JUNGKOOK
Bu olanlara inanamıyordum. Az önce yaptığım şeyi anlatacak kelime yoktu. Böyle bir şey olamazdı. Kalbim göğsümü içeriden dövüyordu. Odamın kapısını kapatıp içen çekildim. Yatağa oturdum fakat oturmaktan ziyade çökmüştüm çünkü bacaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüzdü.
Tamam filan değildi. Önemliydi. Büyütülecek çok şey vardı.
Sertleşmiştim taş gibiydim ve aynı zamanda kendimden iğreniyordum. Uykumda bunu nasıl yapabilmiştim. Cevabı kolaydı tabii ama yine de. Rüyamda onu görüyordum Jimin’i yani. Dün onu bokserı ile yarı çıplak gördükten sonra ve dün gecenin ardından ıslak rüyalarımın başrolünü üstlenmesine şaşırmamak gerekirdi. Siktir. Onu ilk kez böyle görmüyordum rüyamda ama rüyada olanları gerçeğe dökmeye ne demeliydi. Ellerim üzerinde ve parmaklarım içindeydi Jimin’in içinde.
Kahretsin.
Ya uyanmasaydım nereye kadar gidecekti? Benim gibiler için o dokunulmazdı. Kalkıp yanına gitmeye ve ondan özür dilemeye niyetlenmiştim ama kendimi zorlayarak odamdan çıkmadım çünkü şoku atlattıkça aslında rüya olmadığını anladığım son zamanlarda gördüğüm en güzel rüyadan beni neyin uyandırdığını hatırladım.
Jimin bir ses çıkarmıştı.
Ve o ses korku ya da iğrenme tonunda çıkmamıştı gedenimdeki her hücre o derinden gelen inlemeyi hissetmişti. Hoşuna gidiyordu demek. Daha da güzeli Jimin bir süredir uyanıkmış gibiydi. Ne yaptığımın farkındaydı ve beni durdurmamıştı.
İnanamıyordum beni durdurmamıştı.
Sadece beni durdurmamakla kalmamıştı aynı zamanda ıslanmıştı. Bunun ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordum. Fakat hayatımda ilk kez bu durumda ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bedenim ne yapması gerektiğini gayet iyi bilse de beynim bir türlü bu gerçekliği kabullenemiyordu.
Sırtüstü uzanıp sesli bir ah çektim ve bütün odada yankılandı. Gecenin geri kalanında bir daha uyuma ihtimalimin kanat çıkarıp uçma olasılığından daha düşük olduğundan emindim. Özellikle de neredeyse her zerrem onun yatağına dönüp tam kaldığım yerden devam etmek isterken.JİMİN
Jungkook ertesi gün benden sarhoş kafayla yanlışlıkla bardan kaldırdığı gudubet bir oğlanmışım gibi saklandı durdu. Yaşadığımız olay artık tuhaflık sınırlarını kim bilir kaç kez aşmıştı. İkinci gün de yemekte soğuk sandviç yapmıştım ve mutfağa teşrif ettiğinde ona tabağını uzattığım an parmaklarımız birbirine sürttü irkilerek geri çekilen Jungkook elimdeki tabağı düşürdü. Salamlar ve İsveç peyniri havaya uçtu güzelim döşemeler mayonez oldu.
“Siktir” dedi. Son zamanlarda bunu çok sık söyler olmuştu. Çömeldi ve yere düşenleri toplamaya başladı. “Özür dilerim.”
Titreyen ellerimle olduğum yerde dikiliyordum. Ağlamak istiyordum. Karnı acıkmış şişko ve sinirli bir bebek gibi ağlamak. Kendim bile anlamadığım bir şeyler mırıldandıktan sonra gidip tezgahtan kağıt havlu aldım. Tamamen yardım etme niyetiyle ve bir şekilde asıl önemli olan pisliği temizleyebileceğime inanarak Jungkook’un yanına gittim ve yere eğildim.
Tam o anda ayağa kalkan Jungkook’un kafası çeneme çarptı ve başımı geriye doğru fırlattı. Arkaya doğru sendelerken çenemden keskin bir acı yayıldı. Elimdeki kağıt havluyu düşürdüm. Jungkook ise bir küfür savurdu. Fırlayıp beni tutmaya çalıştı fakat yerçekimi kanunu benden yana değildi. Ağır meşe masaya güm diye çarptım. Masanın ortasında duran Jungkook’un annesinin beş sene önce yaptırdığı vazo sallanmaya başladı. Hızla dönüp mor ve pembe renkli aptal sanat eserim yakalamaya çalıştım. Tıpkı bir dizi aksiliğin sonunda paha biçilmez bir nesnenin kırıldığı o kalitesiz filmlerden fırlamış bir sahne gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
أدب الهواةBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621