JİMİN
En azından öpmeyi denedim. Hedefi feci şekilde ıskaladım. Yanaklarım üşümüş yanağına yapıştı.
“Jim.” dedi ve ismimi söyleyiş biçimi adeta içimi oymuştu sanki bir lanet ile bir dua arasında kısılıp kalmıştı adım.
Elleri yukarı belime doğru kaydı sweatshirtün ve kazağımın altına girdi. Parmakları çıplak tenime dokunduğunda o teması olabilecek en keskin en lezzetli şekilde hissettim. Sırtım geriye doğru büküldü ve o an ilk adımı attığımızı düşündüm. Vücudumun belden aşağısını üzerine bastırdım ve onun en yumuşak yerimi dürttüğünü hissedince nefesim kesildi. Jungkook'un boğazından güçlü bir hırıltı yükseldi ve parmakları etime gömülürken sinir uçlarıma kadar yandığımı hissettim.
Jungkook çok hızlı hareket etti. Dünyam bir anda tersine döndü ve birden kendimi sırtüstü yatar halde buldum. Jungkook üstüme çıkmıştı ve karışmış saçları alnına dökülüyordu. Güzel. Bu gidişatı sevmiştim.
Saçlarını kaplayan minik kar taneleri loş sokak lambasının ışığında parıldıyordu. Soğuk karlar giysilerimden içeri giriyordu ama neredeyse hissetmiyordum bile. Yanıyordum. Ta derinlerden gelen bir yanmaydı bu tüm duyularım coşmuştu ve bugüne dek hissettiğim en güzel duyguydu. Elimi kaldırıp parmaklarımı yumuşacık saçlarının arasında gezdirdim. Verdiği tepki içgüdüseldi. Gözlerini kapadı ve yanağını avucuma bastırdı Göğsümde ılık ılık bir şeyler akıyordu.“Ne yaptığının farkında değilsin.” dedi Jungkook bir elimi yakalayıp başımın yanına karlara bastırırken. Parmakları bileğimi sıkıca kavramıştı. Altında kıvrandım. “Hayır farkındayım!”
Gözleri bir kez daha kapandı ve yeniden açıldıklarında simsiyah kuyuları andırıyorlardı. “Çok sarhoşsun Jim.”
“Hayır değilim." Bir bacağımı altından çekmeyi başardım fakat sonra Jungkook doğruldu ve beni de kendisiyle birlikte kaldırdı. Bir saniye sonra ayağa kalkmıştım ve gökyüzü hafifçe dönüyordu. “Vay be.”
“Evet bence de.” dedi sesi hiç duymadığım kadar derinden çıkıyordu. “Haydi eve gidelim.”
“Ama...”
“Jimin.” diye sözümü kesti ve ben ürktüm. “Sen sarhoşsun. Meydana gelmesine izin vereceğim tek şey seni eve götürmem olacak.”
Kapa çeneni ve ne diyorsam onu yap tonunda konuşmamıştı. Genellikle buna karşı gelirdim ancak bu defa şok olmuş ve onu dinlemiştim. Tekrar elimi tuttu ve eve doğru yürümeye başladı. Onun yanı sıra kör topal ilerliyordum kafa karışıklığı midemdeki tekilayla birlikte beni yiyip bitiriyordu.
Anlamıyordum. Benden etkileniyordu. Bana güzel olduğumu ve beni hep güzel bulduğunu söylemişti ben de bunu hissetmiştim. Bunu saklamanın bir anlamı yoktu ama beni reddetmişti.
Jungkook beni reddetmişti.
O hiç kimseyi reddetmezdi.
Ağlamak istiyordum karlara oturmak ve ağlamak. Küçük düşmüş aklım karışmış ve hala azgın halde kendimi sessiz kalmaya ve yürümeyi sürdürmeye zorladım. Her ikisi de aynı derecede zordu. Boğazımda bir ağız ishalinin gelmek üzere olduğunu hissediyordum. Bundan hiçbir hayır gelmezdi. Eve varmak sanki yıllar sürmüştü ve ne ellerimi ne de bacaklarımı hissedebiliyordum. Üstelik bunun kar ve soğukla bir ilgisi olduğunu da sanmıyordum.
Jungkook ışıkları açarken elimi bıraktı. Kör edici parlaklık beni çok kötü etkiledi ve bütün ev kafamın içinde dönmeye başladı. Jungkook tam yanımda bitivermişti zamanlaması da mükemmeldi zira bacaklarımın artık işlevlerini yerine getirmez olduğunu hissediyordum. Beni kucağına alıp merdivenlere yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
FanfictionBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621