Olduğum yerde donakalmıştım. Benimle konuşmuştu. Sesi... Tarif edilemeyecek ölçüde yakışmıştı ona. Bir kez daha aşık olduğumu hissettim. O ise benden nefret ediyordu. Onun nefretini iliklerime kadar hissediyordum. Aslında konuştuğunu biliyordum, sonuçta onu bahçede bir kızı kucağına alırken görmüştüm ve o, bu eylemi gerçekleştirirken konuşmuştu.
Kolumu bırakıp gittiğinde bile hiç hareket edemedim. Kafam allak bullak olmuştu. Gidişini arkadan izledim. Bir yere yetişmeye çalışıyordu sanırım. Yürüyüşündeki o ritmik adımlardan belliydi. Ya da benden uzaklaşmak için hızlı yürüyordur diye düşünmeden edemedim. O an , hani şu sürekli kavga ettiğim iç sesim var ya, işte o yanına gitmemei söyledi. Hiç düşünmeden , olacakları ya da olmayacakları hesaba katmadan , koşar adımlarla yanına gittim.
"Bekle" diye arkasından bağırdım. Tınlamadı bile. O'na yetiştiğimde hemen önüne geçtim durmasını sağladım. Yüzüme bön bön bakıyordu. Az önceki Yağız'dan eser yoktu. Bir an yaşadıklarımdan emin bile olmadım. Sanki her şey hayalmiş gibi geldi.
"Ben sana bağımlısın demedim ki. Sen onları çöp kutusuna niye attın?"
Kafasını çevirdi, yürümeye hazırlanacaktı ki önüne tekrardan geçtim. "Kaçma. Korkak mısın sen? Korkaksın. O yüzden konuşmuyorsun sen zaten. Korkaksın. "
Bunları nasıl söyledim ben? Evet, belki bunlar beni yiyip bitiren sorulardı ama korkak biraz ağırdı. Bunu farketmeme rağmen söylediklerimden rahatsız olmuyordum nedense. Ve belki de dünyanın en saçma duygusunu yaşıyorum ama rahatsız olmayışımdan rahatsız oluyordum.
Cesurca söylediğim (!) sözlerden sonra yüzünde alaycı bir gülümseme oldu ve yoluna devam etti. Bense bu sefer onu durdurmaktansa eve dönmeyi tercih ettim. Eve de gitmek istemiyordum , bazı şeyler aklıma geldikçe kötü oluyordum ama bundan kaçarak da yaşayamazdım.
Eve geldiğimde annem ve babam evdeydi ve geldiğimi duymadılar. Hararetli bir konuşmanın ortasında gelmiştim zaten.
"Ne demek Eylül'cüğüm sen de gel istersen falan. Sen bizi öldürmeye mi çalışıyorsun?"
"Saçmalama Mehmet, ben bir şeyden süphelenmesin diye öyle dedim. Hem kabul etmedi."
"Etseydi ya? O zaman ne yapacaktın?"
"Vize çıkmadı derdik ne bileyim bulurduk bir şeyler."
"Yalan mı söyleyecektik? "
"Aman Mehmet, sanki daha büyük günahlar işlemedik ya."
Babam yüzünü yere eğdi ve "Utanıyorum Meral" dedi. Ama ben artık kendimi tutamıyordum. Tırnaklarımı ellerime geçirmiştim. Çıkardığım anda patlayacaktım , kızacaktım. Ve öyle de yaptım.
"Her şeyi duydum" diye salona girdim.
"Eylül" diye fırladı annem, oturduğu yere. Kolumu şefkatli bir şekilde tutacakken, "Dokunma" diye itiraz ettim.
"Dokunmayın, sizin büyük hırsızlıklar yaptığınızı biliyorum. Yurtdışına da bu yüzden çıkacaksınız değil mi anne?"
"Eylül annene saygılı ol." diye babam bağırdı.
"Siz de bana saygı gösterin o zaman. 34 milyon çalınır mı?"
"Sen bunları nerden biliyorsun?" diyen babamdı. Sesinde o anlatılamaz tınısı ürpermeme sebep olmuştu.
"Çalışma odana girmek çok zor olmadı baba. "
"Ne yaptın sen?"
"Siz ne yaptınız? Çaldınız, çaldınız, çaldınız. Paraya doyamadınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜNKÜ SENİ SEVİYORUM
Teen FictionSessiz... Suskun... Ve gereğinden de sakin... O Yağız Tunç ve ben susmayı o adamdan öğrendim.. Bir durum hariç her şeye sakin kalan adamdan.. Yağız Tunç sadece aşık olunca sakin kalamıyordu.. Ve ben sanırım bu huyumu da ondan aldım..