Bölüm 44

1.9K 169 336
                                    

Keyifli okumalar diliyorum. ')

9600 küsür  kelime.

Medya bana Kübra'yı anımsattı.

Bölüme başlamadan önce peçete hazırlayın, gözyaşlarımız fakir olduğumuz için akacak. Zengin Kübra'yı görelim biraz.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Yorum istiyorum yorum yapın. :(

~~~

Aynı rüyayı, daha önce de gördüğüm olmuştu. Tamamen aynı olmazdı, bir kısmı mutlaka değişiklik gösterirdi. Olay örgüsü veya mekan, ikisinden birisi farklı olurdu. Fakat bu defa, tamamen aynı rüyayı tekrar görüyordum.

Yüzünde bir gülümsemeyle yerde oturan ve ilgiyle su içen dişi geyiği izleyen beni, biraz uzaktan, bir hayalet gibi izliyordum. Kabul, biraz ürpertici bir rüyaydı. Ne olacağını net bir şekilde biliyor ve bekliyordum.

Uzun saçları uçuşan ve huzurlu görünen kişi, sanki benden çok uzaktı. Benim saçlarım şimdi çeneme geliyor ve kötü kesimi yüzünden rahatsız hissettiriyordu.

Arkasını dönen ben, sevgilisini gördü. Ona döndü ve oturdular, konuşuyorum ve ona sarılıyorum. Onları uzaktan izlerken kalbimde iğne batması gibi bir acı oluştu.

Ciğerlerim hala sorunlu olduğu için bu mükemmel havayı derince soluyamıyorum. Ayakta beklerken, dizim zonkluyor ve sırtıma vuran rüzgar, tenime tişörtümü çarptırdığı için canımı yakıyor. Oysa ben ve Kaan ne kadar tasasızca ve huzurlu yerde uzanıp birbirlerini seviyorlar.

Onları izlemeyi bırakıp sağ elimi kaldırdım ve gözümün önüne getirip inceledim. Kesik yaralarım ve elimin üstünün morlukları bana göz kırptı.

Şimdi yerde uzanan ben, ayakta bekleyen benden ne kadar uzak görünüyordu gözüme. Aramızda birkaç metre vardı en fazla ama ruhsal olarak gezegenlerce uzaktık.

Elimi indirip Kaan'a baktım. Birazdan, kaybolacaktı. Onun o güzel yüzüne, güzel saçlarına o kaybolmadan önce dokunmak istedim. Aksayan dizimle topallayarak yanına ulaştım ve eğilip saçlarına daldırdım parmaklarımı. Rüyadan uyanır gibi irkilip bir anda doğruldu ve karşımda beliriverdi.

Başımı çevirip diğer bene baktım. Rüyanın devamında nasıl davranıyorsa yine aynıydı.

Dönüp Kaan'a baktım. Bana korkuyla bakıyor ve dehşet içinde görünüyordu. Titreyen göz bebekleri üstüme kilitliydi.

"Sen?" diye sordu tuhaf bir sesle. Sesi sanki uzaktan geliyordu.

"Ben?"

"Sen kimsin?"

Elimle ayakta durup, karlı dağların zirvesini izleyen beni işaret ettim. "Ben oyum."

Bir adım geri attı. "Değilsin." dedi inkarla başını iki yana sallayarak.

"Ben, hep onun içindeyim." diye fısıldadım. "Beni hiç mi görmedin?"

"İçinde mi?" diye sordu anlamayarak.

"Ruhunda." dedim gülümseyip.

Beni süzdü. İnce tişörtüm ve uçuşan kısa eteğimden görünen yaralarıma, morluklara bakıp yutkundu. Gözleri gülüşüme bakınca yumuşar gibi oldu.

"Sen o'sun." dedi yavaşça.

Aynı anda başımızı çevirip yere çömelmiş ve pis dereye yaklaşmış bene baktık. Döndü ve bana baktı tekrar.

"Oraya girmesin." dedi gözleri dolarak. "Oraya girerse boğulur."

Ona doğru yaklaştım. Şimdi göğüslerimiz birbirine değecek kadar yakındık. "O çoktan boğuldu bile." dedim yavaşça. Dudaklarına doğru uzandım ama öpmeden bekledim. "Onu kurtarmak mı istiyorsun?"

Anlık Tatlı GünahlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin