03

863 93 64
                                    

            Drivers license - Olivia Rodrigo

Yine o anlardan birindeydim. Aynı zihnimin içi gibi loş bir ortam ancak arada yüzüme değip geçen neon aydınlatma ışıklarıyla hareketlenmiş hali..
En az şu küçük kafamın içi kadar sıkışık, en az onun içi kadar gürültülü.

İnsan en çok da böyle ortamlarda hissediyordu yalnızlık denilen bastırılamaz duyguyu.
Sonbahar diyorum anlıyorsunuz ya.. burdayım ama değilim. Tam olarak sonbaharın içindeyim. Biliyorum çünkü yüzüme esiyor rüzgârı, tüylerimin diken diken olması hep bu yüzden.

Gözlerimi açıp kapatıyorum, gözleri gözlerime değiyor bu gece defalarca kaçsam da gözlerinden bu sefer yakalanıyorum tam o anda.
Sonbahar gidiyor peki gelene bahar diyebilir miyiz tekrar?

Hayır bu gözler artık kış hissini veriyor.
Ruhsuz bakıyor, bakıyor ama beni göremiyor. Hem de gözlerimin içine bakarken beni göremiyor.

Gözlerimi çevirip telefonumu tutmadığım elimle oturdukça yukarıya doğru çıkmış elbisemin eteklerini düzelterek dizlerime doğru çekiyorum ve bu dalgınlığımdan kendimi çıkarıyorum.

Anlıyorum artık kendimi, sonbahar benim.

"Ay o gelen Jin mi? Şaka mı bu?" diye Jisoo'ya döndüm sonra da onun ledlerden parlayan gözleriyle baktığı yöne çevirdim kafamı.

"Galiba o" Dedim ben de şaşkınca. Birinci sınıfların partisinde kim bilir ne işi vardı?
Jisoo' nun hemen yanında oturan Jimin de bize doğru eğilmişti zaten Jisoo'yla devam etmek de oldukları bir sohbet olduğundan konuşmamıza dahildi.

"Kook baksana bi" Jimin kafasını kaldırıp hemen karşımda oturan Jungkook'a seslendi. Partiye geldiğimizde hızlıca Jimin sayesinde bize göre bir yer bulup oturmuştuk.

Hepsi bana en az Jisoo kadar yakın davransalar da Jungkook'un tavırlarından rahatsızdım.
Çünkü istemediğim tarzda bir ilgi gösteriyordu. Sadece beni beğenmişti. Bunu anlamamak için aptal olmam gerekirdi. Ancak ben beni beğenip de bana yürümesini falan istemiyordum.

Jungkook kendisine seslenilmesiyle kafasını kaldırarak Jimin'e baktı.
Bir kafa hareketiyle Seokjin ve grubunu işaret ettiğinde o da o taraf doğru döndürdü bedenini.
Jin bizim gibi birinci sınıfların oturduğu bir gruba doğru çekilmişti çoktan birileri tarafından.

"Burada olacaklarını bilmiyordum" dedi omuzlarını silkerek.
Jisoo yanımda huzursuzca kıpırdandı.
"içimde hiç iyi bir his yok" Bu gürültülü seste normal konuşsa da mırıltı gibi duyulmuştu.

Jungkook elindeki telefonu cebine atarak Jisoo'yia eliyle işaret etti. "Gel içecek bir şeyler alıp geçerken yanına uğrayalım"

Jungkook'un normalde böyle bir şeyle uğraşmayacağı belliydi ancak Jisoo'ya değer vermesi dalgaya vurmak yerine yardım etmesi hoşuma gitmişti.

Jisoo kararsız bakışlarını bana döndürdüğünde kafamı sallayarak "git de göster ona Kim Jisoo'yu" dedim cesaretlendirici bir tonda.
Hafifçe sırıtarak ayağa kalkarken uzun saçlarını da geriye itmişti.

Üstünde benim dolabımdan ayarladığımız siyah vücudu saran, kolları uzun ama omuzları açıkta bırakıp ince köprücük kemiklerini açığa çıkaran bir elbise vardı.

Jisoo'nun amacı onu dış görünüşüyle etkilemek değildi kesinlikle ama yine de burda bu elbise seçimi etkilemede göz ardı edilemeyecek kadar dikkat çekiciydi.

Onların kalkıp gitmesiyle gözlerim de onları takip ediyordu adım adım. Birlikte içeceklerin olduğu masaya gitmişlerdi öncelikle.

Gone //RoséKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin