Lanet olsunn!!! Bugün pazartesi. Gene bir okul günü daha yine dersler yine yorulmaca koşuşturmacalar ve yine Yağız... Yağız. Tanıyamadığım, tanımlayamadığım biri. Şu ana kadar kimseyle iletişime geçmedi gördüğüm kadarıyla. Kimseyle konuşmadı. Hiçbir olaya tepkisini koymadı. Onun bu davranışının nedenini önce bir hastalık olarak düşünmüştüm. Ama zaman geçtikçe -ki niçin bu şekilde olduğunu emin olun ben de bilmiyorum.-böyle bir şeyin olmayacağını hissetmiştim.
Yağız'a karşı bir saplantım yok fakat hoşlanıyor muyum sorusunu olumsuzlukla yanıtlayacağımı pek zannetmiyorum. Neyse.
Okul için hazırlandım. Kabarık saçlarıma şekil veremediğimden topuz yapmakla yetindim. Kahvaltıyı es geçerek okula doğru yürümeye başladım.
Okula vardığımda direk sınıfa çıktım. İçlerinde bulunduğum-5-kişilik arkadaş grubuna günaydın dedikten sonra sırama oturdum. Yağız henüz gelmemişti.
Telefonumu sessize aldıktan sonra yavaş yavaş sınıfın dolduğunu fark etmiştim. Yağız da gelmişti. Köşenin en arka sırasındaydı. Dalgalı kumral saçlarını hafif yan olacak şekilde serbest bırakmış, koyu yeşil gözlerini telefonunun ekranına kilitlemişti. Boyu uzundu. Yani 1 80 vardı herhalde. Ona kafamı kaldırıp bakıyordum.
Hoca geldi ve derse başlamadan önce yoklamayı aldı. İsmim okununca otomatikmen burda dedim.
"Yağız Tunç?" demişti dersin hocası. Yağız el kaldırmakla yetinmişti.Hoca ise Yağız'ın elini görmeyince yok yazmıştı.
"Hocam Yağız burada." demişti sınıf başkanımız. Hoca Yağız'a ters ters baktı ve " Senin derdin nedir anlamıyorum ki "diye kendiliğinden söylendi. Onun bu haline üzülüyordum. Yağız ise hiçbir şey olmamış gibi önündeki kitaplara bakmaya devam ediyordu.
"Çocuğum sana diyorum!!!"diye tepkisini koymuştu hoca. Yağız'dan çıt çılmayınca hoca daha da sinirlenmişti. "Derhal çık dışarı." Hocaların bu kadar asabi ve önyargılı olmalarına karşıyım. Belki bir derdi vardır, belki de konuşmak istemiyordurdur. Bunu düşünen yok tabii.
Yağız kitaplarımı toplayıp dışarı çıkmıştı. Dersin hocası ise derse hemen başlamıştı. Hocanın anlattıklarını anlamış olsam da Yağız'a o şekilde davranmasını henüz çözememiştim. İnsanlarla iletişime geçmemesinin elbette bir nedeni var . Tabii bu nedeni henüz ben de bilmiyorum ama mutlaka bir gün öğreneceğimden hiç şüphem yoktu.
Bu arada başta da belirttiğim gibi öğrenme isteğimin olmasının başlıca nedeni ondan hoşlanmam. 3 senedir tanıyorum ve bu 3 senenin sonunda nihayet kendime itiraf edebilmiştim ona karşı duygularımı.... Ondan bu duygularıma karşılık beklemiyordum. İşin aptalca yanı da bu zaten.
Dersten sonra önceden belirttiğim gibi 5 kişilik arkadaş grubunun yanına gittim. Buradaki arkadaşlarımı seviyordum. Ama elbette en yakın bir arkadaşım da vardı.
"Damla napıyonuz?" dedim. Evet Türkçe'yi katletme konusunda oldukça başarılıyım.
"Vayyys Eylül gelmişşşş "diye karşılamıştı beni Damla. Damla benim herşeyimi bilirdi yani en yakın arkadaşım da o oluyordu.
"Eeee napıyorsunuz? "
"Hiçç plan yapıyorduk. Okul çıkışı sinemaya gideceğiz. "
"Ama ben..."diye itiraz ederken
"Biletleri aldık zaten. Sen sadece eve gidip üzerini değiştireceksin."
"Harika (!)"dedim.
Canım bu aralar pek dışarı çıkmak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜNKÜ SENİ SEVİYORUM
Teen FictionSessiz... Suskun... Ve gereğinden de sakin... O Yağız Tunç ve ben susmayı o adamdan öğrendim.. Bir durum hariç her şeye sakin kalan adamdan.. Yağız Tunç sadece aşık olunca sakin kalamıyordu.. Ve ben sanırım bu huyumu da ondan aldım..