JUNGKOOK
Ben engel olamadan kelimeler ağzımdan çıkmıştı bile. Pişman değildim gerçi çünkü bunların konuşulması gerekiyordu. Camlı odada yaptığımı yapmamalıydım ona duvara dayanmış ayaküstü düzülen sıradan bir oğlana davrandığım gibi davranmamalıydım.
Jim bundan çok daha iyisiydi ve daha iyilerine layıktı. Benim elimden gelen yalnızca hızlı ilişkiler olsa da. Bunu benden istemiş olsaydı ona çok daha fazlasını verirdim. İsteseydi ona her şeyi verirdim. Muhtemelen hiçbir zaman bu yeterli olmayacaktı ve geçmişimdeki hiçbir şeyi geri alamayacağımı biliyordum. Geri dönüp o kızların hepsiyle birlikte olduğum. Jimin’in beni daima birini evime götürürken gördüğü gerçeğini değiştiremezdim ancak bunu isteseydi onun için hissettiklerimin çok derin olduğunu ona söylerdim.
Fakat bunların hiçbirini değiştiremezdim ve artık Jim bana girdiğim derslerdeki oğlanların her biriyle ve barlarda tanıştıklarımla aynı şekilde bakıyordu. Onların bekledikleriyle aynı şeyi bekliyordu bir gecelik seks hepsi bu. Bu yüzden de kendimi bok gibi hissediyordum.
Jimin’in içtiği bira boğazına kaçınca öksürdü ve hızla gözlerini kırpıştırdı. “Ne dedin?”
Elimi saçlarımda gezdirdim. “Daha önce camlı odadayken istediğin şeye razı olmamalıydım.”
Jimin’in elleri minik yumruklara dönüştü ve o esnada elinde bira şişesi olmadığı için şükredecek kadar deneyimim vardı çünkü büyük ihtimalle kafama atardı.
“Bununla ilgili konuşmaktan kaçınmaya çalışıyordum çünkü öncesinde kendini fazlasıyla açık bir şekilde ifade etmiştin.”
“Bu konuda konuşmamız gerek” dedim. “Aramızdaki gerilimi ortadan kaldırmamız gerek.”
“Ben konuşmak filan istemiyorum Jungkook.” Çevik bir hareketle ayağa kalktı. “Ne gereği olduğunu anlamıyorum. Bence son iki günde ben kendimi fazlasıyla yerin dibine soktum.”
Başımı iki yana salladım. “Ben seni utandırmaya çalışmıyorum. Hayatta isteyeceğim son şey olur bu.”
“Öyleyse bu konuda konuşmamıza hiç gerek yok. Sen beni istemiyormuşsun. Anladım. Bir an için...” bana baktı alt dudağı öyle titriyordu ki bunu gördüğüm an mideme hiç beklemediğim bir yumruk yemiş gibi oldum. Sonra Jim başını çevirip pencereye doğru döndü.
“Konuşacak başka bir şey yok.”
“Konuşacak öyle çok şey var ki Jim. Sesim sertleşti ve yemin ederim yaşanan bunca şeyden sonra o pencereye yaklaşacak olursa üstüne atlayıp onu yere devirirdim.
“Neden daha önce bana bir şey demedin? Yoksa birkaç gün önce sabah gözlerini açıp da benden bunu istediğine mi karar verdin?”
Jim boğuk bir kahkaha attı. “Ya evet aynen öyle oldu gir sabah gözümü açtım ve Aman tanrım Jungkookla düzüşmek istiyorum dedim. Bu konuda hiçbir fikrin yok senin.”
“Öyleyse anlat da bileyim.” Ayağa fırladım ve onun yanına gittim. Geri çekilerek televizyon koltuğunun arkasına geçti. “Neden benden bunu yapmamı istediğini bilmem gerek. Niye bu gayet normal bir şeymiş gibi düşündün?”
Televizyon koltuğunun arkasına tutundu. “Öyle bir konuşuyorsun ki bu iş sanki senin için angarya olacak gibi geliyor insana.”
Gözlerimi kıstım. Ne saçmalıyordu bu? “Ben öyle bir şey demedim ve demiyorum da. Pekala. Bu konuda konuşmak istiyorsun demek. Neden buna bu kadar karşı çıkıyorsun?”
Sözcükler ağzından yıkılan bir barajın ardındaki suların çağlaması gibi çıkmıştı. “Ben kendimi bildim bileli senin en iyi arkadaşın oldum. Senin oğlanlara ilgi duymaya başlamanı izledim ve onlarla çıkmaya başlamanı izledim ve bugüne dek hiçbirinin teklifini geri çevirdiğini sanmıyorum.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chalet, jikook
FanfictionBirlikte takılan bir aslan ve bir ceylan gibiydik. Daha doğrusu birlikte takılan bir aslan ve yırtıcının elinden kaçma ihtimali sıfır olan yaralı bir ceylan gibiydik. Yaralı ceylan bendim. yan ship; taejin 130621