let's falling love for the night

125 12 13
                                    

san, saçlarını yeniden siyaha boyatmış olan eşine baktı gülümseyerek. yaslandığı kapıdan ayrılıp arkasına geçti, ellerini beline sardı ve ensesine minik bir öpücük bıraktı. yeosang kıkırdayarak ona sevgi dolu gözlerle bakan adama aynadan öpücük attı.

"çok güzel olmuşsun sevgilim. hep güzeldin zaten ama bu şekilde bambaşka biri gibisin." san elini yeosang'ın saçlarına attı ve okşadı. sevgilisini kendine çevirip ellerini makyaj masasının iki yanına yerleştirdi. yüzünü yeosang'a yaklaştırdı ve gülümseyen dudaklarına minik bir öpücük bıraktı.

"öylesine güzelsin ki seni kalbime hapsetmek istiyorum ama sana lâyık değil. hem de herkesler görsün istiyorum ve güzelliklerinin boşa olduğunu anlasınlar. öylesine güzelsin ki... öylesine aşık etmişsin ki beni kendine... geçmişimi unutup her zamanımda sen varmışcasına yaşayacak kadar delirtmişsin beni. sevgilim, teşekkür ederim. seni sevmeme izin verdiğin için."

yeosang yutkunarak başını eğdi. san buruk bir gülümsemeyle ayrıldı yeosang'ın yanından.

"biliyorum. o var hâlâ aklında. herkesin konuştuğu büyük aşktan sonra bana aşık olmanı beklemiyordum zaten. bu yüzden sana minnettarım benim küçük sevgilim. minik vücudunda, minik kalbinde bana da yer ayırdığın için."

yeosang dolu gözleriyle san'a baktı. san hemen tekrar yaklaştı eşine. biraz eğilerek boylarını eşitledi ve göz göze gelmelerini sağladı. gülümseyerek yanağını okşadı.

"ağlama güzelim. ağlaman için söylemedim ki ben onları. sadece aşığım işte. anla beni."

yeosang başıyla onayladı sevdiği adamı. burnunu çekip dudaklarını büzdü. san karşısındaki adamın yaptığı harekete güldü.

"makyajın mı bozuldu? hmm... makyajsızda güzelsin zaten bebeğim.*

yeosang omuzlarını kaldırıp kaşlarını çattı. san ellerini kaldırıp kahkaha attı.

"tamam tamam ben yapacağım."

wooyoung üzerindeki hareketlilikle uyandı. gözlerini açamadan gözleri minik eller tarafından kapatıldı.

"ben kimim baba?"

wooyoung minik ho'nun sorusuna güldü.

"prens jung efendim." üzerindeki ağırlık gidip minik eller gözlerinden çekildi. yan tarafına dönüp minik oğluna sardı kollarını.

"affedildin köle. bir de büyükannem aradı bugün onlara gitmemiz gerekiyormuş. bizi oraya davet ettiler ama orada hiç arkadaşım yok ne yapacağım ki ben?"

woo başıyla onayladı oğlunu. oğlu kendi derdine düşmüşken düşündü, sahi kaç yıl olmuştu görmeyeli o meleksi yüzü? 3? 4? belki daha fazla. bilmiyordu. onun tek bildiği onun için koca bir ömür gibi gelmesiydi.

wooyoung yataktan kalkıp minik oğlunu giyinmesi için odasına yolladı. telefonunu alıp annesini aradı. davette o'nun da olacağını öğrendikten sonra yutkundu ve dolabın derinlerinde olan anı kutusunu çıkardı.

beraber saç boyamaya çalışmışlardı ama unutmuşlardı ve saçları yanmıştı. o gün ne çok ağlamıştı yeosang, ve wooyoung büyük endişeye kapılmıştı platonik olduğu çocuk ağladığında. ne yapacağını bilmeyen aptal aşıktı işte.

wooyoung'un doğum gününde neli pasta sevdiğini bilmediği için 5 çeşit minik pasta almıştı. sorun ise hangisinin hangi aromalı olduğunu bilmiyordu ve o an öğrendi ki wooyoung'un portakala alerjisi var.

aklına gelenler ile gülümsedi woo. ne güzeldi onlar. neden böyle olmak zorundaydı ki?

'wooyoung! beni bekle yetişemiyorum sana. çok  hızlısın.' wooyoung duraksadı ve arkasını döndü. sevgilisini kucağına alıp alnından öptü ve yürümeye başladı. yeosang hafifçe sevgilisinin omzuna vurdu ve kıkırdadı. 'sana yavaşla dedim aptal beni kucakla değil. hem bak ikimiz böyle düşersek çok kötü olur.' wooyoung ona parıldayan gözlerle bakan çocuğa çevirdi bakışlarını. 'çiçeğim,  ikimizde seni asla ama asla bırakmayacağım ve düşürmeyeceğimi biliyoruz değil mi?' yeosang utangaç bir gülümseme ile bakışlarını gökyüzüne çevirdi. yüzüne düşmeye başlayan kar taneleri ile ellerini çırptı. wooyoung'ın kollarından inip elini tuttu. wooyoung ise kendisi 24 yaşında olan ama ruhu 4 yaşında olan sevgilisini izledi.

jongho babasinin gözlerini sildi. 'neden ağlıyorsun baba? ben mi üzdüm seni? çok güçlü olduğum için canın mı yandı? özür dilerim. lütfen ağlama.' babasının ağlamasıyla gözleri dolan minik çocuk fazla dayanamadı ve ağlamaya başladı. wooyoung oğlunun yanaklarını tuttu ve okşadı. 'hayır bebeğim. sen beni üzmedin. hem üzmezsin beni değil mi? baba biraz çocukluğunu hatırladı. mutluluktan ağlıyorum benim güzel bebeğim. '

jongho başını sallayıp burnunu çekti. 'seni ağlatan kimse onu dovebilirim. biliyorsun değil mi?' wooyoung gülerek onayladı oğlunu. 'evet çünkü sen çok güçlüsün. kalk bakalım ayağa ne giymişsin bir göreyim.' oğlunun poposuna vurup güldü.

beyaz gömleği ve bordo pantolonuyla minik bir iş adamına benzeyen oğlunu kucağına alıp yüzünü öpmeye ve gıdıklamaya başladı.

yeosang, keskin yüz hatlarına tezatlıkla gülümseyerek kendisi icin kahvaltı hazırlayan adamı inceledi. istediği jer şeye sahipti. ona deliler gibi aşık bir eş, başarılı olduğu bir iş, fazla dolu bütçeleri... ama eksik bir şeyler vardı. yeosang'ın tamamlanması için en önemli parca kayıptı. geçmişi biraz kayıptı.

'sevgilim? yine nereye daldı inci gözlerin? ne kurcaladı güzel kafanı?' kendisine seslenildiğini fark ettiğinde irkilerek kocasına döndü. başını iki yana sallayarak gülümsedi. san yavaş yavaş yaklaştı yeosang'a. 'hmm, demek öyle... fakat gözlerin pek oyle söylemiyor. bak güzelim,' san yeosang'ın ellerini tuttu ve birer öpücük bıraktı. 'bugün senin günün. o yüzden kafanı kurcalayan şey her ne ise onu unut. en azından yarına kadar, olur mu?' gülümseyerek onu onayladı yeosang. hakliydi. bugün kafasını daha fazla onun için yormamalıydı. istediği her şey elinin altındaydı sonuçta.

san'ın yeosang'a o kadar soft davranmasını ve alttan almasının sebebi var 😭😭 bunu aciklama geregi duydum cunku cok sacma gozukebiliyor bir de iki part yapma karari aldim ani bir şekilde bu kadar iyi aksamlar mwah

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 01, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

let's falling love for the night |sansang/woosang|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin