Bazı şeyler kalmadığı yerden devam ederdi. İnsana düşen ise hep ayak uydurmak ve hayatta kalmaktı. Dünyan altüst olurken bile dimdik durmaktı. Merza çok kez dizlerinin üstüne çökmüştü ancak hiçbir zaman düştüğü yerde kalmamış, boyun eğmemişti. İçindeki kaygıyla ahbap olmuştu. Sırtını nereye dönse, nereye gitse, kime gitse, hangi ortamda kapı yakınına oturup bağdaş kursa o kaygı hep onunlaydı. Zihni uzun zamandır trafikteydi ve yol hiç durulmamıştı.
Merza hastaneye girdikten sonra eline gelir gelmez kahve tutuşturan adama gülümseyerek teşekkür etti. Omuzundan düşmek üzere olan çantasını düzeltip kalabalık koridorda kimseye çarpmadan ilerlemek için büyük bir çaba sarf ediyordu.
Koridorun sabahın erken saatinde neden bu kadar kalabalık olduğunu anlayamamıştı. Kahvesinden bir yudum alıp sonunda buna kavuşmanın mutluluğuyla dünden beri ilk defa içten bir şekilde gülümsedi.
Köşede sandalyelerden birinde bacak bacak üzerine atarak oturan Sevil'i gördüğünde ona doğru yavaş adımlarla ilerledi. Tam ayaklarının dibinde durduğunda başıyla ilerideki kalabalığı gösterip meraklı sesiyle sordu. "Ne oluyor?"
Sevil alay kokan bir gülüşle omuz silkmişti. "Evli olan bir doktor bir hastasıyla berabermiş. Eşi de bunu duyunca ortalığı birbirine kattı."
Merza bunun doğru olmadığını sadece kendisine bulaşmak için söylediğini anladığında tıslar gibi konuştu. "Siktir git ya, bir bok bildiğin yok."
Başka bir şey söylemeye gerek duymadan sol tarafa dönüp odasına doğru ilerledi. Uykusuz ve yorgundu. Ve Sevil'in bu tavırları da kendisine hiç yardımcı olmuyordu.
Masasına oturup bardağını da bıraktıktan sonra bir süre arkasına yaslanarak gözlerini dinlendirdi. Telefonundan kısık sesli hafif bir müzik açarak kafasının biraz rahatlamasını umdu. Yavaşça şarkıya eşlik ederken kapının açıldığını duymadı.
"Her şey bittiğinde buna değdiğini hissedecek miyim? Bütün bunlar ne zaman geçecek ve ne zaman bitecek?"
"Sadece biraz dizlerimin üzerinde soluklanmak istiyorum ama yol sürekli akıyor, ne yapacağımı bilmiyorum"
Ayak seslerinin ardından karşısına birinin oturduğunu hissettiğinde gözlerini açıp oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. Önündeki defteri açıp kahvesinden bir yudum daha aldı. "Nasılsın bugün?"
"İyiyim. Sen nasılsın?"
Can gözlerini kısmış hâlâ kendine bir kez bile bakmamış genç kadının inatla ona bakmasını bekliyordu.Telefondaki şarkının sesi aniden sanatçı yüksek notaya çıktığından Merza açık olduğunu yeni farkedip hemen kapattı. "İyiyim."
"Geçen kaldığımız yerden devam edelim mi? Ya da konuşmak istediğin başka şeyler varsa onlardan da bahsedebiliriz."
Can güldü bu söylediğine. "Sen suratıma bile bakmazken mi?"
Merza duyduğuyla beraber bakışlarını yavaşça onun yüzüne çıkarttı. Can'ın, onun bu hareketiyle kıvrılan dudağına ardından gözlerine çevirdi harelerini.Ellerini birbirine çarpan adam kıkırdayarak sırtını koltuktan ayırdı. "Sonunda doktorum ya, maviye hasret kaldık.."
"Can-"
Doktorun ters bakışlarıyla sözünü kesti. "Tamam cıvıtmıyorum ama böyle mi olacağız?"Merza nasıl diye sorma gereği duymadı. Ne dediğini anlamıştı. Görmezden geldi bunu.
"Aşık olduğundan bahsetmiştin. En son orada kaldık."
Can karşıdaki koltuktan kalkıp masanın iki yanında karşılıklı duran tekli koltuğa geçmişti. Ona yakın olmayı aynı zamanda da tepkilerini daha iyi görmeyi istemişti.
"Doğru ondan bahsediyordum.. Aslında üzerine çok konuşulacak bir şey kalmadı bende. İlk başlarda çok öfkeliydim kabul. Ona bunu hiç yansıtmadım, bunu kendime yakıştıramadım sanırım."
Merza ufak bir gülümsemeyle başını salladı. Elindeki sarı kalemi parmakları arasında çevirirken bacak bacak üzerine attı. "Peki bu öfken günün geceye dönmesi gibi bitti mi yoksa hala bir yerde onu taşıyor musun?"
Genç adam kısa ama kendisine uzun gelen bir süre boyunca yerdeki mermere boş bakışlarını sürdürdü. Doktoru sabırla beklerken onun kendiyle yüzleşmesini izledi. Karşısındaki adam derin bir nefes alarak transtan çıktı ama Merza'ya bakmamaya yemin etmiş gibiydi. "Sanırım doktor ondan nefret etmek acı çekmemenin tek yoluydu."
"Can, emin ol günün sonunda tüm yollar tek bir yere varır. Ne kadar kontrolünü kaybedersen kaybet, ya da ne kadar her şeyi kontrol etmeye çalışırsan çalış ki buna acı çekmemeye çalışmak da dahil sonunda kendine ve o acıya geleceksin. Her şey yolundan sapsa da, kaçtığını da sansan yanıldığın gerçeğiyle yüzleşeceksin."
Doktoru saçlarını omuzlarından sırtına doğru ittirip ellerini masada birleştirdi. Koyu bordo ojelerine bakıp cümlelerini kafasında toparladı.
"Derler ki, bazı acıları unutmak istemeyiz çünkü o acı o kişiyle olan son bağımızdır.. Yani sen sadece o bağı kaybetmekten korkuyorsun, hayatının büyük bir bölümünü kaplayan ve sana acı çektirse de hala o büyük yere sahip olan kadını silmek istemiyorsun. Belki de hala ona karşı bir şeyler hissetmek istiyorsun, bu nefret olsa bile. Çünkü ona karşı bir şey hissetmek senin gerçeğin, hatta alışkanlığın."
Can kafasını olumlu anlamda salladı. "Haklısın sanırım."
"Onunla yüzleşmeliydin belki de. Öfkeni yansıtamadığından bahsettin, dışarıda yönlenecek bir yer bulamayan her duygu boğazında bir yumru olarak kalır. Sen kaçmışsın Can. Şimdi gidip onunla yüzleşmeni öneriyor değilim ama bunu o zamanlar yapmalıydın. Şimdi böyle bir şansın yoksa bile ona yazarmış gibi yazmalısın, tamamen o yumru geçene kadar.."
Can duraksamıştı. Tek düşündüğü bu kadar zaman yazdıklarında onunla ilgili cümleleri varken neden bu işe yaramamıştı? Neden hala bir günah gibi onu taşıyordu? Ve neden kendini bir türlü ondan kurtaramamıştı? Neden yüzleşmediğinden içini dökmediğinden, neden kaçtığından bile tam olarak emin değildi.
"Kaçmam ve bir şeyler yapmam gerekti. Kendimi geride bırakmayı planlamamıştım.." Derin bir nefes aldı. Avuçlarıyla yüzünü hızlıca sıvazladı. Dirseklerini dizlerine dayayarak eğildi. Şimdi omuzundaki yükler dışarıdan bakan bir göz içinde artık belirgindi. "Bittiğini biliyorum aslında hiç başlamadı ama kalbimde çok gerçekti."
"Belki o kapı sana hiç açılmayacak ama önünde uzun soluklu bir yol var. Yürürüz, koşarız. Hem insan sadece suda boğulmaz. Suyun altında da, kafanın içinde de nefes alınmaz."
Aralık dudaklarından titrek, uzun soluk dökülürken o yumağın içine çekiliverdi. Ancak doktorunun söylediklerinin içindeki cümleden o yumaktan çıkması kolay oldu.
Yüzünde garip bir gülümseme belirdi. Merza buna anlam vermeye çalışırken onun sözleriyle nedenini de anladı. "Beraber yürüyeceğiz yani?"
"O kadar söylediğim şeyden bunu mu çekip aldın şimdi?" Kaşları çatılmış ve gözlerini devirmişti. Eliyle kapıyı gösterdi. "Allah aşkına çık git şurdan ya.."
Can'ın gür kahkahası odada yankılanırken ayaklanmıştı. "Hastasını odadan kovan bir doktor mu? Bi bana denk gelebilirdi galiba."
Merza ters bakışlarını sürdürürken eliyle kovalar gibi yapmıştı. Seanslarının bitmesinden dolayı zaten gitme zamanı gelmişti. Bu nedenle kapıyı araladı ve çıkmadan önce son bir gülümseme sundu.
"Bence de yürüyebiliriz doktor. Ben varım."Kapı kapandıktan sonra dudaklarını birbirine bastırıp hafif dolan gözlerini dergilerin bulunduğu masaya çevirdi, kısık sesle mırıldandı.
"Bu sözleri dinlediğim ve inandığım için aptalım. Sadece yaşıyor çünkü ölemiyor."