Merza sabahın erken saatindeki tek hastasını gönderdikten sonra odasından çıkıp Sevil'in odasına doğru elindeki kahveyle ilerlemeye başlamıştı. Tek koluna attığı deri ceketinin içindeki mektup ağırlık yapıyor gibi hissettiriyordu. Koluna ağırlık yapmıyor olsa bile kalbine kesinlikle yapıyordu.
Bunu göz ardı etmek ister gibi gözlerini kırpıştırdı ve vardığı odanın kapısını bu sefer tıklatarak içeriden onay aldıktan sonra girdi. Sevil kapısının çalındığını duyunca bunun Merza olmadığını düşünmüştü. Ancak gelen oydu ve kötü gözüküyordu.
Kaşları çatılan kadın diğer genç kadının yavaşça koltuğa oturup kahvesini sehpaya bırakmasını izledi dikkatle. "Sorun ne?"
Merza transtan çıkmış gibi "Ha?" dediğinde Sevil gerçekten endişelenmeye başlamıştı. Çünkü karşısındaki kadını uzun süredir böyle görmemişti. "İyi misin sen?"
Merza onaylarcasına kafa salladıktan sonra kolundaki ceketi bacaklarına doğru bıraktı ve arkasına yaslandı.
Sevil de onun konuşmak istediğini anladığından elindeki kalemi masaya bırakıp elini şişmiş karnına götürüp onun gibi arkasına yaslandı.
Karşısındaki koltukta oturan kadın masasının üzerindeki kalemlikle uğraşırken onu gözlemleyerek neyi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ancak Merza'nın da bir psikiyatr olması işini bi hayli zorlaştırıyordu, üstelik kendisi duygularını saklamak konusunda oldukça iyiydi.
"Saçların normal halinde, hastanenin dışındaki gibi. Ne kumaş pantolon ne de gömlek var üzerinde. Hastaneye neredeyse ilk defa topuklu ayakkabı dışında spor ayakkabıyla gelmişsin. Sen iyi olduğuna emin misin sahiden?"
Merza çok fazla odaklanamadığından söylediklerini kavrayabilmek için bir süre beklemesi gerekmişti. Aklı dağınık ve bulanıktı. Özellikle bu kadar uzun bir konuşma onu zorluyordu.
"Ne saçmalıyorsun? Hastanenin dışında böyle giyindiğimi biliyorsun. Neden şaşırdın ki bu kadar?"
Doktor tabiki bunu biliyordu. Hatta hastanedeki haliyle normal hayatındaki hali arasında dağlar kadar fark vardı. Çoğunlukla insanlar onu tanımakta zorlanırdı bile.
"Evet ama seninde söylediğin gibi. Hastane dışında..""Neyse ne. Geç bu konuyu" diye mırıldandıktan sonra uykusuzluktan sızlayan gözlerini yavaşça ovuşturup devam etti.
"Kendi kendine konuşan bi hastam var."Sevil derdinin kesinlikle bu olmadığını bilse de o anlatmak istemiyorsa hiçbir şekilde anlattıramayacağını bildiğinden üstlemedi. Zaten Merza hiçbir zaman açık bir kitap olmamıştı.
"Ee bunun garip tarafı ne? Kaç tane öyle hastan oldu senin."
"Evet ama sorun bu değil zaten. Sorun kendini tanrı sanıyor olması."
"Ne?" dedikten sonra kıkırdayan kadın Merza'nın ters bakışlarıyla avucunu ağzına kapatmıştı. Gülmesini pek engelleyebildiği söylenemese de en azından denemişti.
Merza kahvesinden bir yudum alıp gözlerine batan kaküllerini kulağının arkasına sıkıştırdı. Ancak saçları da kendisi gibi inatçı olduğundan tekrar gözlerinin önüne düşmüştü.
"Üstelik beni de kulu sanıyor. Ve bi ara ona secde etmemi falan istedi?"Artık kendini tutamayan Sevil kahkahalarla gülmeye başlarken ellerini de dizlerine vuruyordu. Merza sabırla onun sakinleşmesini beklerken kendisi de hafifçe gülmüştü. "Ettin mi doğru söyle."
Bu soruyla yüzü buruşan kadın hızla kafasını iki yana sallarken ona ciddi misin sen bakışları atmıştı. "Hayır tabiki. Ben inancı zayıf olan bir kulum dedim. Cezalandırılmam gerektiğini söyledi o da."