bulduktan sonra, kendi...