Ghost of You-5 Seconds of Summer
Benim için tek bir mevsim vardı, o da sonbahardı. İçimde öyle melankolik ölü bir ruh yatıyordu ki onu göğüs kafesimdeki mezarından kaldırıp da saf mutlu ve memnun tarafımı bulamıyordum.
Dışardan gülümseyen yüzüm çoğu zaman gerçeği yansıtmazdı, içeride ya kan ağlardım ya da dalıp giderdim öylece sonsuzluğa ve çelişkiye düştüğüm kendi sonuma. Savrulurdum sararıp dökülmüş sonbahar yaprakları misali. Çok diplerdeydim ama asla güçsüz değildim. Sadece dipte olmayı kabullenmiştim.
En sevdiğim koku yağmur sonrası, topraktan yayılan kokuydu; en sevdiğim ses ise her bir yağmur tanesinin kendisinden binlercesinin birlikte yere düşmesiyle oluşan ahenkli melodinin ta kendisiydi.
Öyle ki her gece playlistime eklediğim yağmur sesi eşliğinde gözlerimi yumardım. Eğer yapabilseydim bir kavanoza yağmurun kokusunu da hapsetmek isterdim ancak çocukken denediğim üzere bu işe yaramıyordu.
Ben de kendime başka bir oyun oynuyor, yüzüme düşen yağmur damlalarının hayalini kuruyordum. Ciğerlerime derin bir nefes çekiyor da sanki o kokuyu alıyormuş gibi davranıyordum.
Benim zihnim de ruhum da sonbahara tutsak kalmıştı. Mum ışığında oturur, birçok kitap okur bana kendimi sorgulatan yüzlerce cümlenin altını çizerdim.
Bazen ağlar bazen kahkaha atar, en çok da iki satır arası boşluklarda yaşardım.
Kendi fani hayatımda hani şu kısacık olan biyolojik faaliyetlerle kısıtlanan, insanlık denen karmaşayla yıpranan hayatımda onu aşamadığım gibi, geçemediğim engelin etrafından dolaşmayı da reddetmiştim ben. Kalbim öyle bir yerdi ki, içine aldığını bırakmıyordu.
Onsuz yarımdım, yakında yok olacaktım."Hankie sen kesinlikle dahisin" diyerek kulaklarını kaşımaya devam ettim. Kafasına kondurduğum öpücüklerimden rahatsız olup kaçtığında elimdeki ödül maması kabını da rafa kaldırarak ellerimi yıkadım.
Her sabah Hank'e öğrettiğim numaraları tekrarlardık böyle. Onunla tanışalı çok olmamıştı, keşke birlikte geçireceğimiz sonsuz bir ömrümüz olsaydı.
Hank'i mama bırakmak için ziyaret ettiğim bir barınakta görmüş , durumuna çok üzülmüştüm.
Yanına eğilip burnunun üstüne okşadığımda o kadar mutlu olmuştu ki onu orda bırakmaya içim el vermemişti. İyi ki de yanıma almıştım onu, benim sadık dostum en büyük neşe kaynağımdı.Kot eteğin üzerine kolları uzun ancak ince beyaz bir kazak giymiş ceketimi de elime almayı tercih etmiştim. Her ne kadar hava kötü olmasa da sonbahar da sürpriz yağmurlar başlayabilirdi.
Bugün kendime özenerek çok hafif bir makyaj da yapmıştım. Üniversiteye başlıyor olmak benim için bile heyecanlıydı.
Oysaki yazın başında bu durum zerre umrumda değildi. Kesinlikle bu durum Jungkook'la doğrudan alakalıydı.Kampüsün girişinde dün geceden anlaştığımız gibi Jisoo'yla buluşmuş binamıza birlikte yürümüştük. Oryantasyona katıldığı için benim aksime her yeri öğrenmişti bu yüzden sorun yaşamadan dersliğimizi bulabilmiştik.
Daha ilk gün hatta ilk ders olmasına aldırmadan konuya geçen profesöre sınıftakilerle birlikte ben de gıcık olup söylensem de anlatmaya başladığı anda sesim kesilmişti.
Bir insan konuya hakim olunca ben de kapılıp gidiyordum akışına. Anlattığı şey ne kadar sıkıcı olsa bile...
Ama bir yandan da önümüzde işleyeceğimiz dersler için daha hevesliydim çünkü Kimya bölümü, Dil ve Edebiyat karşısında eleyemediğim tek seçenekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gone //RoséKook
Fanfictionbir kilo demir mi daha ağır yoksa ona karşı hislerim yokmuş gibi davranmak mı ? |Mayıs2021 |