11 | Yalnızlık & Kalabalık

44 5 8
                                    

Wanda, James, Lana ve Rahne; kasabadan hep beraber ayrılmışlardı. James motorunu taşımak için pikap araçla geldiğinden araç aramalarına gerek kalmamıştı. Lana ve Rahne pikabın üstü açık kasasında kayışla bağlanmış motorun yanına sıkışmıştı. Wanda ise direksiyon başındaki James'in yanına oturmuştu.

Neredeyse tüm yolu o şekilde geçirmişlerdi. Gece olduğunda, Rahne ile Lana'nın dışarıda üşüyeceğinden endişelenmişti Wanda ama mola verdiklerinde inip kontrol ettiği zaman, ikisinin aynı battaniyenin altına girip sarındığını görünce endişesinin yersiz olduğunu anlamıştı.

Mola için durdukları benzinlikte, James benzin doldururken Wanda benzincinin marketinden kendine ve James'e sandviç almıştı. Lana ve Rahne bir önceki molada çok fazla abur cubur yemişti ve ikisi de şehre varana kadar tek bir lokma yemek daha yiyemeyeceklerini defalarca tekrar etmişti. Dolayısıyla Wanda onları uyurken yakaladığında, yemek için uyandırmak istememişti.

Benzini doldurup parasını ödedikten sonra direksiyon başına dönmüştü James ve vakit kaybetmeden yola koyulmuşlardı. Her ne kadar yol boyunca sakin ve sessiz kalmış olsalar da aceleleri vardı, Rahne'nin içindeki karanlık gücün ne olduğunu bir an önce anlamaları gerekiyordu. Duydukları bu aciliyetle uçağa atlamaları gerektiğini hepsi farkındaydı ancak James uçağa binmekten hoşlanmıyordu.

Korku değil, hoşnutsuzluk; diye düzeltmişti James Proudstar. Bir avcı olarak daima yere yakın olmaktan hoşlanıyordu.

Uzun zamandır ormanların arasındaki bir evde yaşamını sürdürmüş Wanda için de biraz araba yolculuğu yapmanın sakıncası olmamıştı.

Dolaysıyla New York'a yaklaştıkları o sırada, kafasını sağa eğmiş camdan dışarı bakarken ve etsiz soğuk sandviçini yerken içten içe keyif duyuyordu Wanda. Yalnızca keyif değil, heyecan da duyuyordu. Hayatında ilk defa büyük bir şehir görecek olan bir kasaba çocuğu kadar heyecanlıydı. Abartıya kaçtığını biliyordu ama biraz abartının kimseye zarar vermeyeceğini de biliyordu.

Tavuk etli ve salamlı sandviçini çiğnediği sırada kucağındaki kuru etlerin birinden de ısırık almayı ihmal etmedi James. Ağzındaki üç farklı eti, çenesinin tüm kaslarını çalıştırarak çiğnerken Wanda'ya baktı esmer adam. "Şu et yememe konusunda ciddisin sen."

"Bu konuda neden şaka yapayım ki?"

"Diğer durduğumuz benzinliklerde hoşuna giden bir et görmediğin için yemediğini düşünmüştüm. Şimdi ise şu Belleview kuru etleri önümüzde duruyor ve bakmıyorsun bile."

"Çünkü yemiyorum."

Etli sandviçin yanına harika uymadığını kendisi de biliyor olsa da besleyiciliği açısından yemeğinin yanına aldığı kutu sütü kafasına dikti James. Esmer yüzünün kenarlarına bulaşan sütü ise sol kolunun üzerine sildi.

Tüm sürece şahit olan Wanda ise "Yarım kalan bir kavgamız vardı biliyorsun değil mi?" dedi.

"Orada bırakmamız senin için daha hayırlı olur. Evet, iyi dövüşüyorsun ama yeterince değil."

"Atalarının yüz yıllardır içimdeki güce taptığını söylememiş miydin?"

"Ama üzerimde kullanamıyorsun."

"Evet, her denediğimde, totemlerin üzerine konmuş bir anka kuşu imgesi belirdi kafamda, inanılmaz bir acıyla beraber."

"Mistik geçmişi olan yalnızca yerliler değildi," dedi Warpath. "Bizi yurdumuzdan edip toprağımıza konmak için gelen beyazların da mistik insanları vardı, her ne kadar şu an aksi öğretiliyor olsa da. Atalarım bunu fark ettiğinde, kaosun bir diğer parçası olan güçten, kendilerini koruyabilmeleri adına bir şey istemişler ve günlerce dua ettikleri o kutsal varlık uğruna adaklar adayıp kurbanlar kesmişler. Sonucunda o da onların dualarını kabul etmiş ve halkıma, kanımızı taşıyacak her insanın sahip olacağı... bir çeşit zihinsel bariyer bahşetmiş."

Kızıla Çalan || Wanda MaximoffHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin