20. bölüme geldiğimize inanamıyorum :') Ya sonraki bölüm ya da ondan sonraki bölüm final olacak, bu sefer çok ciddiyim. Önümüzde en fazla 2 bölüm var. Finali düşündüm ve... umarım beğenirsiniz :')
Bol yorum istiyorum 😅
Keyifli okumalar 💓
•
"Askerler!" diye bağırdı Changbin. Revire girer girmez söylediği ilk şey buydu. Koştuğu için kızarmıştı ve derin derin nefes alıp verirken ellerini dizlerine yaslayarak hafifçe öne eğilmişti.
Bu tek kelimeyi duyunca, herkesin gözlerinden bir korku geçti. Geldiğimiz dünyada da, burada da askerlerden kaçmıştık sürekli. Bu kelimeden etkilenmemiz normaldi.
"Çabuk," dedi Chan, "Gidelim."
Arabalar kapının önündeydi zaten. "Herkes eşyalarını toplasın. Yemek de alın!"
Benim eşyalarım azdı zaten, toplanmak kısa sürmüştü. Cephanelikten birkaç bomba alıp binanın belli yerlerine ve çevredeki binaların dışına yerleştirmiştim. Peşimizden gelmediklerinden emin olmak içindi. Bombalar hem dikkatlerini dağıtacaktı hem de şanslıysak yaralanacaklardı.
Arabalara dağılırken kapıları açabilmeleri için zamanı akıtmıştım. Herkes arabaya bindiğinde aklıma gelen şeyle bağırdım.
"İlaçları aldınız mı?" O ilaçlar Felix ve Jeongin'e lazımdı. Bir daha ne zaman ilaç bulabilirdik bilmiyordum.
Yüzlerindeki ifadeden anlamıştım ki hiçbiri almamıştı. Geriye doğru bir adım attım, hemen alıp gelirdim.
"Minho, siz gidin! Sınırda buluşuruz!" dedim. Minho'nun sürdüğü arabada doktor, Chan, Jeongin ve Felix vardı. Onlar önden gitmeliydi, güvende olmaları gerekiyordu. Minho reddetmeden arabayı çalıştırdı ve onlar uzaklaşmaya başladığında Changbin'e baktım. "İlaçları alıp geleceğim."
Gözleri büyüdü ve, "Saçmalama da bin arabaya! Bombalar patlayacak şimdi!" dedi.
Köşeden dönen asker arabalarını görünce, "Siktir." diye mırıldanıp arkamı döndüm ve koşarak binaya girdim.
Zamanı durduramazdım çünkü Minho ve diğerlerinin uzaklaşmış olduğundan emin olmak istiyordum. Zamanı durdurduğumda herkes olduğu yerde donacak olsa da içim rahat etmiyordu. Geldiğimiz dünyada da herkes donuyor sanıyorduk sonuçta. Ben yanlarında yokken donmalarını istemiyordum.
Merdivenleri ikişer ikişer tırmanıp ecza deposuna girdim. Nefes nefese rafları karıştırıyor ve doğru ilacı bulmaya çalışıyordum. Sonunda bulduğumda masanın üstünde duran poşeti ters çevirerek içindekileri yere boşalttım. Aceleyle ilaçları poşete doldurmaya başladığımda silah sesleri yankılanmaya başlamıştı.
Depodan çıkarak merdivenleri indim. Kapı ve dışarısı görüş açıma girdiğinde birkaç askerin içeri girdiğini görmüş ve kısa bir anlığına da olsa bizimkilere bakmıştım. Askerlerin sayısı fazla olduğu için ne kadar çabalasalar da tek yapabildikleri oyalamaktı.
İçeri giren askerler beni gördüklerinde bir küfür mırıldanıp indiğim merdivenleri tırmandım. Madem peşimden gelmeyi bu kadar istiyorlardı, onlara patlamalı bir sürpriz yapabilirdim.
Bomba koyduğum odalardan birine girip nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Pencereyi açıp aşağıya baktığımda bizimkilerin hâlâ askerlerle boğuştuğunu görmüştüm. Arkamdaki ayak seslerini duyunca derin bir nefes vererek omzumun üzerinden odaya yeni giren askerlere baktım. Kaçmaktan vazgeçtiğimi sanmış olacaklar ki sırıtarak üzerime yürüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chronosaurus | Changbin
Fanfiction[Ne kadar üzgünsen o kadar mutluyum. Ne kadar incindiysen o kadar eğlendim.] Ülkenin her yerinde, neredeyse her duvarda benim ismimi görebilirsiniz. Beni arıyor ve bulmaya çalışıyorlar fakat doğruca gözlerine baksam bile beni göremiyorlar. Ben kim m...