Mark Eliyahu, Open Sky
ZİFİR ÇİÇEĞİ
Ölümün yüreğini burkan bakışları, babasının ardı ardına ettiği küfürlerle hareket eden dudaklarını izlerken o gece yağmur bardaktan boşalırcasına, küçük kızın kendisinden de küçük kalbini boğarcasına yağıyordu. Babasının hemen arkasındaki pencerenin camına lekelerini bırakan yağmurun kalbinden dökülen gözyaşları olduğundan habersizdi. Annesinin ağlama seslerini duyabiliyordu.
Genç kadın yatak odasında, kızını büyütmek için yaşaması gerektiğini bilerek uykuya daldığı yatağın ucuna oturmuş, ağlıyordu. Ellerini yüzüne kapatmıştı. Az önce babasının annesinin saçlarını çekiştirdiği için kadının kabarmış siyah saçları, eğdiği başıyla birlikte yüzüne doğru dökülüyordu.
Küçük kız ne yapacağını bilemez halde bedenini kapının pervazına yaslamış hem annesini hem de babasını izliyordu. Öyle bir yerde duruyordu ki ikisini de görebiliyordu ancak asla adım atamıyordu. Annesine gidemiyordu, babasına hiç gidemiyordu. Öylece durmuş, az önce yaşananların şokunu atlatmaya çalışıyordu.
Atlatamadı.
Atlatamamıştım.
"Gelmiş bana telefon başında bağırıyor... Kimsin lan sen?" diye söylendi babası. Aslında annesi telefonda babasıyla konuşurken asla bağırmamıştı. Saat geç olduğu için meraklanıp aramış ve sakin bir ses tonuyla nerede kaldığını sormuştu.
Babası ise annesi bağırmadığı halde bir anda köpürmüş, telefonun ucunda kadına küfürler ve tehditler savurarak kapatmıştı. Babasının telefonun ucunda bağırırken ki sesini duymuştu. Annesine eve gelip onu döveceğini söylemişti...
Dövmüştü de.
Annesinin sarsılan omuzları daha da sarsılmaya başladığında küçük kızın içi acıdı. O gece sadece dört yaşındaydı, en azından on üç değildi.
O geceyi yaşattın ya bana, her gece vicdan azabı içinde can çekişirsin inşallah.
Aynı saniyeler içerisinde bir erkek çocuğunun kalbinden dökülen parçalar göğsüne batıyor, onu nefessiz bırakıyordu.
Yedi yaşındaydı. Küçük bir erkek çocuğuydu sadece.
O evin önünde dikiliyordu. Kendine sırt döndüğü eve bakıyordu. Onu içeriye sokup sonra odaya kapatacak biri yoktu. Günlerce yemeksiz bırakacak biri de yoktu.
Babası yoktu. Annesi hiç olmamış gibiydi zaten.
Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı çocuk. Annesinin bu evden çıkıp ona koşmasını bekliyordu. Bunu her gece yapıyordu. Dedesi yanındaydı. Adam acı acı ağlıyordu ama sesini çıkaramıyordu.
"Bu gece de gelmedi, dede. Yarın yine geliriz." Dedi eve bakmaya devam ederken. Omuzları çökmüştü. Dedesinin gözyaşı yere düştüğü an çocukta başını eğdiğinde yaşı gördü, dedesinin ağladığını anladı. "Hiç üzülmedim. Yemin ederim üzülmedim." Diye yalan söyledi dedesine ağladığını gördüğünde. Adam çocuğun yanında dikilmeye devam etmesine rağmen her an yıkılacak gibiydi.
"Gidelim, anneannen evde bizi bekler." diyebildi.
"Biraz daha beklesek olur mu, dede?" Adam titreyen elini kaldırıp çocuğun başının üstüne koydu ve okşamaya başladı. "Bekleyelim, oğlum. Bekleyelim, Zafir'im... İstediğin kadar bekleyelim."
O gece güneş dağların arkasında belirene kadar beklediler. Evden çıkan olmadı. Her şey aynıydı. Yedi yaşından beri neredeyse her gece bu evin önünde bekleyen Zafir'di. Gelmeyen yine annesiydi...
Bir ışık yandı göğsümde, sen sandım anne.
⌛🖤
ZİFİR ÇİÇEĞİ
NİL
13.07.2021/ 19:13
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİR ÇİÇEĞİ
Romance"Üstüne tutunan yağmur damlalarını bile taşıyamadığını fark ettim. Omuzların zorlukla dik duruyor." Diye fısıldadı. İrkilişimin hemen ardından yutkundum. Az önce bunu söylemediğinden emindim. Yavaşça şemsiyesini bana uzattı. Gözlerim şemsiyeyi kavra...