Her hafta olduğu gibi lacivert koltuğa yerleşmiş, doktorumun gelmesini bekliyordum. Kendisi haberim bile olmadan haftanın bir günü olan randevumu iki güne çıkarmıştı. İşte bugün de o ikinci gündü.
Ben her geldiğimde geç kalmasının sebebini benim randevumun olduğu gün çok meşgul olmasına yormuştum ancak bu günde bir şey değişmemişti saatleri farklı olmasına rağmen.
Kapının sesiyle içeri giren doktora gülümsedim. Diğer günlerden farklı olarak iki elinde de bir kupa varken kapıyı ayağıyla kapatıp bir tanesini bana uzatmıştı. Parmaklarının arasındaki kupayı kavrayıp iki elimi etrafına sararken içindekine kaşlarımı çatarak baktım. "Bu ne?"
Güldükten sonra sandalyesine oturup kendi bardağının içinde etrafa yayılan kokudan anladığım kahvesini yudumladı. "İç önce."
"İyi de bunun rengi mor."
Yüzümü buruşturarak verdiğim tepkiyle tekrar kahkaha atmıştı. Bu yüz ifademle bilmediğim şeyi içmeyeceğimin sinyalini vermiş olmalıydım ki açıklama ihtiyacı hissetmişti."Yaban mersinli yeşil çay o."
Gözlerim şokla açılırken böyle bir şeyin var olması beni gerçekten şaşırtmıştı. "Bir insan neden böyle bir şeyi yapar? Ve diğer bir insan neden böyle bir şeyi içer?"Sahte bir şekilde gözlerini devirdikten sonra oflamıştı. "Tadı güzel çünkü. Ayrıca sağlıklı da. Üzgünüm ama buraya senin için içki sokamam."
Bardakta içinde ne olduğunu çoktan unuttuğum içeceği yudumladıktan sonra fena olmadığını belli ederek kafamı sallamıştım. "Bu arada içki sözünü unutmadım."
"Ben öyle bir söz vermedim Can. Sen kendi kendine söz aldın."
Omuz silkip bardağı sehpaya bıraktım. "Yani?"Derin bir nefes alıp o da bardağını ahşap bardak altlığının üzerine bıraktı. Bilgisayarını açtıktan sonra da cevapladı sorumu. "Yani... ben hastalarımla dışarıda görüşmem."
"Evime geldin yalnız. Dışarıda görüşmüş olduk aslında bakarsan pratikte."
Yüzümde kendinden emin bir sırıtış oluşurken o sadece göz devirmişti. "Kötüsün diye geldim. Keyfimden değil.""İçki sözünü tutman için kötü olmam gerekiyorsa bunda hiç zorlanmayacağımı bilmeni isterim."
İşaret parmağımı ona doğrultup sırıttım.
"Eğer tutmazsan da hiçbir şey anlatmamaya karar verdim şu anda."Gözlerini kısıp baygın bakışlarını bana diktikten sonra sırtını arkaya yasladı. Bacak bacak üzerine atıp tekrar kahvesini yudumladı. Açıkçası Merza'nın kahve dışında midesine bir şey girip girmediğini merak ediyordum.
"Tamam bakarız."Yüzümdeki hin ifade onu rahatsız etmiş olacak ki kaşları çatılmıştı. Kabul etmiş olmakta onu hiç memnun etmemişti zaten.
O önündeki kağıtları düzenlerken bende bana verdiği çayı yudumlayıp daha önce yapmadığım şekilde dikkatlice etrafa göz gezdirmiştim.
Duvardaki tablolardan biri özellikle dikkatimi çektiğinde bardağı tekrar sehpaya bırakıp ayaklandım. Tablonun olduğu duvarın önüne gelirken onun da bakışlarının bana döndüğünü hissedebiliyordum. "Bu tablo ne?"
Hafif kıkırdaması kulaklarıma doldu. Yüzünde de büyük ve samimi bir gülümseme oluşmuştu. Sanki gözleri parlamıştı bu soruyla beraber.
"Kafanı sudan çıkartmaya başladın.""Gerçekten seni o kadar anlamıyorum ki.." diye söylenerek geri koltuğa otursam da gözlerimi tablodan çekememiştim.
"O da Van gogh'un bir eseri."
"Hayransın ona galiba?" diye sorduğumda gözleri hâlâ tablodaydı. Omuz silkti.
"Hayran olunmayacak biri değil ki."