Jimin
Birkaç saniye süreyle kendimden geçmiş olmalıydım bu kadarı bile gözlerimi kırparak açtığımda dengemi bulmakta zorlanmama yetmişti. Jungkook’un elleri yanaklarımı okşuyordu kahverengi gözleri neredeyse simsiyah bir renge bürünmüştü.
“Jimin. Bir şey söyle bebeğim. Konuş benimle.”
Dilim ağzımın içinde koca bir takoz gibiydi. “Ahh “
Bir an için bana baktı ve sonra güldü. Bir saniye sonrasında ise beni oturur konuma getirip göğsüne yasladı. O kadar sıcaktı ki kedi gibi ona sokulmak istiyordum.
“Tanrım ödümü patlattın.”
Neredeyse ezilmek dışında ne yapmış olabilirdim ki? Başımı kazağının kumaşına gömdüm. Sanırım hayatım az önce bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Hiç hoş değildi. Bana daha sıkı sarıldı birazdan kaburgalarımın kırılacağını düşündürecek kadar sıkı hem de.
“Zamanında yetişebileceğimi hiç sanmıyordum. Ya sana…” dedi ve sözlerini devam ettirmedi dudaklarını soğuktan donmuş alnıma bastırdı.
“Elinde kürekle dışarı çıktığını görünce benim de çıkmam gerektiğim biliyordum aslında ama bu salak işi ne kadar sevdiğini bildiğim için.” Bir an duraksadı ve sonra bir küfür savurdu. ‘‘Jim!”“İyiyim ben.” Gerçekten de iyiydim sadece biraz sarsılmıştım ve sırılsıklam olmuş donmuş bir popom vardı. “Beni görmediler. Ucuz atlattım.”
“Seni görmediler mi?” Jungkook geri çekildi yüzünün keskin hatları öfkeye kesmişti. “O orospu çocuğunun seni görmemiş olmasına imkan yok.”
“Ne?”
Jungkook ayağa kalktı ve beni de kendisiyle birlikte kaldırdı. Biraz sallanıyordum bu yüzden bizi döven ve üzerimize lapa lapa kar savuran rüzgara karşı beni bırakmadı. “Seni görmemiş olması mümkün değil. Ben seni ta verandadan görebiliyordum.”
Kalbim birden kasılmıştı. “İyi ama…”
“Seni gördü.” Öfkesi sesine de yansımıştı korkutucu bir havası vardı. “Hadi bakalım içeri girelim de seni biraz ısıtalım.”
Ben daha ne dediğini algılayamadan beni kucağına aldı ve verandanın basamaklarına yöneldi. “Yürüyebilirim.” diye itiraz ettim.
“ Bu bana kendimi daha iyi hissettiriyor o yüzden benimle tartışma.”
Tartışmaya niyetlenmiştim aslında fakat ağzımı açtığım an içine kar doldu ve lafımı ağzıma tıktı. İçeri girdiğimizde salona şöminenin önüne varana dek Jungkook beni kucağından indirmedi.
“ Kar motorundaki adamın beni gördüğünü söylerken neyi kast ediyorsun?” diye sordum Jungkook şömineye daha fazla odun atarken. “Bu kasten üzerime sürdü demektir.”
“Ben de onu dedim zaten.” diye homurdandı. Közleri kurcalamasıyla birlikte alevler canlandı ve insanın iliğini donduran soğuk birazcık kırılmaya başladı.
“Seni gördü. Neden bir insan bunu yapar bilmiyorum. “
“Kim olduğunu da bilmiyorum ama yaptılar işte.”
Tekrar ağzımı açtım fakat diyecek bir şey bulamadım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Herhangi bir kimsenin kasten beni ezmek isteyebileceğine inanamıyordum. Jungkook ‘un paranoyaklığı bir yana burada kimseyi tanımıyordum ve bu yüzden birilerini beni ezmek isteyecek kadar kızdırmış olamazdım.
“Tek başına dışarı çıkmanı istemiyorum” dedi. Ateşle uğraştığı için hala sırtı bana dönüktü. “Tamam” dedim ve tek sebebi şu an bir tartışmaya girmek istemiyor olmamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
FanfictionBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621