Gecenin dördü, etraf zifiri karanlık. Küçük kız normalde korkacağı köpek havlamalarını dinliyor. İçinden bir şarkı mırıldanıyor, hangi şarkı, hangi dize, hangi söz bilmiyor. Etraf kan kokuyor, oldukça da kalabalık.
Bakışları ellerine kayıyor, yer yer oluşan çiziklerin sızladığını hissetse de tek bir damla yaş akmıyor gözünden. Tırnak diplerine kan oturmuş, içinde bir şeyler kırılmış.
Üzerine dönen bakışları hissediyor, ablasının dur durak bilmeyen ağlaması içini deşiyor. Küçük elleriyle yere tutunarak ayağa kalkıp yavaşça ablasına ilerliyor. Kollarını etrafına doluyor sanki onun acısını kendisine almak ister gibi.
Merza küçüklüğünden beri acıyla kıvranmayı sevdiklerinin acı çekmesine tercih etmişti. Aklındaki şarkıyı içinden tekrar etmeye devam ediyor. Ne kadar yüksek sesle tekrar etse de ablasının çığlıklarının sesini kesemiyor.
Sesler hiç susmuyor, içinde binbir kargaşa yaşansa da Merza sesini çıkaramıyor. Bütün sakinliğiyle, duvardaki çatlakları izliyor. Susturamadığı çığlıkların ruhunun boğazını sıktığını bilse de öylece beklemeye devam ediyor.
Tekrar çöktüğü yerde, önünden kaç gölge geçtiğini sayamadı. Zihninin onu kaç kez öldürdüğünü, annesinin son nefesini verişinin üzerinden kaç dakika geçtiğini, etraftaki insanların ne zaman dağıldığını sayamadı.
Öfkelendi; sayamayışına, ablasının çıglıklarına, yeri kirleten kana, annesinin acısına, kendi avuç içlerine, babasının ellerine.
En çok babasının ellerine ve tanrıya.
Tanrının gözlerini kapattı, "bunu görmeye hakkı yok."
İnsan doğasının sınırları vardı. Acılara, neşeye, kedere belli bir ölçüde dayanır ama ölçü aşıldığında her şey yerle bir olur. Bunun güçlü veya zayıf olmakla bir alakasının olmadığını o zaman anlamıştı.
Dolu gözleriyle gökyüzüne baktı. "Tanrım" dedi acı bir feryatla. "Tanrım ölçüyü aştın."
•
Üzerine giydiği takımı düzeltip parmaklarıyla düzleştirdiği saçlarını omuzlarından geriye attı. Aylin lavabonun kapısında omzu kapıya yaslı bir şekilde onu izliyordu. "Nasıl hissediyorsun?"
"Yaşlanmış gibi. Aynaya baktığım her an, yüzümdeki kırışıklıklar daha da belirginleşiyor. Geçmiş geçti gitti, sabahtan akşam olmuş gibi geçti. Bu işler böyle yürümez mi zaten?"
Sonunda aynanın önünden çekilip kapıya ilerledi. Tam Aylin'le karşı karşıya geldiklerinde Aylin onu omuzlarından tutup gülümsemişti. "Geçip gitti mi bilmiyorum ama, sen o küçük kız değilsin. Dağılmayacaksın."
Merza toparlanabildiğinden bile emin değildi ama arkadaşına bunu söylemedi. Hafifçe gülümseyip Aylin'in yanındaki boşluktan kendini odaya attı.
Gerekli olan bütün eşyalarını alıp evden çıkarken ablasıyla telefonda ufak bir konuşma yaptılar, ona konuyu açmaktan çekinerek karara itiraz ettiğini ve pek umut olmadığını söylemişti. "Gelmeyecek mi?"
Merza kemerini takarken omuz silkti. "Biliyorsun o atlatamadı."
Arkadaşının bunlarla tek başına uğraması, tek başına mücadele vermesi Aylin'in canını sıkıyordu. Ablasının sürekli yaptığı gibi yine bunlardan kendini uzak tutması dokunmuştu.