"tamam hürkan. sakin ol. en fazla ne olabilir ki?"
aynanın karşısında geçmiş yaklaşık yarım saattir kendimi motive ediyor ve sakinleşmeye çalışıyordum. aslında bu kadar heyecanlanacak bir şey yoktu, ben gereksiz büyütüyordum.
benim için önemli bir akşamdı çünkü.
yani, onlar için basit olabilir; ömer ve ailesinden bahsediyorum.
kafamdaki saçma düşünceleri ve heyecanımı telefonumun zil sesini duymamla başka bir köşeye attım ve son kez aynada kendime bakarak elimle saçımı arkaya taradım. yatak odasına koşturdum ve telefonu atmış olduğum yatağın üzerinden alıp ekrana baktım. arayan kişinin ömer olduğunu gördüğümde gülümseyerek aramayı yanıtladım.
"hürkan! nerdesin?"
"bir şey mi oldu? çıkıyordum şimdi."
"restorandayız. seni sormaya başladılar, hızlı ol."
"tamam. çıkacaktım zat-"
telefon suratıma kapandığında ne kadar gergin ve sinirli olduğunu fark ettim. bir an önce evden çıkmam gerekiyordu ve ben saatlerdir aynanın karşısında oyalanıyordum. neden bu kadar geriliyordum ki?
telefonumu, cüzdanımı, arabamın ve evimin anahtarını aldıktan hemen sonra hızlıca kapıyı ardımdan kitleyerek evden çıktım. koşturarak arabaya bindim, elimden geldiğince hızlı bir şekilde çalıştırdım ve ayarladığımız restorana doğru sürmeye başladım.
yolculuk tahminimden kısa sürmüştü.
arabayı restoranın yakınlarına park edip yine koşturarak kapıya ilerledim. üzerimi son kez düzelttim ve adımlarımı yavaşlatarak içeri girdim. zaten girdiğim gibi gözüme ilişen masa oturacak olduğum masaydı.
boğazımı temizleyip samimi olduğunu düşündüğüm yüz ifademi takınarak onlara doğru adımladım. masanın başına geldiğimde ömerin yanındaki (benim için boş bırakılmış olan) sandalyeyi çektim ve oturdum. bakışlar benim üzerimde toplandığında vücudumun her bir karışının kasıldığını hissettim. gerici bir ortamdı.
"üzgünüm biraz geciktim. küçük bir işim vardı da."
tam karşımda oturan orta yaşlı kadın (ömerin annesi) beni süzmüş ve bir süre göz teması kurarak hiç konuşmamıştı. tabii bu benim daha çok gerilmeme sebep olmuştu.
"sorun değil." diyip oldukça sıcak bir gülümseme sunduğunda ise nefesimi vererek gülümsedim. biraz olsun rahatlamıştım.
ömer de gülümseyerek bana döndüğünde mimiklerinin ne kadar annesine benzediğini fark ettim. gülümsemeye devam ederken elini omzuma attı ve ailesine dönerek konuştu; "anne, baba. bahsettiğim arkadaşım. hürkan."
"sizinle tanışmak büyük bir şeref. çok memnun oldum."
ikiside sırayla uzattığım elimi sıktı. ardından babası konuşmak için oturduğu yerde dikleşip suyundan bir yudum aldı. "bizde memnun olduk genç adam" diyerek gülümsedi. eşine kıyasla daha keskin ve delici bakışları vardı.
"biraz bahset bakalım kendinden."
boğazımı temizledim. "hürkan ben, 23 yaşındayım. uzun bir süredir müzikle uğraşıyorum, dublaj sanatçısıyım. ailem başka bir şehirde oturuyor, buraya birkaç iş için taşındım. yaklaşık 4 senedir burada oturuyorum."
bu kadar detaya gerek var mıydı? belki. ama inanın heyecandan nasıl nefes alındığını bile unuttum. tanrım. evlilik programına gelmiş gibi hissediyorum. neden oğullarını alacakmışım gibi davranıyorum ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗰𝗮𝗳𝘂𝗻𝗲 ༆𝗽𝗼𝗿𝗴𝗼𝗹𝗮
Teen Fictionhayatını, sigara ve birkaç bira şişesiyle evinde sürdüren ve depresyonun farklı bir boyutuna ulaşan ömer, hayatına giren hürkan sayesinde içine düştüğü karanlık yüzünden asla ulaşamadığı ışığı bulur. hürkan, ömer'in hayatının nasıl ilerlediğini ve n...