MEDYA POYRAZ
"Yalnız olmak tek başına yaşamak demek değildi.
Gülümsemelerini paylaşabileceği kimse yoksa yalnızdı insan.
Sarılabilecek, sığınabilecek , sevebilecek kimsesi yoksa yalnızdı. "
Poyraz mutfaktan ayrıldıktan sonra hızla dışarı çıktı. Henüz Eylül ayı olmasına rağmen hava yeterince soğuktu. O başbelası haklıydı. Üşüyecekti. Neden kızdığını kendiside bilmiyordu. Onu gördüğü ilk andan beri içinde bir öfke vardı. Belki de kızın gözlerinde gördüğü masumiyetti onu kızdıran. Kendi karanlığına o kadar alışmıştı ki kızın masumiyeti bir kusurdu ona göre. Simsiyah bir tablodaki küçük beyaz bir nokta. Masumiyetini kaybetmesi ne kadar zaman alacaktı? Beyaz siyaha karşı koyamazdı. Lale de herkes gibi kirlenecekti. En azında Poyraz böyle düşünmek istiyordu. O da diğerleri gibi bir kız olacaktı. Öyle olmalıydı. Aksi taktirde canı yanacaktı."Düşünme." diye fısıldadı. Onunla ilgili hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Kızın ismi bile öfkelenmesi için yeterliydi. Annesini hatırlatıyordu. Poyraz küçücük bir çocukken yüzleşmişti acı denen duyguyla. Elindeki laleler annesinin cansız bedenine düştüğü zaman hissetmişti acıyı. Annesi sakattı. Tekerlekli sandalyeye mahkum olarak yaşıyordu. Küçük yaşından itibaren annesinin ayakları olmuştu Poyraz. Cılız gövdesine rağmen tekerlekli sandalyeyi idare etmeye çalışırdı. Hiçbir zaman bu duruma isyan etmedi. Engeller kalpte olurdu, bedende değil. Küçük bir çocukken bile farkındaydı bunun. Engelli olmak bir kusur değildi. Hasta insanları küçük gören zihniyetlerdi asıl engel. Ama o gece değişmişti her şey. Annesinin engeli hayatına mal olmuştu. Tekerlekli sandalyesinin güvenliği çalışmamış ve merdivenlerden düşmüştü. Babasının söylediği buydu."Düştü..." demişti. Tek bir kelime. Sonrası acıydı. Ama asıl acı tüm bunların sebebinin kendisi olduğunu bilmekti. Annesi Poyraz'ın doğumunda yapılan bir iğne yüzünden sakat kalmıştı. Onun ölümünden birkaç gün sonra öğrendi bunu. Babası en acımasız cümlelerle yüzüne vurmuştu gerçeği. "Annen senin yüzünden öldü. " Bir çocuğa söylenebilecek en acımasız cümleydi. İşte o gün acı yerini nefrete bıraktı. Babasından, hayattan en çok da kendinden nefret etti. Günlerce "Keşke beni doğmasaydın anne diye ağladı." Zaman geçtikçe gözyaşları duruldu. Ama suçluluk duygusu hiç geçmedi. Ne zaman mutlu olsa kendini hatırlatıyordu. İşte bu yüzünden mutlu olmayı yasaklamıştı kendine. Düşüncelerini dağıtan cebindeki telefonun sesi oldu. Eşofmanın cebine ulaşıp, telefonu açtı.
"Kuzen!" Ozan'ın haddinden fazla gür ve neşeli çıkan sesiyle yüzünü buruşturdu. Bu çocuk bu kadar neşeli olmayı nasıl başarıyordu.
"Ne bağırıyorsun lan. Kulağımı becerdin." Telefonun ucundan bir kıkırtı yükseldikten sonra Ozan'ın neşeli sesi kulağına ulaştı.
"Bende seni özledim kuzen ." Ozan onunla böyle konuşabilen tek insandı. Değer verdiği nadir insanlardan biriydi. Yinede bu gün pek sabırlı olamayacaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra konuştu.
"Zırvalayacaksan kapatıyorum."
"Dur kapatma. Bizim tayfayla konuştuk, yarın bir parti yapalım diyoruz.Yaza veda gibi bir şey. Okul başlamadan dağıtacağız."
"Bundan banane." Ozan ofladıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Sende gel işte. Oğlum 3 aydır ortalıkta yoksun. Meydan pezevenklere kaldı."
"Bakarız."
"Parti bizim mekanda." Poyraz tam telefonu kapatacakken Ozan tekrar konuştu.
"Damsız almıyoruz ona göre."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR KÜRESİ
Romance"Beni seviyorsun. diye fısıldadı Lale."Benimle uyuyorsun, benimle gülüyorsun, benimle mutlusun..." Poyraz elindeki sigarayı attıktan sonra Lale'nin karşısına geçti.Sol yanağının elmacık kemiğinde dün ki dövüşten kalan bir morluk vardı.Ama bu bile k...