Beklediğiniz için özür dilerim. Kendimi affettirmek için uzun bir bölüm yazdım.
Vee evet, sonunda kafamı toplayabildim... SONUNDA.
Ayrıca, bu kitapta softluğa yer yok arkadaşlar. Kan, vahşet, çığlık, kaos, ne ararsanız hepsi var bölümde. Hadi bakalım :)
AAAA SON BİR ŞEY, Nemesis'i alıp JYP'yi basmaya gidelim diyorum, gelmek isteyen var mı?
•
Yere sardıkları büyük haritaya baktım. Bu dünyanın haritasıydı, öyle demişlerdi. Salonda, yerdeki haritanın etrafında daire şeklinde oturuyorduk.
"Bizimkiyle hiçbir benzerliği yok. Tamamen farklı." dedi Hyunjin.
Evet, ilk bakışta anlaşılıyordu zaten. İçimde garip bir his oluştu. Buraya ait değildik ama geldiğimiz dünyaya da ait değildik. Bakışlarımı haritada tuttum ve bir şey söylemedim.
"Buradayız biz. Kamita Krallığı olarak geçiyor." derken eliyle haritadaki bir noktaya bastırdı Hyunjin. Bu garip dili bir tek o anlıyordu.
"Krallık yani..." diye mırıldandı Changbin.
Hyunjin başıyla onayladı ve anlatmaya devam etti. "İnternete henüz bağlanamadım. Bu yüzden şimdilik kitaplardan öğrendiklerimizle hareket etmeliyiz."
"Teknoloji ne alemde? Bizden ne kadar gelişmişler?" diye sordum.
Hyunjin ensesini kaşırken, "Şey, bilgisayar ve kameralar çalışmıyor, o yüzden kesin yorum yapamam." demişti.
"Savaş yüzünden gelişmeye fırsat bulamamış olabilirler." dedi Minho.
"Bilgisayarlara ulaşamadıysan nerede olduğumuzu nasıl anladın?" dediğimde bilmiş bir şekilde bana baktı Hyunjin.
"Tabelalardan tabii ki."
"Hmm, tamam."
Bir süre sessizlik oldu. Tek tek yüzlerine baktım, hepsi düşüncelerinde kaybolmuştu. Elimi aniden haritaya vurduğumda titrediler. Kıkırdadım kendimi tutamayarak.
"Başladı yine." dedi Hyunjin gözlerini devirerek.
"Ne yapacağız peki, planınız var mı?" dediğimde Chan lafa girdi.
"Şimdiye kadar tek amacımız sizi bulmaktı, gerisini düşünmedik."
"Bence savaşın olmadığı bir ülkeye gidelim ve orada yaşayalım." dedi Jisung. "Kimlik işi de Chan hyung görevlileri hipnoz ederse kolayca hallolur."
"İnsanlarla bir arada yaşamak istemiyorum." diyen Jeongin'e baktık. Kucağındaki elleriyle oynarken çekingence, "Kimseyi görmek istemiyorum. Sadece biz olalım." dedi.
Chan ile bir saniyeliğine bakıştık ve Chan elini yanında oturan Jeongin'in omzuna koydu. "Neden istemiyorsun?" diye sormuştu bir yandan da.
"Nefret ediyorum insanlardan. Bize kimse yardım etmedi, görmezden geldiler."
"Haklı." diyerek ona destek çıktı Seungmin. "Ben de kimseyle muhattap olmak istemiyorum."
"Sıradan bir hayat istiyordunuz. İnsanlar olmadan nasıl sıradan olacak ki? Birileriyle tanışmanız ve sosyalleşmeniz gerek." dedim.
Jeongin huysuzca başını sallayıp reddetti. "İstemiyorum."
Chan yumuşak bir sesle, "Bize yardım etmeyenler diğer dünyada kaldı, buradakiler bir şey bilmiyor." diyince başımla onayladım onu.
Diğerlerinden ses çıkmayınca onlara baktım. Gözlerini yere dikmiş, düşünüyorlardı. Üzgün ifadeleri beni de üzdü.
"En iyisi biraz daha düşünelim ne yapacağımızı." diyen Minho'yu herkes onaylayınca haritanın başında oturmayı bıraktık. Herkes odalara dağılırken Chan, onu takip etmemi işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chronosaurus | Changbin
Fanfiction[Ne kadar üzgünsen o kadar mutluyum. Ne kadar incindiysen o kadar eğlendim.] Ülkenin her yerinde, neredeyse her duvarda benim ismimi görebilirsiniz. Beni arıyor ve bulmaya çalışıyorlar fakat doğruca gözlerine baksam bile beni göremiyorlar. Ben kim m...