Kafamda düşüncelerimi toparlayamıyordum.
Neler olup bittiğini, kimin ne olduğunu bilmiyorum. Ve bu durum benim canımı iyice sıkıyordu.
Yağız'ı tanımıyordum. Hakkında pek bir şey bilmiyorum. Onunla bir yola çıkmıştım. Aileme ulaşmak için Yağız'a güvenmek zorundaydım. Ama tanımadığım bir insana nasıl güvenebilirdim?
"Belki de anlattığı her şey yalandan ibarettir. Belki de kullanıyordur seni?" diye düşünceler geçiyordu kafamda.
"Belki de babası anlattığı gibi biri degildir. "
"Belki de ..."
"Off" diyerek yerimden kalktım. Evime geleli yarım saat kadar olmuştu ve geldiğimden beri iç sesimin daima belkilerle kurduğu cümlelere kulak vermeye çalışıyordum.
"O kız Yaģız'ın çok yakını sanırım. Kaldırımda otururken Yaģız'ın kolundan nasıl tuttu?"
Olanlar aklıma geldikçe şaşkın halim artıyordu. Yağız o kızın yanına gelnince kız Yağız'ın kolundan tutmuştu. Ara sokakların birine doğru ilerlemişlerdi. Artık ne yapacaklarsa orda(!)
Ve ben kalakalmıştım. Küçük kalabalık yavaş yavaş dağılmıştı. Neler olmuştu, o kızın ne işi vardı, Yağız'ın kızla birlikte ara sokağa niçin tereddüt etmeden girmişti, bilmiyorum. Yağız'la birlikte güya yolda yürüyorduk, ama o kızı gördüğünde beni unutmuştu.
"Güya ailemi bana geri getirecek. Resmen yarı yolda kaldım. " diye düşündüm.
Düşüncelerimden sıyrılmak için kahve yapmaya karar verdim. Mutfağa girdiğimde telefonuma mesaj geldiğini fark ettim.
Yağız'ı aradığım numaraydı bu. Yağız'dı yani mesajı gönderen.
"Eylül?"
Ekrana bakarken başka bir mesaj daha gelmişti. O da Yağız'dandı. " Evinin önündeyim."
Buraya mı gelmişti yani? Hangi yüzle acaba? Yanına gitmeli miydim? Bir kaç saniye düşündükten sonra gitmem gerektiğini fark ettim. En azından duyduğum öfkeyi kusabilirdim.
Vestiyerde asılan siyah hırkamı aldim ve dış kapıyı açtım. Anlaşılan bahçe kapısında bekliyordu. Ki makûl olan da buydu.
Bahçe kapısını açtım. Yağız arkasını dönmüştü. Kapının çıkardığı sesten dolayı bana doğru döndü.
"Beni neden beklemedin?" diye sordu sitem dolu bir sesle. Oysa bu ses tonunu benim kullanmam gerekirdi. Ve hesap sorması gereken kişi de bendim.
"Neyini bekleyeyim? 'Kusura bakma, şu anda kaldırımda oturan kızı kurtarmam gerekiyor, seninle sonra konuşuruz' demeni mi yoksa?" diye söylendim.
Sessiz kalmıştı.
"O sokağa niçin gittiğini bile söylemedin!" dedim.
"Söyledim ya, kalabalık toplanmıştı ve biz de insan olmanın verdiği merak duygusuyla oraya gitmek istedik. Fakat tehlikeli olabileceğinden senin arkada kalman gerektiğini düşündüm."
"Ooovv, bravo. Gerçekten bravo. Beni korumak istedin, ve sonra tanımadığın bir kızla ara sokaklara doğru ilerledin." dedim. Ve tanımadığın kısmına vurgu yüklemiştim, çünkü o kızı tanıma ihtimali vardı - ki bence yakın bir şekilde tanıyordu- eğer gerçekten tanıyorsa kendisini haklı çıkarmak için tanıdığını itiraf edecekti.
"O kızı tanımadığımı nerden çıkardın" diye sordu. Evet, kafamda kurduğum küçük planım işe yaramıştı.
"O zaman sorumuz şu, neden haber dahi vermeden, kaçarcasına ortadan kayboldunuz? Ayrıca o kız senin neyin oluyor?"
"Eylül gerçekten uzun hikaye."
"Yağız, artık sana güvenebileceğimi düşünmüyorum. Hem bana ailemi geri getirmek gibi ciddi konularda vaatlerde bulunuyorsun, hem de kendinle ilgili soruları hep kaçamak cevaplar veriyorsun, ya da bahaneler üretiyorsun. Seni sorularımla sıkıştırsam, yalan söyleyeceğinden de şüphem yok." dedim bir çırpıda.
Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bu hali gözüme daha da şey... farklı gözükmesine neden olmuştu. Daha tatlı da diyebiliriz. Her neyse işte
Bu 'farklı' hali uzun sürmemişti tabii. Sonrasında alaylı bir şekilde güldü - ki bu hali de az önceki farklılığı gibiydi- ve konuşmaya başladı.
"Sana uzun hikaye dedim. Bu konuyu kapatmalıyız demedim. Eğer müsaitsen aşağı sokaktaki kafeye gidip, içecekler eşliğinde sana olanları anlatacaktım ancak ; sen zaten kararını vermişsin. Bu saatten sonra sana anlatacaklarımın fikrini değiştireceğini de zannetmiyorum." dedi. Resmen yerin dibine girmiştim. Utanmıştım , ve yüzüm yanıyordu. Kızarmıştım sanırım.
"Yüzüne söyle , aldığı
renk doğanın her köşesinde bulunuyor. "dedi. Laflarıyla dövüyordu sanki.
Önce ne yapacağımı bilemedim . Bakışlarımı tek bir noktaya sabitlemiştim .
Sonra kaygılı bir sesle "Peki, şu konuşma teklifin hala geçerli mi?"diye sordum.
"İnsanları dinlemeden yargılamayacağın sürece, evet. Daima geçerli. "dedi.
"Dinlemediğim için üzgünüm. Ben o kızı başka zamanlarda da görmüştüm. O nedenle çok tepki verdim. "dedim.
"O zaman düş önüme , gidiyoruz."dedi. Gergin ortamı yatıştırmak için hafifçe gülümsedim. "Telefonumu alayım, geliyorum."dedim.
Evde telefonumu bulduktan sonra kontrol edince 2 yeni mesajın olduğunu gördüm. ikisi de Ege'dendi.
İlk mesaj: "Eylül Orkun numarasını değiştirmiş. "
Ne ! Tam bir saçmalalık. Bu çocuğun cidden problemleri vardı.
İkinci mesaj:"Orkun'u bir barda buldum. Sızmış. Ayrıca fena halde dövülmüş. Annesi perişan. Eğer seni ararsa idare edebilir misin?"Gerçekten Orkun'a neler olduğunu bilmiyordum. Bizden uzaklaşmıştı ve bar köşelerinden toplanıyordu. Orkun 'un aklını başına alması gerekliydi.
Yağız'ı bekletmemek icin aceleyle çıktım.
Yanına vardıktan sonra "Gidelim."dercesine başımı salladım.
■■■■
Siparişlerimi verdiğimizde O'na baktim ve "Ee neymiş açıklaman?"dedim.
"O yolda gördüğün kız, benim ablam."dedi.
Abla? Abla. Hani şu kardeş olan akraba. Yolda gece yarısinda zil sarhoş vaziyette şarkı söyleyen, Yağız'ın bahçede kucağına aldığı kız ...
Şaşkınlığımı gizleyememiştim . O ise bir kaç saniye sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Abla terimini sadece yaş farkından dolayı kullanıyorum. Geçen akşam seninle arabada konuşmuştuk ya, bana niçin konuşmadığımi sormuştun. İşte sana saydığım tüm sebepler ablamı da bu hale getirdi.Sorumsuz ve insanlarin dilinde fahişe...Bugün yolda ise aşırı alkol aldığından evin yolunu bulamamış. Durumu özetlemek gerekirse bu."dedi. Ablasına fahişe sözcüğünü kullanmıştı hem de tereddüt etmeden. Bu aralar karşıma sürekli bu tarz insanlar çıkıyordu. Bir de Orkun'un durumu vardı... Bir an geçmişte kısa bir yolculuk yapınca her şeyin çabucak ve üstüste geldiğini bir kez daha farkettim.
Anlattıklarından sonra diyebileceğim tek şey "Zor olmalı."olmuştu.
"Zor tabi, ama çözümsüz değil. Beni sinirlendiren şey çözümü olduğu halde elinin tersiyle reddetmesi. Kendi hayatının içine etmiyormuş gibi benimkini de bitiriyor. "Biraz durdu ve devam etti. "Bazen ondan nefret ediyorum. "diye sürdürdü.
O sırada içeceklerimiz geldi ve yudumlamaya başladık. Havadan sudan konuşurken, Yağız'ın telefonu çaldı. Konuşmasını bitirince apar topar kalktı ve "Başbelası yine görev başında. Gitmem lazım Eylül. Sonra görüşürüz. "dedi.
Ablası... Gerçekten çok bencildi.
Garsona bir şeyler söyleyip dışarı çıktı. Sanırım hesabı ödenmişti. Ablasına rağmen bencillikten eser yoktu.
Telefonumu kontrol ettiğimde Orkun'un annesinin 4 defa aradığını görmüştüm. Ne zaman sessize almıştım ben bunu! Lanet olsun. Cevapsız aramalar haricinde bir tane de mesaj vardı ancak mesaj tanımadığım bir operatore aitti."Kızım, bizi merak etme iyiyiz."
Gerçekten uzun zaman oldu. Bir süre ara verdiğim için üzgünüm ancak wattpad'e bile girme sıkıntısı yaşıyorken bölüm yazmaya vakit bulamadım. Ayrıca hikayemin dili konusunda tereddütlerim vardı çünkü bazı yerlerinde kendimi ifade edemediğimi anladım. Vote veren , yorum yapan, okuma listesine ekleyen herkese sonsuz teşekkürler. Keyifle okumanız dileği ile :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜNKÜ SENİ SEVİYORUM
Teen FictionSessiz... Suskun... Ve gereğinden de sakin... O Yağız Tunç ve ben susmayı o adamdan öğrendim.. Bir durum hariç her şeye sakin kalan adamdan.. Yağız Tunç sadece aşık olunca sakin kalamıyordu.. Ve ben sanırım bu huyumu da ondan aldım..