1

2.2K 163 78
                                    

En iyi arkadaşıma aşıktım.

Ve daha da kötüsü olabilirdi sanırım. Bir erkek striptizciye ya da uyuşturucu müptelasına da aşık Olabilirdim. Jeon Jungkook ikisi de değildi. Gerçi insanın ağzını açık bırakan yakışıklılığı ve dalgalı kumral saçlarıyla istese rahatlıkla striptizci olabilirdi ve en az uyuşturucu kadar bağımlılık yapabiliyordu.

Ben onu o benim varlığımdan dahi haberdar olmadan önce görmüştüm. İnsanın Jungkook'u fark etmemesi söz konusu olamazdı. Üniversitedeki herkesin sömestr tatilinin başlamasını kutlamak üzere doluştuğu bu tıklım tıklım barda bile herkes akın akın onun peşinden giderdi. Özellikle erkekler.

Her zaman erkekler.

Jungkook'un bir tanrı gibi göründüğünü söylemek istemiyordum çünkü Yunan ve Roma tanrılarının heykellerinin çekicilikle işleri olmazdı. Ayrıca oraları gerçekten çok küçüktü. Onunla tekrar beraber olabilmek için ikinci hatta üçüncü kez kapısını aşındıran kişilerin sonunun gelmediği düşünülürse o konuda sıkıntısı olduğunu hiç sanmıyordum. Ancak o tamamen erkeksi bir güzelliğe sahipti. Geniş elmacık kemiklerinin arasındaki hafif kemerli burnu köşeli çenesi ve ince dudakları insanın aklını başından alıyordu. Üniversite birinci sınıfta karıştığı bir kavgada burnu kırılmıştı. Burnunun halini düşündükçe benim içim acıyordu hala.

Bir de gülümsemesi vardı ki. Ah görmek lazım ne derin gamzelerdi o adamdaki.

Gözleri sıcacık bir kahverengiydi kendini keyifli hissettiğinde daha da koyulaşan kahve çekirdeği rengindeydi. Barın tam ortasında durdum ve başımı geriye attım. Yüksek sesle nefesimi bıraktım. Kendime bir yumruk indirmeyi çok istiyordum. Elini tutmak istediğim için beni atlıkarıncadan aşağı ittiği ve bende bit olduğunu söylediği günden beri ayrılmamamıza rağmen Jungkook benim için tamamen yasak bölgeydi. Ertesi gün kafasını tutup ona zorla çamur pastası yedirerek bu yaptığının karşılığını vermiştim. İnsanlar nasıl bu kadar yakın olabildiğimizi anlayamıyorlardı. Ben bile anlayamıyordum.

Birlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik.

Yaralı ceylan bendim.

Onun ve arkadaşımız Jin’in oturdukları masaya yaklaşırken bacakları benim boyumdan daha uzun bir sarışın Jungkook'un kucağına hop diye oturuverdi. Kolları oğlanın inanılmaz derecede ince belini sardı ve bunu görünce karnıma aptalca hiçbir şekilde mazur görülemez keskin bir ağrı saplandı.
Evet Jungkook bir striptizci bağımlı ya da terörist olmayabilirdi ama bu oyunu iyi oynardı.

Son anda gözlerimi bara doğru çevirmemle birlikte önümde dikilen birinin sırtına güm diye toslayacaktım az daha. Şu esnada bir beyin sarsıntısı geçirmem ne de hoş olurdu. Barın kenarından rengarenk Noel ışıkları sallanıyordu ve içkilerini dökmeden ellerinde tutamayan onca sarhoşun arasında bu ışıklar tehlikeliydi aslında. Barda boş bir sandalye buldum ve barmenin beni fark etmesini bekledim. Beni fark etmek kolaydı. On altı yaşında gösteriyordum bu yüzden hemen kimliğimi sorarlardı. Barmen geldi ne istediğimi sordu ben de her zamankinden dedim diyet kola ve rom.

Barı dolduran uğultunun ve müziğin içinden yükselen bir kıkırdama kulaklarımı tırmaladı işaret fenerinden farksızdı. Dönüp bakmaktan hiçbir fayda gelmezdi ve şimdiden geceyi mahvetmek için bir neden yoktu. Ayak bileklerimi birbirine kenetledim. Ellerimi barın üzerine koydum.

Parmaklarımı tıkırdatarak hiç de kulak vermediğim şarkıya eşlik etmeye başladım. Diğer en iyi arkadaşımın pek samimi olduğu içki şişeleriyle dolu rafları seyretmeye koyuldum.

Chalet, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin