15. Bölüm - Kaçış

10.9K 367 16
                                    

gözlerim yaşlarla dolarken aras hala benden bir cevap bekliyordu. sevinçten olduğum yerde hoplayarak ''evet, evet, evet, evet sonsuza kadar evet!''  diyerek bağırdım. sevinçten gökyüzünü yumrukluyor gibiydim. aras ayağa kalkarak sevinçle beni kucağına alıp etrafında döndürmeye başladı. ben kahkahalar atarken bana ''hayatıma hoşgeldin güzellerler güzeli karım'' diyordu. heyecandan midemdeki kelebekler havaya uçuyordu sanki. aşık olduğum adam hiç beklemediğim biranda evlenme teklifini etmişti ve ben ona ölesiye aşıktım...şimdi ise kocam olacaktı. beni yere indirip gözlerimin içimin baktı ve sağ elimi tutup kırmızı kutudan meşhur yüzüğümü çıkarıp parmağıma taktı. beni bırakmayacağına ölene kadar inanmıştım artık. aras tekelioğluydu o işte. kısa ve net. onun ortası yoktu. birşeyi ya severdi yada sevmezdi. hayat onun için evet yada hayırdı, siyah veya beyaz gibiydi herşeyi netti. sabırsızdı...ne beklemeyi nede bekletmeyi severdi. zevkleri sadeydi. eğer aşıksa aşıktı. diğerleri gibi birşeyi uzatmayı sevmezdi. o benim cam kadar kırılgan, bütün kalbiyle bana aşık olan yakışıklı nişanlımdı. birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. eğilerek elmacık kemiklerimin üzerinde duran göz yaşlarımdan öptü. ''bundan sonra asla benim yüzümden ağlamayacaksın sana yemin ederim.'' sıkıca beline sarılarak başımı tam kalbinin olduğu yere koydum. ''sen beni bu kadar severken ben nasıl senin yüzünden ağlayabilirim ki'' saçlarıma burnunu dayayıp kokumu içine çekti. geri çekilip ona baktım ''hani bir hafta sonra evlenme teklifi edecektin?''  çarpık bir gülümseme ile hınzırca gülümsedi ''dayanamadım.'' Ona gülümseyerek ''çok sabırsızsınız beyefendi'' dedim. tekrar gülümseyerek ''huyum kurusun'' dedi. elimden tutarak beyaz masaya doğru götürdü beni. sandalyemi nazikçe çekip oturmam için bekledi. elimden geldiğince hanımefendi bir tavırla yerime oturdum. hızla yanımdan geçip yerine oturdu. gözlerimin içine bakıp dikkatle bana bakıyordu. gözlerini benden ayırmayarak sonradan farkettiğim arkamda duran adama ''masayı hazırlayın'' dedi. aras'ın insanlara emretmesini sevmiyordum ama bir yandanda hoşuma gidiyordu bu tarafı. nedenini bilmediğim bir şekilde bu tavrı bana fazlasıyla seksi geliyordu. ama bunu bildiği için insanlara emretmiyordu. bu duruma alışmıştı. insanları bu şekilde rahatlıkla kontrol edebileceğini bildiği için emretmeyi seviyordu. iki erkek garson yanımıza gelerek hızla yemekleri masaya koydular. açık beyaz tenli, yeşil gözlü sarışın bir adam bana bakmamaya çalışarak ''ne içmek isterdiniz efendim?'' dedi. benim ağızımı açmama vakit bile kalmadan aras sözümü keserek ''hanımefendi kola içer. banada bir kırmızı şarap'' dedi. tek kaşımı kaldırıp -napmaya çalışıyorsun sen?- der gibi baktım. içeceğim herşeye karışıyordu. hep böyle mi olacaktı yani evlenince? ne giyeceğime, ne yapacağıma, ne yiyeceğime herşeyime o mu karar verecekti? adamlar yanımızdan ayrılırken aras'a yaptığını onaylamadığımı belli ederek baktım. ''neden kola içmek istediğimi söyledin?''
anlam veremeyerek bana baktı.  ''başka birşey mi içmek istiyordun?'' 
''hayır, bende kola içmek istediğimi söyleyecektim ama senin söylemene kızdım. ben başka birşey isteyebilirdim.'' 
gülümseyerek şarabından bir yudum aldı. ''senin sevdiğin herşeyi biliyorum canım. birşey içmek istersen önceden bana söylersin''  ne söylersem söyleyeyim bu konunun sonunda aras kendini bir şekilde haklı çıkaracağı için konuyu geçiştirerek ''neden garsonların hiçbiri bana bakmamak için büyük bir özen gösteriyor gibime geliyor?'' önündeki tavuktan nazikçe bir parça keserek ağzına götürdü. sanki ekmek almaya gidiyorum der gibi gayet rahat bir tavırla ''çünki ben istedim'' dedi. gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. ''ne demek ben istedim? neden böyle birşeyi istedin aras?'' ciddi ve bir tavırla ''sana sadece ben bakabilirim. hiçbir erkeğin seni beğenmesini istemeyiz dimi?'' içimdeki korku sesime yansımıştı. ''be-beğenirse ne olur ki?''  gökyüzü mavisi gözleri ilk kez bu kadar korkunç ve tehtitkar bakıyordu bana. ''sana bakan her bir çift gözü yerinden çıkarırım. aklından seninle ilgili ne geçiyorsa beynini yerinden söker, sana dokunmak isteyen ellerini keserim. ona bugüne kadar selam veren herkeside dahil hiçbir ailesi kalmayana kadar gözlerinin önünde zevkle öldürürüm yeter mi?'' korkudan gözlerimi kıpırdatamıyordum bile. ağzımdan zar zor bir kaç sözcük çıktı ''şa-şaka mı yapıyorsun?'' başını iki yana sallayarak avını bekleyen bir avcı gibi ''hayır aşkım. ben şaka yapmam'' dedi. Yavaş yavaş beynime aras'ın canavar yönü daha çok bulaşıyordu. tahmin edemediğim kadar kötü biri olabillir miydi ki? düşüncelerimi bölerek ''benden korkuyor musun?'' dedi. evet sayende korkuyorum. ''hayır,korkmuyorum.'' dedim. tehtitkar bir gülümseme ile ''iyi. çünki ben korkacağın son insan olmalıyım armina. benim yanımdayken bende dahil sana kimse zarar veremez.'' iki aydır tanıdığım nazik aras'a ne olmuştu böyle? her zaman bana kötü biri olduğunu ondan uzak durmam gerektiğini söylüyordu ama aras ne kadar kötü biri olabilirdi ki? bir türlü aklım onun kötü biri olduğuna inanmak istemiyordu. korktuğumu gizlemeye çalışarak önümde duran tavuktan bir parça alıp tabağıma koydum. nazikçe parçayı keserken şaka yollu bir şekilde ''iki aydır dünyanın en nazik ve şefkatli adamına ne oldu böyle'' dedim. tebessüm bile etmedi. metalik bir sesle ''ben hep buydum armina'' dedi. titrek ellerimle kolamdan bir yudum aldım. ''sen her zaman naziktin, insanlara zarar vermek gibi bir niyetin olmazdı.'' soğuk kanlı bir katil kadar donuk bir ifade ile gülümsedi ''benimle ilgili bilmediğin birşey daha'' zorla yüzümdeki kasları oynatarak gülümsedim. ''şuanda seninle evlenmemem için uğraşıyor gibisin'' ayağa kalkıp ağır adımlarla bana doğru yürüdü. boynuma eğilerek kulağıma fısıldadı. ''Artık benimsin. ve hiçbir yere kaçamazsın'' ilk defa aras'ın bu davranışı beni ürkütüyordu. elimden tutarak beni ayağa kaldırdı. ağır adımlarla belimden tutarak dans etmeye başladık. korkumu anlamaması için yüzümü boynuna gömdüm. hayatımda görüp görebileceğim en nazik adam bugün bana dünyanın en korkunç insanı gibi gözüküyordu. yüzümü boynundan kaldırarak ona baktım. gözleri alev alev yanıyordu.  ''seni ne zaman tanımama izin vereceksin?'' başını yana yatırıp bana baktı. ''zaten beni tanıyorsun armina'' başımı sağa sola salladım ''hayır tanımıyorum. sadece bilmem gerekenleri söylüyorsun bana. gerçekte nasıl birisin sen?'' kaşlarını çatarak ''senin benimle ilgili bildiğin birçok şeyi hiç kimse bilmiyor armina'' ellerimi üzerinden çekerek bir adım geriye gittim.titreyen sesimle ''aras ben-ben senden korkuyorum. benim nasıl biriyle evlenmek istediğimi bilmem gerek.'' sinirle ellerini saçlarının arasına alıp bana bağırmaya başladı. ''lanet olsun neden herşeyi bok ediyorsun her seferinde! sana herşeyimi anlattım daha ne istiyorsun benden?! sana söyledim dimi? benim gerçek yüzümü görürsen benden ömür boyu nefret edeceksin!'' bir türlü sinirini alamıyordu. ''bak herşey yolunda seni mutlu ediyorum hiçbir sorunun yok neden durmadan bu konuları deşiyorsun?! neden!'' korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. aras'ın kızgın hali beni ölesiye korkutuyordu. her bağırışında yerimden sıçrıyordum. sadece ''özür dilerim'' diyebildim. yanıma gelerek kollarımdan sarstı beni. ''özür mü diliyorsun şimdide benden ha? herşeyi bombok ettikten sonra özür mü diliyorsun birde benden?'' ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. göz yaşlarım yavaş yavaş yanaklarımdan süzülürken ''sadece bilmek istedim.'' dedim. sözlerim onu daha çok sinirlendiriyordu. ''demek bilmek istiyorsun öyle mi?'' sol kolumdan sertçe tutarak beni arabasına doğru çekiştirmeye başladı. ne yaptığını anlayamıyordum. kumların üzerinde topuklu ayakkabılarımla zar zor yürüyordum. göz yaşlarımın arasından ''aras beni nereye götürüyorsun?'' dedim. sinirden gözlerimin içine bile bakmıyordu. ''benim gerçekte nasıl biri olduğumu öğrenmek istemiyor muydun? bu akşam herşeyi öğreneceksin!'' dedi. kolundan zorla kurtulmaya çalışarak yere ağırlığımı bırakıp çöktüm. ''tamam bırak istemiyorum!'' küçük bir bebeği kaldırır gibi rahatça beni kaldırıp kucağına aldı. ''öğreniceksin armina. nasıl bir yola girdiğini öğreneceksin.'' hızla sahilden geçip tek eliyle arabanın kapısını açtı. arabaya binmem için beni yere indirdi. gözleri alev alev yanarken aklım sadece onun her dediğini yapmam gerektiğini söylüyordu.  hızla arabaya binip yola koyuldu. arabayla giderken sesimi dahi çıkartamıyordum. korkudan gözlerine bakamıyordum bile. canavarım nasıl bu hale gelebilirdi ki? arabayı sürerken ''bu gece gördüğün şeylerden sonra bir daha benim yüzüme bakmak istemeyeceksin. için büyük bir nefretle dolacak. gitmek isteyeceksin. bende seni alıp evimize götürüp odandaki yatağa gitmemen için kelepçeleyeceğim.'' Dedi. eğilerek direksiyonu tutan sağ elini tuttum. ''aras seni ölene kadar seveceğim. neden bana bunları söylüyorsun? sözlerin beni göreceklerimden daha çok korkutuyor.'' sol eliyle sertçe direksiyona vurmaya başladı. ''çünki ben babamın oğluyum anladın mı?! ben onun işlerini devraldım! bu imparatorluk nasıl kuruldu zannediyorsun?!'' herşeyden önce aras'ın babası bir mafya babasıydı. durmadan bunu unutuyordum her seferinde. şuanda hiçbirşey görmek istemiyordum. aras'dan nefret etmek istemiyordum. ani bir yakarışla bağırdım. ''durdur arabayı aras, lütfen durdur inmek istiyorum!'' söylediklerimi dinlemiyordu bile. durması için bir daha bağırdım. ''aras lütfen durdur arabayı!'' en sonunda kozumu kullanarak ona emrettim. ''Arabayı durdur!'' araba frenlerken öne düşmemek için koltuğun yanlarından tutundum. sahilden çok uzaklaşmamıştık. arabadan inip sahile doğru yürüdüm. hiçbirşey demeden arkamdan yürüdü. kumların üzerine oturup sessizce ağladım. canavar bana dokunmaya çekiniyordu. yakınımdaki bir yere oturarak ''sadece benide masum bir insan olarak görmeni istedim.'' dedi. ona cevap vermiyordum. cevap vermek istemiyordum. ama o benimle bariz bir şekilde konuşmak istiyordu. canavar konuşmaya devam etti. ''ben bu dünyadan çıkmak için çok uğraştım inan bana armina ama yapamadım gerçekten. sinir hastasıyım. alkol bağımlısıyım. akıl hastasının tekiyim ve beni hayata bağlayan tek şey sensin. keşke bende sevilmeye değer bir insan olabilseydim ama olamadım. kontrolcü manyağın tekiyim.'' dünyanın bütün acısını ve kederini üzerinden atıyormuş gibi iç geçirdi. ''babamın pisliklerini şimdi ben yapıyorum. kadın taciri olan pislik pezevengin tekiyim. insanlar bana olan borçlarını ödemezse onlara hayalinin ucundan bile geçemeyecek işkenceler yapıyorum. bazılarını fare dolu bir kafese kapattırıyorum bazılarınıysa elektriğe veriyorum taki adam acıdan bayılana kadar. bir sürü adam yaralama ve bıçaklamadan dolayı hapis yattım. acımasız ve soğukkanlılığım buradan geliyor. ve daha bilmek istemeyeceğin çok şey var.'' sözleri şoka uğramama neden olmuştu. beynim uyuşuyordu. ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmyordum. ben böyle bir adamla nasıl evlenirdim? aras haklıydı bunları duyduğumda onu terkedecektim ve şuanda onu terketmek istiyordum. benim sevdiğim adam, sabah benimle pasta yapan adam nasıl olurda bu kadar kötü biri olabilirdi? düşündükçe ondan daha çok nefret eder hale geliyordum. daha fazla sesini duymak istemediğim için ayağa kalkarak arabaya doğru yürüdüm. arkamdan bağırmaya başladı. ''sana dedim işte! beni terkedeceğini söylemiştim artık mutlu musun?!'' diyecek tekbir lafım bile yoktu. kendimi bu şok'un üzerinden alamıyordum. düşüncelerim kayboluyordu. ne diyeceğimi dahi bilmiyordum. aptallaşmıştım sanki. hiçbirşey demeden yerime oturdum. o kadar şaşkındım ki ağlayamıyordum bile. sadece eve gidip uyumak istiyordum. uyursam belki bu kabusdan uyanırmışım gibi geliyordu. hiçbirşey demeden arabayı çalıştırdı. eve giderken ikimizde konuşmuyorduk. vardığımızda hızla arabadan inip  kapıyı kapatırken arkamdan gelmemesi için yalvardım çünkü şuanda onun suratını görecek kadar tahammülüm bile yoktu. merdivenlerden çıkarken sessizce arkamdan geliyordu. odasına girerken arkamdan geldi. gözlerine bakmamak için çaba sarf ediyordum. aras'ın dolabından bir kaç parça tişört ve eşorfman alıp banyo'ya girdim. üzerimdekileri çıkarken napacağımı düşünüyordum. kim bilir daha ne kadar pisliğin içine batmıştı. bana gerçek yüzünü göstermesi için tamamen onun olmamı bekliyordu. eşorfmanı ve koyu yeşil tişörtü giyerek odadan çıktım. yatağına oturmuş birşeyler demem için bana bakıyordu. hiç sesimi çıkarmadan bana aldığı elbiseyi askısına geçirerek dolaba koydum. odama geçip makyaj masasından yüz temizleyici pamuklarımı alıp yüzümdeki makyajı silmeye başladım ama o kadar sinirliydim ki sanki kendime zarar vermek istiyormuş gibi pamuğu yüzüme bastırıyordum. aynı yerin üzerinden iki kez geçerek yüzümü tahriş ediyordum. aras ani bir refleks ile bileğimden tutup pamuğu elimden aldı. ''dur artık ne yapıyorsun? yüzünü ne hale getirdin!'' baş parmağıyla çenemdem tutup aynaya bakmak içim yüzümü çevirdi. pamuğu o kadarç ok bastırmıştım ki yüzüm kıpkırmızı olmuştu. sağ elimle yüzüme dokunmak istedim ama canım yanıyordu. yüzümde hissettiğim acıyla duyduklarıma ve yaşadıklarıma daha fazla dayanamayarak aras'a sarılıp ağlamaya başladım. benim canavarım, cam kadar kırılgan aşığım nasıl olurda kötü bir insan olabilirdi? hele ki aras gibi nazik ve şefkatli bir adam nasıl olurda kadın taciri olabilirdi. sırf parasını ödemediler diye nasıl onlara zarar verirdi.haklıydı ondan kaçarken yine ona geliyordum. beni sakinleştirmek istercesine saçlarımı okşuyordu. her öpüşü acılarımın geçmesi için bir merhem olmak istiyordu. saçlarımdan öperken ''özür dilerim'' dedi. keşke özürü herşeye çare olabilseydi. beline daha sıkı sarılıp ''sen böyle bir adam değildin'' dedim. ''ben hep buydum armina.insanlara emir veren kontrolcü pezevengin tekiyim.'' hayır değilsin diyemiyordum bu sefer. onun gerçek yüzünü bu akşam görmüştüm ama canımı yakıyordu. ondan ayrılmak istiyordum ama bir yandanda bırakmamak... beynimde kalbim kadar uğuşmuştu. iç geçirerek sesi ağlamaklı bir hale büründü. ''inan bana bu durumdan kurtulmak için çok savaştım. ama bataklıktan ne kadar çıkmak istersem o kadar battım. ben kimseye zarar vermek istemedim inan bana ama onlar izin vermedi.'' geri çekilip canavarımın dolan gözlerine baktım. ''kim izin vermedi?'' sol eliyle yanağımı okşarken ''babamın ortağı'' dedi.
''babanın ortağı ölmemiş miydi?''
''babamın tek bir ortağı yoktu armina. üç tane daha vardı.''
''diğerleriyle ortaklığı neydi?''
''babamın bir tane şirket ortağı vardı sadece. diğer üçü yer altı ortağıydı.''
elimin tersiyle göz yaşlarımı silerek ''yer altı ortağıda ne?'' dedim.
''yer altında sözü geçen üç mafya babasi daha vardı. sonra aralarına babam katıldı. zamanında birbirleriyle çok kavga ediyorlardı. bu yolda başa geçebilmek içn çok kan döküldü. bazıları ailesini bazıları sevdiğini bazıları arkadaşını kaybetti. hepsi bu durumdan bıkınca ortak olup bu alemi beraber yönetmek istediler. elli yıldırda beraber yer altını yönetiyorlardı.'' 
''sonra ne oldu peki?''
''sonra babam öldü. yerine benim geçmemi istediler. başta ne kadar istemesemde bunun bir antlaşma olduğunu onlardan sonra kendi oğullarının devam edeceklerini söylediler.''
''sende devam ettin yani? hiç ses etmeden kabul mü ettin öylece?''
''tabiki hayır armina. çok direndim onlara karşı ama olmadı. bu işe bulaştım mı bir daha çıkabilmek gibi bir yolun yoktur.'' mekanik bir sesle konuşuyordu. kollarımı üzerinden çekip ayağa kaltım.
''ne zamandır masum genç kızları satıyorsun?'' sözlerim karşısında soğuk ve düz bir ifade ile ''benden iğreniyormuş gibi bakma'' dedi. elimle saçlarımı karıştırarak ''iğrenmemem mümkün mü aras?'' sözlerimi kabullenerek başını öne eğdi ''haklısın''  başını hüzünle eğince küçük bir çocuk gibi oluyordu. içim parçalanıyordu. o an ki kızgınlığım ne ise unutuveriyordum biranda. yanına gidip ellerini tuttum. ''aras bu anlattıkların gerçek gibi gelmiyor bana yemin ederim kafayı yiyecekmiş gibi hissediyorum. sen nasıl olurda genç kızları satan bir adam olabilirsin?'' ellerimi tutarak beni inandırmaya çalışıyormuş gibi gözlerimin içine baktı. ''yemin ederim sana hiçbiriyle alakam yok. sadece onlara para yatırıyorum o kadar. ne yaptıklarını bile bilmiyorum hepsiyle onlar ilgileniyor ben karışmıyorum.'' 
''sen olanlara karışmasan ne fayda bu kadar şeyden sonra? bir insanın ölüm infazını vermek bile o kişinin katili olduğunu gösterirken sen o kadar kızın hayatını karartması için bir çok adama para ödüyorsun.''  ne diyeceğini bilemiyordu. içimdekileri dökerek son bir kez konuşmaya devam ettim. ''o kızların yerinde benim olduğumu düşünsene aras, yada kızının? her gece başka bir adamın yatağına zorla girdiğimi düş-'' eliyle ağzımı kapatarak beni duvara ittirdi. ''sus! Kes sesini!'' gözleri alev alev yanarken yavaşça sağ elimle elini ağzımdan çektim. fısıldayarak ''beni o halde bile düşünmek seni deli etmeye yeterken o kızların hala bu halde olmasına nasıl izin verirsin?'' söylediklerimi düşünüyordu. geriye çekilip yatağın köşesine oturdu. ''haklısın.'' demekle yetindi sadece. cebinden telefonunu çıkarıp bir numarayı tuşladı. hoparlörü açıp gözlerini gözlerimden ayırmayarak ''şuan şehir genelinde çalışan kaç kız var?'' sadece tek bir şehirde yokmuydu? telefonda konuştuğu adam ''toplam 280 kadın var efendim.'' dedi. metalik bir sesle ''bankadan yirmi milyon çek. her kızın hesabına ayrı ayrı elli bin yatırıp hangi ülkeye gitmek istiyorlarsa oraya gönder . gitmeden önce hepsine yedek çıkarttığımız kimliklerini kullansınlar. bütün mekanı kapatın üç saatin var. tekrar aradığımda hepsi gitmiş olacak anlaşıldı mı?'' aras kızların hepsini bırakıyor muydu şimdi? göz yaşlarım arasından ben gülümserken hala gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. telefondaki adamın sesi titredi ''efendim emin misiniz? bu sizi çok zor bir duruma sokucak.'' aras tehtitkar sesiyle ''eminim. oyun bitti.'' dedi. telefondaki adam sözlerine itaat ederek ''siz nasıl isterseniz efendim. başka bir isteğiniz?'' kadife ama bir o kadar korkutucu sesim ''yer altında borcunu ödemediği için işkenceye tuttuğumuz adamlar vardı özür olarak ellerine otuz bin ver gitsinler.'' aras geçrektende yer altından çekiliyordu. ama anlamıyordum o zaman istediği halde bırakamadığı şeyi şimdi sadece ben istediğim için mi bırakıyordu. ne olursa olsun aras bir saat önce korktuğum aras gibi bakmıyordu. eski haline geri dönmüştü. gözlerimdeki sevinç soğuk kalbini tekrar ısıtıyordu. aras bir kaç dakika sonra telefonu kapatıp yatağın üstüne bıraktı. ''hala benden iğreniyor musun armina?''  başımı iki yana sallayarak ''senden asla iğrenemem ben aras'' dedim. hiç cevap vermedi. telefonu tekrar yerinden alıp bir numarayı aldı. ''şehir dışındaki kulübeye noldu? tamam. orayı ara hemen içini hazırlasınlar bir saate orada oluruz. ayrıca furkan beyin evine ve armina hanım'ın istanbuldaki evinin çevresine en iyi adamlarımı koyun. neslişah hanım'ı ara oda furkan bey'in yanına gitsin derhal. bir kaç zaman buradan uzak kalsak iyi olacak. seni tekrar arayacağım telefonun açık olsun.'' ne? nereye gidiyorduk? kaçıyor muyduk yoksa? göz yaşlarımı elimin tersiyle silerek ''aras nereye gidiyoruz?'' dedim. ayağa kalkarak yatağının altından bir tane valiz çıkardı. dolabından rastgele seçtiği kıyafetlerini çıkartırken ''demin ne yaptığımı duymadın galiba? sırf senin için bütün ailemin ölümünü göze alarak yer altındaki ortaklığımızı bitirdim. bizi bulmamaları gerekecek gitmemiz lazım buradan. iki saat sonra herşeyi duymuş olurlar.'' şimdi daha fena korkuyordum. iki ay sonra ilk defa yine başıma neler geleceğini bilmiyordum ve bu sefer sadece kendim için değil aras içinde korkuyordum. aras kadar cesur ve korkusuz biri bile bu adamlardan kaçıyorsa kesinlikle ortada korkulacak birşey vardı. hemen oturduğum yerden kalkıp dolabından kıyafetlerini çıkarıp valizine koymak için yardım ettim. madem onu bir yola soktum bu yolda beraber yürüyecektik. aras yanıma gelerek ellerimden tuttu. ''istersen seni furkan'ın yanına gönderebilirim hemen. orada daha güvende olursun. eğer bende bu durumu çözebilirsem bir kaç ay sonra yanına gelirim.'' arassız geçen bir ay'a kalbim ve ben şahit olmuştuk ve bunu bir daha yaşamak gibi bir niyetimiz yoktu. onsuz zaten ölü gibiydim. ama onun yanında olursam ölümü bile göze alabilirdim. eğer ölürsek beraber ölürdük kurtulursak da beraber kurtulurduk. ''aras bu yola seni ben soktum ve şuan ihtiyacım olan tek şey sensin. öleceksem ölümüm seninle birlikte olacak. unuttun mu seni hangi koşulda olursak olalım asla bırakmayacağıma yemin ettim.'' dünyanın en güzel gülümsemesi ile canavarım gökyüzü mavisi gözlerini kısarak bana gülümsedi. ''seni hak edecek ne yaptım ben kadın?'' yakışıklı nişanlımın sevecen ve bir o kadar seksi gülüşüne karşılık vererek ''demin yaptığın şey olabilir'' dedim. gözleri aşkla bakarken dudaklarımın üzerine dudaklarını yerleştirerek tutkuyla ve büyük bir aşkla beni öptü. talepkar sert ve telaşsızdı. dudaklarım büyük bir çekingenlikle onunla buluşurken o beni büyük bir özlemle öpüyordu. dudakları bir kaç dakika sonra  üzerimden geri çekilirken nefes nefese ''sen.benimsin.sadece.benim.'' dedi. parmak uçlarımdan destek alarak onun boyuna yetişmeye çalışıp alnımı alnına yerleştirdim. ''sonsuza kadar.''
alnını alnımdan çekerek burnumdan öptü ''sonsuza kadar aşkım'' dedi.
beni olduğum yerde bırakarak hiç sarsılmadan ağır valizi yerinden kaldırdı. beraber hızla aşağıya inerken valizini yere indirip ''burada bekle'' dedi. çalışma odasına girip siyah bir çanta çıkardı. içinde silah olmadığını dua ederek ''içinde ne var?'' dedim. ''bir miktar nakit para, sahte kimlik, pasaport birde silah'' olamaz... ne diyeceğimi bilemiyordum o yüzden  ona birşey bırakmamak için valizinin çekme kolu'nu çıkararak kapıya doğru sürdüm. aras bir yandan elimi bırakmıyor bir yandanda birilerini arayıp duruyordu. beraber otogara inerek araba furarına benzeyen on beş arabanın arasından birine bindik. aras arabanın bagajına kendi valizini ve uğursuz siyah çantasını yerleştirip direksiyon koltuğuna geçti. araba'nın içi çok güzeldi. gerçi diğer arabalarıda çok güzeldi ama bu araba ayrı bir güzeldi. direksiyonu çalıştırmadan önce ona gülümseyerek ''güzel araba tekelioğlu'' dedim. gülümseyerek başını önüne eğdi. gururla ''bu bir koenigsegg ccxr dünyanın en hızlı arabası. büyük ihtimalle bu bebeğe çok ihtiyacımız olacak. düz bir yolda 400 kilometreye kadar çıkabiliyor'' arabanın özelliklerini anlatırken gözlerindeki çocuksu heyecana gülümseyerek baktım. ''gerçektende harika birşey bu.'' dedim. arabayı çalıştırdığı anda motoru bir aslan gibi kükremeye başladı. ''hazır mısınız küçük hanım?'' direksiyonu tutan elini tutarak ''sizin için her zaman hazırım efendim.'' dedim. ''güzel o zaman'' dedi ve arabanın gazına köklediği gibi evden bir yada iki saniyede dışarı çıktık. o kadar hızlı gidiyorduk ki camdan dışarı bakarken bile başım dönüyordu. allahtan en başta kemerimi bağlamayı akıl etmiştim yoksa şuanda arabanın içinde uçuyor olabilirdim. yolların arasından hızla giderken aras lüks bir mağazanın önünde durdu. bana bakarak ''hadi gel'' dedi. arabanın içinden çıkarken yanıma hızlı adımlarla gelip elimden tutarak beni mağazaya götürürken ''aras şimdi burada ne işimiz var gitmemiz gerekmez mi?'' dedim. sol eliyle yanağımı okşarken ''şuanda üzerinde benim eşorfmanlarım var ve inan bana bu haline aşığım ama ölene kadar eşorfman giymek istemezsin dimi güzelim?'' ona özür diliyormuşcasına gülümseyerek ''haklısın'' dedim. elimden nazikçe öpüp ''hadi içeri gir canın ne istiyorsa hepsini al. denemek için vaktimiz yok yalnız haberin olsun.'' Dedi. sözlerine itaat ederek hızla mağazadan içeri girip bir kaç elbiseye bakmaya başladım. aras'ın nerde olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde o çoktan arabanın içinde oturmuş beni bekliyordu. kıyafetlere bakarken yanıma gelen bir mağaza çalışanı kadın ''ne aramıştınız?'' dedi. çok güzel bir soru çünki bende ne aradığımı bilmiyordum. ''şuan sadece bakıyorum'' kadın üzerimdeki eşorfmanları süzerek ''alıcı değilseniz çıksanız iyi olur'' dedi. ne olduğunu anlamayarak kadına döndüm. ''buda ne demek şimdi?'' kadın alaycı bir bakış ile bakarak ''hanımefendi üzgünüm ama burası elit bir mağaza. müşterilerimiz saygın kişilerden oluşur. buradaki en ucuz tişört'ün fiyatı bile altı yüz liradan başlıyor. siz en iyisi yan taraftaki küçük mağazalara baksanız iyi olur.'' ağzımı açmama vakit bile kalmadan kadın sözümü keserek ''çıkın lütfen.'' dedi. resmen bulunduğum yerden kovuluyordum. etrafımızdaki herkes bize bakıyordu. o kadar insanın arasında rezil olmuştum. sinirle mağazadan çıkıp arabaya doğru yürüdüm. gözlerim sinirden dolarken aras arabadan çıkıp yanıma doğru koştu. ''noldu neyin var?'' mağazayı işaret ederek ''oradaki çalışan bir kadın beni kovdu.'' dedim. şaşkınlıkla alnını kırıştırdı. ''ne demek kovdu armina?'' sinirli bir halde ''bildiğin kovdu işte. neymiş benim buraya param yetmezmiş. bu mağazaki en ucuz tişörtün fiyatı altı yüz liraymış. yandaki küçük mağazalara gitsem daha iyi olurmuş.'' elinden tutarak arabaya çekiştirdim. ''hadi gidelim.'' aras'ı çekiştirmek bir heykeli götürmeye çalışmaktan farksızdı. ben onu çekiştirmeye çalışırken biranda o beni içeriye doğru çekiştirmeye basladi.  içeri girdiğimizde o kadın kasadaki bir çalışanla birşeyler konuşuyordu. aras oradakilere kükreyerek ''bütün müşteriler dışarıya çıksın hemen!'' dedi. herkes sesinden o kadar korkmuştu ki hızla koşarak yanımızdan çıkmaya başladılar. aras elimi sıkıca tutarak ''hangi aptal nişanlımı buradan kovmaya kalkıştı!'' dedi. kadın ürkek hareketlerle olduğu yere sinmişti. ben kadına bakarken aras kime baktığımı fark ederek kadına doğru yürüdü. ''sen mi karı mı buradan attın?!'' kadın korkudan hiçbirşey diyemiyordu. zar zor ''e-efendim istemeyerek d-dedim yem-yemin ederim.'' diyebildi sadece. aras kadının üzerine yürüyerek ''sen kim oluyorsunda benim karımı buradan kovmaya kalkıyorsun?!'' kadın şok geçiriyormuş gibi bir bana birde aras'a bakıyordu. ''efendim yemin ederim bilmiyordum. çok özür dilerim.'' hemen yanımdan koşarak bir adam içeri girdi. aras'la kadını ayırmaya çalışarak ''efendim noluyor burda?!'' Dedi. aras kadını işaret ederek ''ben size maaşınızı karımı rezil etmeniz için mi veriyorum ha?!'' Dedi. ne maaşı? bu mağaza dünyaca ünlü bir markaydı ve sahibi aras mıydı? adam ne olduğunu anlamayarak şaşkınlıkla kadına baktı. ''naptın sen?'' kadın korkudan titrek bir sesle  ''ben sadece buraya parasının yetmeyeceğini yandaki mağazaya giderse daha iyi olacağını söyledim o kadar. yemin ederim bilmiyordum kim olduğunu.'' aras kadına kapıyı göstererek ''kovuldun!'' dedi. herşeyi anlarım ama bu kadarı fazlaydı. kadının biri beni hiçbir zaman görmeyeceğim insanların ortasında rezil etti diye işinden olamazdı. bir kere bunu kendime yediremezdim. aras'ın kolundan tutarak ''aras lütfen rahat bırak. artık kim olduğumu biliyor bir daha yapmaz eminim.'' Dedim. aras kolumdan tutup onların beni duyamayacağı bir yere uzaklaştırdı. alev alev yanan gözlerini kısarak ''napıyorsun sen? o kadın bunu haketti.'' Dedi. onu sakinleştirmeye çalışarak kolunu sıvazladım. ''diyeceklerini dedin. o da ne yaptığını anladı. daha fazlasına gerek yok aras lütfen yapma.'' birşeyler daha söyleyecekti ama sözünü keserek ''hadi lütfen aşkım.'' dedim. sakinleşmeye çalışarak ''tamam.'' dedi. elimden tutup yanlarına doğru yaklaşırken adam ile kadin  hararetli bir tartışma halindeydiler. biz gelince hemen hazır ol'a geçip sustular. aras sakinleşmiş sesiyle kadına bakarak ''dua et seni o istediği için kovmuyorum. evlendikten sonra bu şirketin sahibi eşim olacak. rezil etmeye çalıştığın kişi senin patronun. eminim en iyi cevabı karım sana işinin başına geçtiğinde verecektir. şimdi hemen git seçtiğimiz kıyafetlerin otuz altı bedenini getirip hazırla. sonrada hepsini arabamın bagajına yerleştirin. hadi çabuk ol.'' birşey dememe vakit bile kalmadan hızla elimden tutup bir sürü elbiselerin arasında dolaşmaya başladık. beğendiğimiz her kıyafeti sadece ''bu'' diyerek gösteriyorduk kadında bedenime uygun olanını çıkarıp mağaza poşetine yerleştiriyordu. neredeyse altlı üstlü ayakkabısından çantasına kadar toplam seksen kıyafet ve aksesuar seçmiştik. adamlar arabanın bagajına poşetleri yerleştirirken biz çoktan çıkmış arabanın içinde bekliyorduk. çalışanlar arabanın bagajını kapattığı gibi aras hiçbirşey demeden hızla gaza yüklenip yola çıkmıştı bile. ona gülerek ''kıyafetler için teşekkür ederim'' dedim. yoldan gözlerini ayırmayarak sol elimden öptü. ''herşey sevgilimi mutlu etmek için'' dedi. başımı ona çevirerek koltuğa yanlamasına yaslandım. ''orada benden karım diye bahsetmen çok hoştu.'' koltuğun ortasındaki bölmeden sigara paketi çıkararak tek eliyle kutusunu açıp ağzına yerleştirdi. cebinden özel yapım bir çakmağı çıkarıp sigarayı yakarken kendi tarafındaki camı açtı. camı açmasıyla rüzgarın saçlarımı uçuşturması bir oldu. sigaranın dumanı dışarı akarken ona bunu kullanmaması için kızmak istiyordum ama yapamıyordum. başını arkaya yatırıp dumanı dışarıya üflediğinde pürüzsüz tapılası burnu dudakları saçları o kadar güzel gözüküyordu ki ona birkez daha aşık oluyordum. direksiyonu tutan sağ elindeki yüzük parmağında altın rengi sade nişan yüzüğümüz duruyordu. yüzüğüne dikkatle baktığımı farkedip ''ne oldu?'' dedi. ona gülümseyerek ''yüzük sana çok yakışıyor'' dedim. çarpık bir gülümseme ile ''kadınların sahipli bir erkek olduğumu artık bilmesi gerekiyordu.'' dedi. söylediklerine tebessüm ederken mağazada söyledikleri aklıma geldi.
''gerçektende o mağazayı üzerime yapmayı düşünmüyorsun değil mi?'' ciddi bir ifade ile ''hayır düşünüyorum ve yapacağımda.'' dedi. siktir!
''aras ben bu işlerden anlamam ki.''
''sorun değil öğrenirsin.''
''koskoca bir şirkete sahip çıkamam ben. ya şirket batarsa?'' babacan bir tavırla gülümseyerek ''batarsa batsın yenisini satın alırız'' dedi. ona onaylamayarak bakarak ''aras saçmalama lütfen'' dedim. sesi tekrar ciddiye büründü. ''merak etme zamanında bende bir çok şirket batırdım ama şimdi şu halime bak. koskoca bir imparatorluğun sahibiyim.'' 
''ama ben sen değilim ki''
''sen benim ruhumsun. bu işin üstesinden kolayca kalkabilirsin. zaten bunları düşünmek için daha çok var. öncelikle kurtulmamız gereken bazı sorunlar var.''
tebessüm ederek ''haklısın.'' dedim. eski emredici aras geri dönerek ''hadi yat. bir saat sonra orada oluruz.'' dedi. ona itiraz ederek ''uykum yok'' dedim. emreden ve tehtitkar bir ses ile ''yat armina.'' dedi. Ona karşı gelmeyip gözlerimi devirerek ''tamam tamam'' dedim. arabayı kenara çekip durdurdu. koltuğumu arkaya yatırarak arka koltuğun altından yeni bir battaniye çıkarıp beyaz battaniyeyi üzerime örttü. gözlerim ağır ağır kapanırken saçlarımdan öperek

''uyu güzel aşkım. Gece olup güzel gözlerin yenik düştüğünde uykusuzluğa, seni gökyüzünden alıp düşlerime emanet ediyorum, iyi uykular güzel meleğim.'' Dedi.


bir bölümün daha sonuna geldik!
ah yorgunluktan ölmek üzereyim. keşke şuanda aras tekelioğlu kadar güzel bir iyi geceler dileği dileyen bir erkek arkadaşım olsaydı ama ne yazık ki her yalnız kalp gibi yastığa sarılıp uyuyacağım.
şimdiden iyi okumalar diliyorum hepinize. umarım güzel ve şanslı bir hafta geçirirsiniz. sizi seviyorum canavarlar görüşürüz. iyi geceler xx
 
Dip not; oylarınız ve yorumlarınız için şimdiden çok ama çok teşekkür ederim

   
 

 

Karanlığın içindeki canavarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin