Ayakkabılarımı da hızlıca giyip sonunda kendimi dışarı attığımda belirlediğimiz saati çoktan aşmıştım. Emre'lerin evine daha önce hiç gitmemiştim ve bu fırsatı ayağıma kadar gelmişken kaçıramazdım. İki haftadır zaten maça hazırlanıyorlardı, doğru düzgün derse bile girmemişti. Ben onun yanında oturacağım için heyecanlar yaşamayı kurarken o maç yüzünden yanıma hiç oturamamıştı, zalımın oğlu...
Hızlı adımlar eşliğinde Emre'lerin evine vardım. Allah'ım yardım et, kalp atışlarımın yüzünden ölmek istemiyorum. Kapı ziline dokunduktan sonra beklemeye koyulmuştum ki Emre'nin annesi, Gülin Teyze, açtı kapıyı. Gülümsemesi bana da bulaşıvermişti. Diyorum ya, mutlu insanlar etrafa daima neşe saçar, gülümseme bulaştırırlar insanlara.
"Merhaba, Gülin Teyze," Kadın biraz daha gülümsedi. "Merhaba Cemre'ciğim. Emre için geldin herhâlde? Odasında," Bak kadın nasıl da anlıyor şıp diye her şeyi. Konuşmama gerek bile kalmamıştı. Başımı salladım.
"Birlikte sinemaya gidecektik de," diye bir şeyler geveledim. Allah'ım affet beni, kendimi Gülin Teyze'ye gelin vereceğim bu yaşımda...
"İçeri geç, güzelim." dedi. Kadının ruhu gençti. Zaten yüzü de baya genç gösteriyordu onu. Kadın kendine bakmış anasını satayım.
"Rahatsızlık vermeyeyim," dedim çekingen tavırım ile. Gülümsedi o da.
"Ne rahatsızlığı canım, gel lütfen." dedi kapıyı açıp girebileceğim kadar boşluk bırakarak. İçeri girdiğimde salona doğru yürümem için beni yönlendirdi. Evlerine şöyle bir göz gezdirdim ve bu iki haftada bu kadar güzel bir düzen kurmalarına imrendim açıkçası.
Salona gectiğimizde Gülin Teyze, "Canım ocakta tatlı için kaynattığım şerbet var, ben bir ona bakayım." dedi. Başımı sallayarak onu onayladığımda tekrar konuştu. "Emre de bi' inemedi aşağı. Sen ona bir bak istersen?" Kalp atışlarımın bir anda hızlanmasını alışagelmişliğim ile karşıladım. Emre ismi geçtiği anda böyle hızlı atmaya başlıyordu zaten...
"Yukarda, merdivenin karşındaki oda," dediğinde hâlâ Gülin Teyze'ye bakıyordum. Allah'ım bu kadın farkında mıydı? Beni, Cemre Soner'i, Emre'nin odasına gönderiyordu. Yok yok, değildi, kesinlikle değildi.
"Tamam," diyebildim söylediklerine karşı. Birkaç adım atıp duraksadım. Allah'ım sen benim kalbime ve zihnime mukayyet olmamı sağla. Çok amin.
En sonunda merdivenleri çıkmış ve kapının önüne gelmiştim. Kapıyı tıklamak için slow motion ile elimi kaldırıp vurmak için hareketlendirmiştim ki kapının zaten açık olduğunu fark ettim. İçeriden Emre'nin sesi geliyordu. Tabii ki şeytana uymak kötü bir şeydi ama onu dinlemez isem hayatım boyunca bu anı hatırlayıp ıstırap çekecektim. Bunu kendime yaşatmak en son istediğim şeyler arasındaydı. Bu yüzden dolayı kulak kabartıp içeriyi dinledim.
"...Elif anlamıyorsun cidden. Şu an işim var... Seni ilgilendirmez, Elif. Yarın buluşalım. Tamam, senin istediğin yerde. Tamam, Elif..." Söylediği şeyler ile kalbime bir sızı çöktü sanki. Yutkunamadım. Daha fazla dinlersem duyacaklarım sanırım beni ağlatırdı, sevgili okur. Bile bile kendime bunu yaşatmak istemiyordum.
Geldiğim yolu tekrar dönmemek için büyük bir çaba gösterdim ve kapıyı iki kere tıkladım. İçeriden gel sesi gelmeden içeri girdiğimde Emre, "Sonra konuşalım," diyerek karşıdan bir cevap gelmesini engellemek ister gibi telefonu kapattı. Neşem uçup gitmişti sanki. Az önceki gibi gülemiyor, aksine somurtmamak için elimden geleni yapıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milkshake | Texting
Teen FictionEmre: Boyun kaç ki senin? Milkshake: Öğrenmek istediğine emin misin? Emre: Evet, neden? Milkshake: 1.56'yım da ondan ;) Emre: Ne? Emre: 1.92'yim ben. Sen nasıl sevdin beni?? Milkshake: Mesafe ilişkisi yaşarız diye. Meraklıyım biliyo' musun böyle şey...