söylediğim şeyin farkına vardığımda duraksayıp sadece sustum. göz temasından kaçındım. o ise göz teması kurmaya çalışıyor gibiydi, yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı.
kafamı başka bir tarafa çevirdiğimde koltukta bi haraketlilik hissettim, yine de o tarafa dönmemeye çalıştım. parmakları çenemi bulduğunda irkildim, bunu beklemiyordum.
her bir damarıma yayılan o his her seferinde kalp atışlarımı hızlandırıyor ve düşünme yetimi ellerimden alıyordu.
çenemi tuttuğu baş ve işaret parmaklarıyla yüzümü kendi yüzüne çevirdi. gözlerimi kaçırdım. çenemi daha sert tuttu ona bakmamı işaret eder gibi. daha fazla ona karşı gelmek istemedim ve sonunda göz teması kurduk.
"nasıl duygularmış bunlar?" diye fısıldadı.
umursamaz bir şekilde göz teması kurmaya çalışıyordum ama o en derinlere inmek istiyordu.
"hangi duygular?"
kekelememeye çalışmış ve başarılı olmuştum. bakışları daha da anlamsızlaştı, artık anlatmak istediğini çözemiyordum.
"bana karşı koyamadığın duygular."
ortamın ani değişimi kendime gelmemi engellemişti. söylediğim bir cümleyle bu kadar ciddileşmiş olup üzerine düşmesi beni şaşırtmıştı.
"neyden bahsettiğini anlamıyorum."
kafasını karıştırmaya çalıştım, salağa yatıyordum.
"çocuk mu kandırıyorsun?"
parmakları çenemi dahada sıktı, canımı acıtıyordu. sağ elimi çenemi tuttuğu eline atıp sertçe çektim ve "canımı acıtıyorsun." dedim sessizce.
yüzündeki anlamsızlık bir anda yok olmuş yerini gözlerindeki kahve doldurmuştu. mimikleriyle değil de gözleriyle anlatmaya başlamıştı.
"sadece şakaydı." dedim fısıldayarak. gözleri kısıldı. o kadar sessiz konuşmuştum ki sesim havaya karışıp yok olmuştu sanki. neresinden tutsam elimde kalıyordu ama bir şekilde toparlamam gerekiyordu. "bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim."
"peki." dedi sadece, kahvesini alıp kalktı koltuktan.
ne 'nereye gidiyorsun' diyebildim, ne de 'aslında ciddiydim.'
gözlerimi birkaç bardak sesi ile araladığımda salonda uyuyakaldığımı fark ettim. koltukta oturur pozisyona geldim ve elimi alnıma atıp iki parmağımla masaj yaptım. biraz başım ağrıyordu.
sesin mutfaktan geldiğini tahmin ettiğim için kalktım ve sarsak adımlarla mutfağa ilerledim. içeriye girdiğimde hürkanın tezgahta bir şeylerle uğraşıyor olduğunu gördüm.
"hürkan?" dedim sessizce.
bir anda arkasını döndü. yüzündeki gülümseme beni gördüğünde uçup gitmişti. bir şeyler mırıldandı.
ona doğru bir adım attığımda ayağım yerdeki teneklere çarpmış ve oldukça rahatsız edici bir ses çıkmıştı. neye çarptığıma bakmak için kafamı eğdiğimde birkaç bira kutusu olduğunu gördüm.
kaşlarımı kaldırdım 'bunlar ne?' der gibi. tepkisiz kaldı ve omuz silkti.
"neden bu kadar erken başladın?"
sesim sinirli gibi çıkmıştı. ortada sinirlenecek bir durum yoktu oysaki.
"bilmem. içesim geldi." dedi. kelimeleri alkolün etkisiyle hafif kayıyor gibiydi. harflerini toparlayamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗰𝗮𝗳𝘂𝗻𝗲 ༆𝗽𝗼𝗿𝗴𝗼𝗹𝗮
Teen Fictionhayatını, sigara ve birkaç bira şişesiyle evinde sürdüren ve depresyonun farklı bir boyutuna ulaşan ömer, hayatına giren hürkan sayesinde içine düştüğü karanlık yüzünden asla ulaşamadığı ışığı bulur. hürkan, ömer'in hayatının nasıl ilerlediğini ve n...