Kağıt

100 12 60
                                    

                                                                     
Kafamın içindeki şiddetli rüzgar düşüncelerimi savurup duruyordu. Zihnimin sınırlarına çarpan düşünceler parçalara ayrılıyor, hasarlar bırakıyor ve kanatıyordu. Göğsümdeki huzursuzluk durmadan artıyor, zihnimin içi ölmemi söylüyordu.

Yaşam neydi? Ben yaşıyor muydum? Ne kadar yaşadığım ,nasıl yaşadığım, ne hissetmem gerektiği... Hiçbir şey bilmiyordum. Yıllarca umursamaz davrandım. Her şeyi içime attım. Fakat zihnim asıl bombayı patlattı ve ben değiştim. Her şeye aykırı biri oldum.

İnsanların homurtularına o kadar kapıldım ki, kendi zihnimin beklentilerini karşılayamaz oldum. Onlar da çözümü beni esir almakta buldu. Bu içten içe hoşuma gitmiyor da diyemem. Zihnimin içindekileri kabullenmeye, onlarla bağdaşmaya çalışıyorum. Fakat ne kadar çalışırsam çalışayım bazen sınır tanımıyorlar. Karşılıklı kılıç sallamaktan perişan oluyor, kan ter içinde kalıyorum. Panik atak krizlerim tuttuğunda titriyor, yemek yiyemiyorum. Belki de bunları hak ettim.

Ayrıca ne kadar zorlanırsam zorlanayım, zihnim dünyamı daha eğlenceli ve farklı bir hâle getirdi.
Mesela hastane koridorunda yürürken botlarımın çıkardığı ses, bir savaşın galibi olduğumu haykırıyordu bana. Psikoloğa gitmek için bindiğim her otobüs, zihnimin karışıklığından isyan ediyordu. Durmadan kontrol ettiğim ocak, gülüyordu arkamdan. Beni izleyen varlıkların olmadığını söyleyen doktor, hiçbir şey bilmiyordu aslında.

Psikoloğumun odasından çıktığımda her zaman oturduğum banka gitmek için adımlarıma emir verdim. Attığım her adımda sanki ayaklarım bataklığa gömülüyor, her ilerleyiş canımı yakıyordu. Kafamın içindeki homurtu gittikçe artıyor, çevremdeki insanlar beni bunaltıyordu. İnsan görmek istemiyorum. Ses duymak istemiyorum. Aslında neyi isteyip, neyi istemediğimi ben de pek bilmiyorum.

Oturduğum bankta görünmez olmayı arzuluyordum. Yavaşça gözlerimi kapatıp, yüzüme çarpan rüzgarla sohbet etmek istedim. Rüzgarda dans eden saçlarım yüzüme yapışıyordu. Ellerimle gözlerimi örten saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdiğimde, karşımda bana bakan parlak ela gözlerle irkildim. Ela gözlerin sahibi izin istemeden yanıma oturup konuşmaya başladığında dikkatimi ona verdim. 

" O odadan çıkıp burada zihninle savaşmak hiç kolay olmamalı. Psikoloğun kliniğinden her çıktığında burada oturuyorsun." 

Hastanenin önündeki, tam da şu an üzerinde oturduğumuz bankı işaret etti. 

"Zihnimle savaştığımı da nereden çıkardın?" 

Sorduğum soruyla gözlerinde anlamlandıramadığım bir bakış oluştu.

" Çığlıklarını duydum. " 

Bakışlarımı ritimli bir şekilde salladığım ayaklarımdan, ela gözlere çevirdim. Karşımdaki ela gözlerde bir şey vardı. Gürültülü bir kargaşa... Söylemekten çekinsem de aklımdaki soruyu ona ilettim.

" Sen de benim gibi misin? "
 
Yanaklarında gamzeleri belirdi. 

" Nasılsın ki sen? " 

Ruhumun derinlerinden gelen cevabı dudaklarımla buluşturdum.

" Zihniyle savaşan ve deli olmak isteyen biri..." 

Bakışları yüzümde gezindikten sonra konuştu. 

" Galiba, evet. " 

Onu izlemeye başladım. Cebinden çıkardığı küçük kırmızı kağıdı bana uzattı. Avucumun içine kırmızı kağıdı bıraktı ve oturduğu yerden kalkarak, hastane bahçesinin çıkışına doğru ilerledi. Gözden kaybolana kadar bakışlarımla onu takip ettim. Bakışlarımı elime çevirdiğimde avcumu sıkıca yumruk yaptığımı fark ettim. Gözkapaklarımı gözlerime örttüm ve hissetmeye çalıştım. Az öncekiler gerçek miydi? Zihnimdeki çığlıkları duyan birini mi bulmuştum sonunda? Bunu cevaplayacak olan elimdeki küçük kırmızı kağıttı. Yanağımdan usulca süzülen gözyaşı elime düştüğünde, parmaklarımı yavaşça aralamaya başladım. Gördüğüm şeyle yeni gözyaşlarım da özgürlüğünü ilan etmişti. Zihnimin aksine elim bomboştu. Yine kendi dünyamı kurmuş ve zihnimin oyununa gelmiştim. Hüzünle gülümseyerek, kulaklığımı kulağıma yerleştirdim ve ruhumu ihtiyacı olan şeyle buluşturdum.

Gözyaşlarımın daha fazla akmasını istemediğim için gözlerimi kapattım ve ellerimin arasına hapsettiğim başımı önüme eğdim. Hani, bazen insan yok olmak ister ya... Hayatımın öyle bir anındaydım. Zihnimin işkencesi gözyaşlarıma yenilerini ekliyor, nefesimin kesildiğini hissediyordum. Gözyaşlarımın yanaklarımda bıraktığı sıcaklıkla savaşan rüzgarın bir anda kesildiğini hissettiğimde hafifçe kaşlarımı çattım.

“Ayakkabılarımı kirletiyorsun.”

Hemen önümde duyduğum erkek sesiyle irkildim, yavaşça gözlerimi açıp önümdeki siyah ayakkabıların üzerine resim çizen gözyaşlarımla bakıştım bir süre. O mu gelmişti? Acaba yine hayal miydi? Bu da zihnimin bir oyunu muydu, bilmiyordum. Tek bildiğim şey bu ayakkabıların sahibini görmek istediğimdi. Beni anlayacak birine ihtiyacım vardı. Gerçek ya da hayal... Bu normal bir insana saçma gelebilirdi. Fakat ben, normal olmadığımı baştan kabullenmiştim.
.
.
.
Bölüm Sonu...
Küçük bir giriş yapalım istedim.
Zihnimin sesini kelimelerimle ortaya dökmeye çalışacağım. Bu süreci buradan ilerletmek istedim. Umarım bana destek olursunuz.
.

Desteklerinizi bekliyorum. Yorum ve vote bırakmayı unutmayın.

ZİHNİM SANA NOT BIRAKTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin