Bu kitabın, biri ölmeden biteceğine inananlar var mı? Nemesis bile ölebilir, sonra hayalkırıklığına uğramayın diye söylemek istedim :)
Ama henüz birinin ölüp ölmeyeceğine karar vermedim, yani kesin birisi ölecek de demiyorum.
Ve anlamadığım bir şekilde hep bu kitapta yazım yanlışı oluyor. Yayınlamadan önce defalarca kontrol ediyorum ama gözümden kaçıyor bir şekilde. Kusura bakmayın :(
Bol yorum yapın, olur mu 🥺
•
"Çok kötüydü." dedi Hyunjin. "İnsanlara işkence ediyorlar. Çocuk ya da yaşlı fark etmeden... daha fazla anlatmak istemiyorum. Gördüklerim bana yetti."
Hyunjin susunca hiç kimse ağzını açmadı. Zifiri karanlık ormanda sadece birbirimizin silüetlerini görebiliyorduk. Arabalardan birkaç adım uzakta, yerde daire şeklinde oturuyorduk.
"Yani... O görüntüler yüzünden öyle bağırdın?" diyerek sessizliği bozdu Chan. "Kimseyle konuşmuyordun?"
"Hmhm."
Hyunjin uyandığından beri çok durgundu. Yemek bile yememişti. Onu böyle görmeye alışkın olmadığım için içimde bir burukluk vardı.
"Geri mi döneceğiz? Şehre giremeyiz." dedi Seungmin.
Jisung, "Etrafından dolaşsak olmaz mı? Buraya kadar geldik sonuçta." demişti.
"Bence de etrafından dolaşalım. İlla bir yol vardır." diyen Jeongin ile kaşlarımı kaldırdım.
Chan'ın, "Olabilir." demesi ise beni şoka sokmuştu resmen.
"Bir dakika." dedim kaşlarımı çatarak. Niye böyle davrandıklarına anlam verememiştim. "Sizin şu an buradan nasıl gideceğimizi değil, o insanları nasıl kurtaracağımızı konuşmanız gerekiyordu. Hatta beni ikna etmeye çalışmanız falan lazımdı." Chan da dahil herkes gözlerini kaçırınca, "Neyiniz var sizin? Benden bir şey mi saklıyorsunuz? Nerede o, herkesi kurtarmalıyız, diyen aptallar?" demiştim.
"Bir şey saklamıyoruz. Senin de dediğin gibi, herkesi kurtarmaya çalışmak aptallıktan başka bir şey değil. Aklımız başımıza geldi." dedi Minho.
Kollarımı göğsümde bağlayarak, "Aklınızın başınıza gelmesinden çok vicdanınızı susturmuşsunuz gibi geldi bana." dediğimde Jisung, "Vicdanı bile olmayan senden bunu duymak zorunda mıyız?" demişti.
Kaşlarımı kaldırdım hafifçe. "Olay da bu zaten. Ben kendime sizi örnek alarak daha iyi biri olmaya çalışıyorum. Eğer siz böyle yaparsanız, bizim canavardan ne farkımız kalır? Düşünebilen, merhametsiz, herkesten güçlü canavarlar hem de. Ne kadar tehlikeli olduğumuzun farkındasınız. Açık konuşmak gerekirse, şehirde kim ölmüş kim kalmış zerre kadar umurumda değil. Çığlık sesinden ve kan kokusundan hoşlanıyorum. Hyunjin yerine o görüntüleri ben görseydim biraz bile canım yanmazdı. Beni sadece siz ilgilendiriyorsunuz, benim gibi bir canavar olmanızı istemiyorum."
Söylediklerimden sonra kimseden çıt çıkmadı uzun bir süre. Sessizliği benim öksürmeye başlamam bozmuştu. Changbin su uzatınca alıp içtim.
"Ne yapalım peki? Kurtaralım mı?" diye sordu Chan.
Jeongin kendinden emin bir şekilde, "Hayır, yola devam edelim." dedi. Herkes ona şaşkınlıkla bakarken yüzünde acımasız bir ifade vardı. O da benim gibi o insanları umursamıyordu.
"Jeongin?" dedi Changbin.
Jeongin, "Bir saatliğine bile olsun ölümü düşünmeden yaşamak istiyorum. Sürekli tehlikedeyiz, tetikteyiz. Bıktım artık." diye fısıldadı. "Kusura bakmayın ama dayanacak gücüm kalmadı. Bizim için endişelenmekten diğerlerine sıra gelmiyor. Size bir şey olursa ne hissedeceğimi hiç düşündünüz mü? Hepiniz en büyük korkumun yalnızlık olduğunu biliyorsunuz. Bu yüzden herkes kendine dikkat etsin. Biriniz daha incinirse kafayı yiyeceğim." dedikten sonra cevabımızı beklemeden kalktı. Arabalardan birine binip kapıyı sertçe kapattığında herkes öylece kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chronosaurus | Changbin
Fiksi Penggemar[Ne kadar üzgünsen o kadar mutluyum. Ne kadar incindiysen o kadar eğlendim.] Ülkenin her yerinde, neredeyse her duvarda benim ismimi görebilirsiniz. Beni arıyor ve bulmaya çalışıyorlar fakat doğruca gözlerine baksam bile beni göremiyorlar. Ben kim m...