bölüm 5; yitirilmiş ruhlar

147 20 7
                                    

"Elinizden kaçırdınız öyle mi?"

Sorudan ziyade, gerçekleri yüzlerine vurmak için söylenmiş bir hayıflanma, bir öfke patlamasıydı daha çok. Elleri hafiften titriyordu bile, o kadar kargaşanın içindeyken buraya gelirken eldivenlerini çıkarmadığını fark edince nefesini tuttu.

Nathaniel'ın bedeni diğer tarafa dönmüşken ve gözleri dışarı bakarken, ellerini arkasına götürdü ve eldivenlerini çıkardı, o an Anthony'nin elini hissetti. İçi gıdıklanmıştı, öğürme isteğiyle dolan dudaklarını sımsıkı birbirine kenetlemişti. Anthony'nin eldivenlerini almasına izin verdikten sonra ellerini geri önüne götürdü.

Aralarındaki sözsüz anlaşmaya minnettardı. Eldivenleri kendi saklayamazdı ve Anthony'de nedenini biliyordu, bu yüzden yardım ettiği için de mutluydu.

"Anthony çık."

Hannibal nefesini göğsüne hapsetti aniden. Arkasına doğru bakma isteğini göz ardı etmeye çalışırken Anthony'nin bi adım öne, yanına geldiğini göz ucuyla gördü. "Patron, benim yüzümden yakalamış olmamalılar. Kameraları kontrol ettik ve-"

"Anthony dışarı çık!"

Dudakları hala aralıklı olan Anthony yerinde kasılırken, iyice sindi ve odadan çıkmadan önce Hannibal ile bakışları buluştu. İki saniyelik bakışmalarında Anthony'nin çaresiz ve özür dileyen bakışlarını Hannibal çok net bir şekilde görmüştü.

Odada sadece ikisi kaldıklarında, bakışlarını yere düşürmüştü ama Nathaniel'ın adımlarını görebiliyor ve nefeslerinin yaklaştığını duyabiliyordu.

"Anthony'e güvenmekle hata ediyorsun." Tam önünde durduğunda, Hannibal'ın arkasında kapı olmasa geri geri gidebilirdi fakat kendisini geri çekerse Nathaniel'ın daha da ileri gideceğini de biliyordu.

Bakışlarını kaldırdığında kısık gözlerle karşısındaki ona çevrilmiş gözlere baktı. "Anthony'e her zaman güveneceğim, beni hiç yarı yolda bırakmadı."

Nathaniel, Hannibal'ın yumruk yaptığı ellerini tuttuğunda Hannibal dişlerini sıktı. Katlanabilirdi, dayanabilirdi biliyordu. Fakat günden güne daha katlanılmaz bir hal alıyor gibiydi. Ne zaman dokunulduğunu hissetse, birinin onu öldüresiye dövüyormuş gibi hissettiğinden emindi. Birden bire hastalıklı, veremliymiş gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.

Nathaniel şüpheyle baktığında, geri çekildi ve "Buraya gel," diyerek elinden tuttuğu gibi pencerenin önüne doğru çekiştirdi. Büyük pencereleri olan ofisteyken yalnız kalmaları olağandışı değildi. Kimsenin olan bitenden haberi yokmuş gibi hissediyordu, ama bilen veya tahmin edenler olsa bile ellerinden ne gelirdi ki diye düşündü. Hannibal Nathaniel'ın satın aldığı kaç tane çocuğu onun elinden kurtarmıştı? Sayısından emin değildi. Onun adına çalışmamaları için bambaşka yerlerde iş bulmalarını sağlamıştı. Nathaniel'ın kuşkusuz bilmediğinden emindi. Onun için kaç çocuk satın almış, kaçını başka adamlara kullanmaları için satmış, kaçı öldürülmüş kaçı yaşamış hiçbirinin önemi yoktu.

Nathaniel'ın kedi gibi bakan, kin ve nefret dolu sinsi gözlerini bir an olsun kendi üstünden çekmesi için nelerini vermezdi. Diğerlerine göre, "gözdesi" Hannibal'dı. Bunun iyi bir şey olmadığını çoğu biliyordu. Fakat Hannibal önemli değildi. Sadece diğerlerine korku salması yeterliydi. Kaç yıldır bu işte olması veya patronun gözde adamı olması değil. Dışarıdan bakıldığında da ne yaptığı önemsiz gibi duruyordu. Sadece korku salmak isteyen ve işini yapan biriymiş gibi. Duvar kağıtlarındaki çizilmiş çiçekler gibisin.

"Walker'ın kaçırdığından emin misin?" Kendine viski koyarken diğer bardağa da koyduğunda Hannibal derin bir nefes aldı. İçme yaşında olmadığını bile bile bardağı çoğu sefer yaptığı gibi Hannibal'a uzatırken gözlerine baktı.

Hannibal ellerinin titrememesi için nefesini tutmuş bardağı elinden hızlı bir şekilde almaya çalışmıştı. "En mantıklı ve olası seçenek öyle gözüküyor."

"Tabiki de o kaçırdı." derken bardağını kafasına dikti. Pencerenin önündeki koltukta arkasına doğru yaslandı. Hannibal'ın oturması için bekledi. Emrine uyunca, aldırış etmeden devam etti. "Onun için ne kadar kolay olduğunu bize göstermeye çalışıyor."

Kendini burada bulduğundan beridir Walker'ın adını Nathaniel'dan duymuştur. Topladığı bilgilere göre, adam aslında kimliksiz, bilgilerin bile doğruluğundan şüpheli, adı ve yaptıkları hariç varlığından haberdar bile değil kimse. Fakat Nathaniel'dan çok önceden beri bu işi yaptığı söyleniyor. Nathaniel'ın onun "müşterilerini" çalmasından da pek hoşnut olduğu söylenemez. Temelde aynı işi yaptıkları düşünülürse, Hannibal'a göre çekişme fazlasıyla anlamsızdı. Fakat Nathaniel'dan ne kadar nefret ediyorsa, Walker'dan da o kadar ettiğinden emindi.

"Çocuk kaçırılmadan önce, onunla konuşabildin mi? Babasıyla araları nasılmış?"

Hannibal ne fark ettiğini anlamadı? Will gitmişti, kaçırılmıştı. Nathaniel sanki bir daha geri gelecekmiş gibi konuşuyordu. Anlayamasa da, "Hayır," dedi yavaşça. "Konuşamadım."

Nathaniel sanki Hannibal'ın aklını okumuşçasına, yarım ağız sırıtarak öne doğru yaklaştığında Hannibal geri çekilme dürtüsüyle savaşıyordu. "Walker'ın adamlarını bulup konuştur. Çocuğu nerede tutabileceklerini araştır. Eğer çocuğu bulursak, babasını da böylece mortem'i de bulmuş oluruz."

"Neden mortem'i bu kadar çok ele geçirmeye çalışıyorsun?"

Nathaniel bakışlarını yavaşça yüzüne doğru kaldırdığında, Hannibal çoktan sorduğu için pişmanlık hissiyle dolmuştu bile. Kim elinde bulundurursa o güçlü konumda görünecekti, elbette. Ve Nathaniel'ın kaybetmekten nefret ettiğini biliyordu.

"Güç oyununda en güçlü silahları elinde tutanlar her zaman kazanır Hannibal."

Bazen en güçlü silahlar edindiğin bilgiler de olabilir, diye içinden geçirdi Hannibal ama dışarıya vurmak yerine sadece sustu. Nathaniel'ın ezici bakışlarına karşı başını önüne düşürdü ve ayağa kalktı. Nathaniel "Çıkabilirsin," der demez kapıya doğru yöneldi. Odadan çıktığında hala viski ve sigara kokusu burnunda, midesinin bulandığını hissedebiliyordu.

Will'i tuttuğu eve geri dönüş yolunda Anthony ile karşılaştı. Belli ki onun çıkmasını beklemişti. Yanına geldiğinde eldivenlerini geri uzattı ve Hannibal anında alıp giydi. "Gelişmeler ne?"

"Will'in nerede tutulduğunu öğrenmeliyiz."

"Ne?" Hem Hannibal'a yetişmek için hızla yürüyor, hem konuşuyor, hem de sigara içiyordu. "Niye hala Will'in peşinden gidiyoruz, kaçırdık sonuçta değil mi? Artık gitti."

"Evet senin yüzünden."

Hannibal'ın ani bir şekilde söylemesiyle adımlarını önünde durduran Anthony şokla kaşlarını çattı. "Patron, özür diledim hemde defalarca. Hem Will'in de isteyerek gittiği apaçık belli."

Hızla "Hayır gitmezdi." diye cevap verdiğinde kendine kızdı ve gözlerini kırpıştırdı. Anthony'de şok olmuş gibi şaşırmış bir suratla ona bakıyordu. Toparlamak için başka bir şey söylemekle uğraşmadı ve hızla yürümeye devam etti. "Walker'ın adamlarından birini bulmalıyız, tekrardan."

"Alınlarının ortasında Walker'a çalışıyorum yazmadığı için biraz zor olacaktır, tekrardan." Alayla söylemişti ama niyetinin kötü olmadığını bildiğinden Hannibal kızmakla uğraşmadı bile.

"Şimdi git," dediği an Anthony'nin gitmesini biraz şaşırarak karşıladı ama iyi olmuştu da.

Ruhen ve bedenen o kadar yorulmuş hissediyordu ki. Eve vardığında ilk yaptığı şey, girdiği ilk yatağa uzanmak oldu. Şaşırtıcı ki, bu odanın Will'e ait olduğunu fark etmemişti bile. Yatağın ve genel olarak odanın kokusunun farklı olduğunu duyduğunda anladı. Doğruldu ve odaya baktı.

O kadar çok kişiyi kaçırmıştı ki, birkaç günlüğüne bilgi alışverişi için birçok kişiyle uğraşması gerekmişti. Will'in durumu biraz farklı olsa da, o da sadece bir rehineydi. Sadece bir rehine. İşine yaramazlarsa bir hiç.

Şimdi neden kendini boşlukta hissediyordu? Belkide Will'in kendi isteğiyle kaçmış olduğu gerçeğindendi. Tabiki de kaçacaktı. İlk bulduğu fırsatta kaçmalıydı da. Tekrardan kendine kızmakla yetindi. Geri yattı ve gözlerini kapayıp uyumaya çalıştı. Sadece birkaç saat sürdü.

vernem nidahen | hannigram auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin