bölüm 1; herkesin öldüğü kısım

1K 45 80
                                    

"Zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur."

Ölülerin külleri yere düşmeden, umutların önce yeşerip sonra yitip bitmesinden hemen önce gerçekleşti. Yıkılmak zorunda kaldı bütün geleceğe bel bağlayan umut kırıntıları. Ve sessizce acı çekilmeye dönüldü. Geçmiş ve gelecek birbirini takip etti, sadece karanlığın ve gölgelerin akın ettiği o boş sokaklarda.

Her zamanki gibi eli sürekli ceketinin cebine gidip dururken, rüzgarın yön değiştirdiğini hisseder gibiydi. Çimlerin ıslak kokusunu, çöp yığınlarının burnunu kırıştırmasını sağlayan kokusuna rağmen duyabiliyordu. Rüzgarın çiseleyen yağmuru bir ağaç dalı misali yön değiştirerek savurmasını izliyordu. Kendini açıktan saklayarak beton duvarlardan birinin arkasındayken ayağa kalktı.

Sesler yükseldi. Arkalarında kalan adamlarının fısıltıları bağırışlara dönüşmeden önce net duyabildiği şeyleri kafasında tartması için zamanı çok az olmuştu. "Neler oluyor?" "Jackson sen iyi misin?" "Nerelerdeydin?" "Öldüğünü sanmıştık."

Anthony aylardır ortadan kaybolmuş olan arkadaşına bakmak için yaklaşırken, onun tamamen değişmiş olduğunu fark etmesiyle kaşlarını çatmıştı. Göz çukurları derinleşmiş, siyahlaşmış, göz bebekleri haddinden fazla büyük ve üstü başı kan ve yara bere içindeydi. "Jackson?" diye fısıldadı ama çok geçti. Aniden bir gürültüyle ve gözlerini yakan bir alevle bedeninin arkaya doğru uçtuğunu hissetmeden önce ise Jackson'ın dudaklarından çıkan kelimeyi okumuştu ve çok netti. "Mortem."

Ta parmak uçlarına kadar bedeninin titrediğini duyabiliyordu, kalp atışlarını sakinlikle düşürmeye çalıştı ama acı içinde bağıran insanların seslerine karşı kendi kalp atışlarına odaklanamadı bile. Sakinleşmeye çalıştığında yavaşça bedenini yerden kaldırmaya çalıştı ve bulanık görüşü netleşince, ne Jackson'ın bedenini ne de saliseler önce orada olan arkadaşlarını bulabildi aynı yerde. Her yer, kendi yüzü de dahil, kanlar içinde kalmıştı. Kan kokusu her şeyin üstündeydi. Yağmurun ıslattığı çimlerin kokusu şimdi çok uzaktaydı.

**

Gözlerini araladığında, duyabildiği kan kokusunu sanki ağzının içinde alıyormuş gibi hissetti, ki aşağıya doğru bakınca neden olduğunu anlaması uzun sürmedi. Bedenine bağlı makinelerin sayesinde ağzında çoğunlukla metalik tadı vardı lakin sertçe yutkunduğunda boğazının kanadığını sanmıştı.

Karanlık bir silüetin ona doğru baktığını gördü. Derin nefesler alıp verdiğinde endişeyle etrafına baktı fakat birkaç saniye sonrasında, tanıdığı yüz karanlıktan çekilip aydınlığa karşısına geçince bir bakıma rahatlıkla ama yine de aynı endişe kırıntılarıyla derin nefes aldı tekrar.

"Konuşabilir misin?"

Anthony başını hafifçe sallamaya çalıştı, ardından kendi ağzındaki hortum gibi olan şeyi çıkarırken midesinin bulanmamasını sağlamak için hızla nefesler aldı. Ağzını birkaç defa kapayıp açtı. Ciğerlerine havayı doldururken zorlansa da iyi olduğundan emin olana kadar beklemeyeceğinden emindi.

"Jackson'dı..." dedikten sonra bir an için kendi sesini test etti fakat yutkunurken ne kadar zorlanıyorsa konuşurken de o kadar zorlanıyordu. Karşısındakinin sabırsız bakışlarını yüzünden okuyunca, hızla devam etmeye çalıştı. "Göz bebekleri uçmuştu, kollarında uyuşturucuya dair lekeler vardı, üstü kurumuş kanlar içindeydi. Ve elim silahlarımın üstünde olmasına rağmen ben bir şey yapmaya fırsat dahi bulamadan, üstünde bulundurduğu patlayıcıyla kendisini ve büyük ihtimal bizi öldürmeyi planlamıştı."

Bir süre dediklerini düşündü. Gözlerini kısmıştı ve suratındaki mimiklerden hiçbir doğru dürüst duygu okunmuyordu. Her zamanki gibi, diye düşündü Anthony.

vernem nidahen | hannigram auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin