JİMİN
Barın arka tarafında dikilmiş düştüğüm utanç verici durumun yegane çaresiymiş gibi içki şişelerini
seyrediyordum. Aslında çare olabilirlerdi çünkü yeterince içersem muhtemelen Jungkook'un beni iç çamaşırlarımla görüp bana güldüğünü umursamamayı başarabilirdim.Bana gülmüştü.
Bar tıklım tıklımdı herkes burayı kara boğacağı kesinleşen fırtınadan bahsediyordu. Buradan ayrılmak için çok geçti. Tek elimizden gelen tahmin ettikleri kadar kötü olmayacağını umut etmekti.
Bir açıklık görerek sapsarı gür saçları olan bir kızla flanel montlu bir adamın arasına sıkıştım. Omzumun üstünden geriye baktım ve iç geçirdim. Jungkook onu bıraktığım yerdeydi dikkati muhtemelen çok eskiden tanıdığı taş gibi bir esmer oğlana yoğunlaşmıştı.
Ne diyordum ben böyle! Hepten ezik biri olmuştum. Bir elini Jungkook'un omzuna koyup üzerine eğilince göğsünü koluna sıkı sıkı bastırmıştı. Bir şey söylemiş ve Jungkook da gülmüştü. Gamzelerini ortaya çıkaran büyük gülümsemelerinden biri değildi, daha ziyade koca bir kafes dolusu kanaryayı birazdan mideye indirecek bir kedinin gülüşüydü.
Jungkook o an başını kaldırdı bakışları kalabalık masaların arasında beni buldu. Önüme döndüm ve kendimi barmenin ince siyah kravatını seyrederken buldum. Ne hoş. Bana gülümsedi. “Sana ne vereyim tatlım?”
Şişede beyin satılmadığına göre ona en yakın şeyi seçtim. “Bir shot Jose alabilir miyim?”
Barmenin kaşları hafifçe yukarı kalktı. “Kimlik görebilir miyim?”
Ehliyetimi çıkarıp gösterdim. Ehliyeti inceledikten sonra bana uzattı. “Yirmi bire yeni basmışsın.” Sesinde şaşkınlık vardı. “Bana sorsalar en fazla on sekiz derdim.”
Hep aynı hikaye. Bara yaslandım ve adisyon açtırmak için kredi kartımı uzattım. Barmen arkasına dönerken bana güldü ve raftan bir şişe aldı. Barlarda nasıl davranacağımı hiç
bilemezdim zaten. Göze batmamak ve oraya ait olmadığımı çaktırmamak konusunda saçma sapan bir
deneye tabi tutuluyor gibi hissederdim hep. Her görenin beni daha reşit bile olmamış kadar küçük
sanması da işimi hiç kolaylaştırmıyordu.“Tekila.” Dedi arkamdan yükselen bir ses. “Tam gönlüme göre biri.”
Arkamı döndüm ve başımı kaldırıp daha da kaldırıp baktım. Arkamda gerçek bir adam dikiliyordu oduncu montu giymeyen bir adam hem de. Koyu kahverengi saçlarının kıvır kıvır uçları alnına ve şakaklarına dökülüyordu. Jungkook'a hiç benzemiyordu daha yapılı ve geniş omuzluydu.
Mükemmel.
“Sen de mi tekila seversin?” Diye sordum nihayet konuşmayı başararak.
Yüzünde keyifli bir gülümseme belirdi. “Hiçbir şey seni tekila kadar hızlı ısıtamaz. Buralarda buna ihtiyacın vardır.”
“Buralı mısın?” Başıyla onayladı. “Kışları burada çalışıyorum.”
“Kayak öğretmeni misin?”
“Nereden bildin?”
Daha önce aklımdan bir kayak öğretmeniyle takılmayı geçirdiğimi hatırlayınca neredeyse kahkahayı basacaktım. Tekila bardağı bar tezgahında yerini alınca ben de tutup kaldırdım. Buradaki herkes gibi içkici bir tip olmayabilirdim ama shot nasıl yapılır biliyordum. Başımı geriye atarak küçük bardağı dudaklarıma götürdüm. Beklemediğim şey ise boğazımın adeta alev almasıydı.
Tekila boğazımdan aşağı tutuşmuş benzin gibi aktı ve içime yayıldı. Gözlerim sulanarak bara döndüm ve derin derin nefes alarak öğürme refleksimin çaresizce üstesinden gelmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
FanfictionBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621