"Dikkat edin, Cemre!" diye seslenen anneme güldüm. "Tamam, anne. Alt tarafı Can'ı parka götüreceğim. Hem hava almış da oluruz." Annemin evhamlarına daha fazla kulak asmamak adına Can'ın ayakkabılarını o minik ayaklarına geçirdim ve onu doğrulttum.
Üç yaşında minik, tombul bir kardeşe sahiptim ve kendisi oldukça tatlıydı. Tombul ellerinden tutup onu bahçeden çıkardım.
"Nasıl kaçtık ama Can, annemden?" dediğimde Can kıkırdadı. Minik dişleri göz önüne serilirken biraz daha gülümsedim. Çok tatlıydı bu çocuk yahu.
"Ben, kaçtı; aba kaçtı," deyip biraz daha kıkırdadı. "Evet, balım." dedim ve gülümsedim. Park bizim eve biraz uzakta kalıyordu ama gitmek ve anın tadını çıkarmak mükemmel bir şeydi.
Can'la parka geldiğimizde pek kimse yoktu, birkaç tahterevallide oynayan çocuk ve banklarda oturan birkaç kişi dışında. Can kaydırağa binmek istediğinde onun söylediği şeylere başımı salladım.
Can'ın kıkırtıları eşliğinde bir saat geçirmiştik parkta. Onun kadar benim eğlendiğimi de söyleyebilirdim. Onun o tatlılıkları nasıl güzeldi... İçim sıcacık olmuştu, uzun zamandır Can'ı ihmâl etmiştim kendi dertlerimden.
Bu kez onu kucağıma aldım ve eve dönüş yoluna doğru birkaç adım attım. Attığım adımların bir anda durmasının sebebi ise karşımda gördüğüm Emre'ydi.
"Selam," dedi gülümseyerek. Aynı şekilde karşılık vermek istedim ama kocaman gülümseyerek selamladım onu. Kalbim bir kuş gibi uçtu ve kalbine kondu, tabii onun bundan haberi yoktu...
"Geçiyordum, sizi görünce selam vereyim dedim," Ne güzel şeyler diyorsun sen öyle ya. Buradan geçme alışkanlığı falan yoktu. Mahallenin çim bir sahası vardı, oraya gidiyordu büyük ihtimalle.
"Anladım, basket maçına mı?" dedim konu açmayı amaçlayarak. Çocuk buraya kadar gelmişti, kuru sözcükler ile bırakmak olmazdı şimdi.
"Hayır, bu kez futbol yapacağız." Ya benim bu maça kesinlikle gelmem konular var. Umarım beni de davet edersin, Emre. Yoksa çok ayıp edersin bak. "Siz de gelsenize, Meriç'le ayrı takımlardayız," Gel de onu nasıl sahaya gömdüğümü gör, demek istemişti ama Meriç'in kuzenim olduğunu hatırlamıştı sanırım...
Tabii ki onun bu tatlı davetini kabul edecektim. "Meriç'i uzun süredir futbol oynamadığını bile bile neden ayrı takıma geçtiniz ki?" Güldü. "O istedi." Ellerini iki yana kaldırıp suçsuzum moduna girdi. Güldüm.
"Ama Meriç'i tutmalıyım sanırım." Tabii ki senin tarafındayım ama...
"Sorun yok." Yiyesim var şu çocuğu.
Birlikte yürümeye başladığımızda Can'ı kucağımdan indirdim ve elini tuttum. Özür dilerim Can, seni aşk oyunlarıma sokmak asla istemezdim...
"Can'dı de mi?" diye sorduğunda başımı salladım. "Merhaba," dedi Can'a. Can doger insanlarla çok çabuk bağ kuran biri değildi ama sanırım Emre'ye ısınmıştı. Değişik bir şekilde gülümsedi Emre'ye çünkü. "İsmin ne, küçük adam?" dediğinde Can, "Mutlu Miyav ben." diye karşılık verdi. Emre ise cevabına güldü, Küçük Adam'ın. "Anladım. Emre ben de."
"Ben de anladı." Turistler yükleme -mak eki ekler ya, Can da hep bilinen geçmiş zaman ekini eklerdi yüklemlere. Çok komik bir konuşma tarzı vardı ve ısırası geliyordu insanın.
"Aba, sen de anladı?" diye sorduğunda hemen başımı salladım. "Anladım tabii," dedim. Yine kıkırdadı, minik bebek. Gülümsedim ona ve tekrar önüme döndüm. Önüme dönerken de Emre'nin gülümsemesine takılmıştı gözüm. Tatlı tatlı gülüyordu ya, içim eriyordu benim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milkshake | Texting
Teen FictionEmre: Boyun kaç ki senin? Milkshake: Öğrenmek istediğine emin misin? Emre: Evet, neden? Milkshake: 1.56'yım da ondan ;) Emre: Ne? Emre: 1.92'yim ben. Sen nasıl sevdin beni?? Milkshake: Mesafe ilişkisi yaşarız diye. Meraklıyım biliyo' musun böyle şey...