each time you fall in love

276 34 45
                                    

jisung uzun süredir aynı yerde oturuyor ve günlerdir kapının ardındaki bedenin bir an önce sağlığına kavuşmasını, ona kavuşabilmeyi ve onu tüm kötülüklerden kurtarabilmeyi diliyordu.

günlerdir içerisinde bulunduğu ve ağır ilaç kokan hastane koridorları artık üzerine geliyor gibi hissettiriyor ve yalnızca daralıyordu jisung. minho'dan bir önce haber alabilmek ve iyi olduğunu öğrenmek istiyordu. kolları neredeyse yarısına kadar kesiklerle doluydu, günlerdir hastanede kalıyor ve neredeyse yaşamak için bir savaş veriyordu. onu canını bile verebilecek kadar seven jisung, günler boyunca kan tedarik edilmesine de yardımcı olmuştu, şu an elinden tek gelen şey buydu.

oldukça zorlu ve yıpratıcı geçmişti günleri, jeongin hala ortalıkta yoktu ve jisung'un kendi grubu da bu şekilde dağılmıştı. birbirleriyle hırs içinde mücadele eden gruplar, şimdi yavaşça parçalanıyordu bir daha bir araya gelmemek üzere. felix ise günlerdir jisung ile birlikte bekliyordu, erkek arkadaşını kaybetmesinin acısını yalnızca böyle dindirebiliyordu, grubun diğer üyeleri tek tek farklı şehirlere dağılmış ve kimse asla jisung'un yanında kalmamıştı, bu onu çok incitmişti ancak bulunduğu durumda bunları düşünmek bile istemiyordu. jeongin tamamen kayıptı, ama felix ona yalnız hissettirmiyordu jisung'un içini rahatlatıyordu bu.

'minho iyileştiğinde ve buradan ayrıldığımızda her şeyi bırakıp gidelim, minho, sen ve ben. seni yalnız bırakmayacağım, senden kesinlikle ayrı kalamam, onu da yalnız bırakamayız çünkü çevresindeki insanları tam anlamıyla kaybetti. beraber gidelim ve yeni bir hayat kuralım kendimize, ne dersin?'

lix'in sözleriyle gözleri parlayan jisung gülümseyerek yanındaki bedene sarılmıştı sıkıca, günlerdir döktüğü gözyaşlarından dolayı neredeyse içi dışına çıkmıştı ancak bu biraz da enerjisini toplamak için yeterliydi.

'bunu gerçekten çok isterim, nefes alamıyorum, çok daralıyorum bu şehirde ve bir an önce gitmek istiyorum. resmen aklımı okumuş gibisin, teşekkür ederim.'

minnetlerine karşılık ellerini tutarak karşılık veren felix, güven verici bir gülümseme vermişti jisung'a.

'ama hyunjin'in mezarına da gelelim olur mu sıklıkla? onu atlatamayacağım ve muhtemelen şu an gidersem asla bunu kaldıramam, onu yalnız bırakmayalım. üstelik bunu yapanı da bulmak için çok çabalayalım lütfen yanına kar kalmasın, beni ondan ayırdığı için çok öfkeliyim jisung, yalvarırım bir şeyler yapalım.'

sessizce jisung'un omzuna yaslanmış ve gözyaşlarını bırakmıştı bile, karakteri aslında oldukça hassas olan birisiydi felix ve bu onu çok içten yaralamıştı. aslında hissettiği öfke onu koruyamamış olmanın verdiği bir öfkeydi, onunla yüzleşmekten korkuyordu.

uzun süre gözyaşı dökmüş ve birbirlerinin omuzlarında uyumuşlardı istemsizce, yorgunluktan. neredeyse gece yarısı olmuşken aralanan kapının sesi jisung'u uyandırmak için yeterliydi. felix'i rahatsız etmemeye özen göstererek kalkmış, kapıyı açmaya çalışan ancak muhtemelen kollarında hissettiği acıdan dolayı kendinde bu kuvveti bulamayan minho'nun odasına ilerlemişti. kapının ardındakini korkutmamaya ve incitmemeye özen göstererek kapıyı açmış, neredeyse yorgunluktan bayılacak vaziyetteki yüzünü incelemişti bir süre.

canını acıtmaktan korktuğu için boynuna sarılmıştı, ona dair her şeyi özlemişti ancak biraz olsun incinmesini istemediği için herhangi bir hamle gerçekleştiremiyordu.

'iyi misin, bir şeye mi ihtiyacın var? ah seni gerçekten çok özledim, iyi hissediyorsun değil mi?'

zorla ortaya çıkardığı gülümsemeyi 'iyiyim' demeye çalışırmışçasına sunmuştu jisung'a. onu en azından bu şekilde bile gördüğü için oldukça mutlu olan jisung, içindeki sevinci dindiremiyordu. minho hissettiği yorgunlukla konuşmak için dudaklarını yavaşça aralamaya çalışmıştı.

violent, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin