JİMİN
Valizimin altındaki aptal tekerlekler Jungkook'un oturduğu apartmanın sahanlığına döşenmiş ucuz kahverengi halıya takılıp dengemi bozdular. Yana doğru kaykılmamla beraber daha yeni uçlarını aldırdığım saçlarım yüzümü kapattı. Dengemi bulmak için elimi uzattım ve son anda dikkatle taşıdığım nesneler elimden kaymaya başladı.
Pek talihsiz bir seçim yapmak zorundaydım hem de hemen. Ya kitap okuyucuyu yere düşürecektim ya da kahvemi. Her ikisi de hayatta kalmak için gerekliydi ama kitap okuyucu benim için pek kıymetli minik bir bebek gibiydi öylesine kırılgan ve mühimdi.
Tercihimi kitap okuyucudan yana yapıp onu sıkı sıkıya tuttum ve kahve yere düşüp patladı, koyu renkli sıvı halının üzerine saçılıverdi. Sıkıntıyla iç geçirdim.
Haftada iki gece psikoloji ve hukuk derslerinden sonra aldığım kendo dersleri belli ki reflekslerimi biraz bile geliştirmemişti. Karton bardağı yerden alıp asansörün yanındaki çöp bidonuna attım. Derin bir nefes alıp kapıyı tıkladım ve ağırlığımı sabırsızca bir sağ bir sol ayağıma vererek beklemeye koyuldum. Aradan geçen birkaç saniyenin sonunda kulağıma hiçbir ses gelmiyordu kapıya doğru yaklaşan ayak sesleri bile duymuyordum. Tekrar kapıyı çaldım ve ikinci seferinde de cevap alamayınca arkamı döndüm ve kapıya yaslandım.
Jungkook'un uykusu ağırdı. Onu cepten arama zahmetine bile girmedim. Atom bombasından başka hiçbir şey onu uyandıramazdı. Belki o zaman bile uyanmayabilirdi. Sonuçta Jeon Jungkook'tan bahsediyordum.
Bakışlarım kitap okuyucuya kaydı. Kahretsin kaldığım sayfayı unutmuştum. Tam da kitap güzelleşmeye başlamıştı. Yunan mitolojisinin savaş tanrısı Hades büyük bir savaşa girmişti. Ekranı parmaklarımla kaydırarak birkaç sayfa aşağı kaydıracakken ardımdaki kapı birden açıldı ve arkaüstü düştüm. Dengemi bulmaya çalışırken ellerim sıcak çıplak insan etine temas etmişti. Sıcak ve sert çıplak ten. Güçlü bir kol belime dolandı kahverengi bir erkek memesine ağızüstü yapışmadan önce beni tuttu.Cennetteki yüce efendimiz!
İrkilerek geriye çekildim ve beni tutan koldan kurtuldum. Ciğerlerimdeki hava çekilmişti ve gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Mükemmel göğüs kaslarıyla karşı karşıyaydım her görenin dokunmak isteyeceği türden göğüs kaslarıyla. Gözlerim bu inceleme işini benim rızam olmadan yapıyorlardı ve göz alıcı teni o kadar fazla ortaya dökülmüştü ki sanki bir film sahnesindeydik. Asıl boktan olan Jungkook ‘u sayısız kez yarı çıplak görmüş olmama rağmen bunun beni etkilemediği bir seferin olmamasıydı.
Jungkook enerjik bir koşucu ve mevsim uygun olduğunda da hevesli bir kayakçıydı ki hepsinin yansımalarını bedeninde görmek mümkündü. Pürüzsüz cildi abartı derecesinde düzgün biçimli karın kaslarının üzerinde gerilmişti. Hatta dar kalçalarının iki yanında o az bulunur girintileri bile vardı.
Göbek deliğinin hemen solunda küçük bir ben vardı. Nedendir bilmem o minik noktacıktan her daim çok etkilenmişimdir.Üzerinde boxer vardı kırmızı Noel Baba şapkaları ve rengarenk hediyelerle bezeli bir çamaşırdı. Böylesi bir Noel hediyesini çam ağaçlarının altında bulan birçok insan itiraz etmezdi.
Ben dahil.
Yanaklarıma ateş basmıştı. Ona sağlam bir çıkışmayı düşünüyordum ancak Jungkook benim ağzımı dilimi kurutmuştu.
İnce dudakları sanki aklımdan geçenleri biliyormuşçasına sinsice gülümsemesiyle kıvrılmıştı. Kumral saçlarının iyice bir taranmaya ihtiyacı vardı. Görünüşe bakılırsa geceyi o saçların arasında parmaklarını gezdirmekten hoşlanan birisiyle geçirmişti.
Bu düşünce karşısında midem kasılmıştı. Dün gece ben yurda dönerken o hala bardaydı. Sarışını eve getirmiş olamazdı. Bir saniye. Ne düşünüyordum ben böyle tabii ki eve getirirdi sarışını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
FanfictionBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621