Merza sabahın erken saatlerinde, güneş henüz doğmuşken Meyra'nın okulu olduğundan onu alarak babasına bırakmıştı. Oradan da hastaneye geçmişti. Güneş gözlüklerini çıkarmadan hastaneye girerken üzerine dönen bakışları umursamamaya çalışarak ellerini ceplerine soktu. Kendi odasına doğru yol alırken koridorda karşılaştığı Cemal'den kahve getirmesini rica etti.
Odasına geçip açtığı kapıyı örttükten sonra arkasını döndü. Karşısına aniden Sevil'in çıkması yerinde sıçramasına neden olurken baş parmağını üst ön dişlerine götürüp yukarı ittirdi.
"Ödümü kopardın."Sevil bütün suratsızlığıyla tepkisizliğini korurken Merza bunu umursamadan ceketini çıkardıktan sonra sandalyeye kuruldu. İç gösteren beyaz saten gömleğinin kollarını kıvırıp ellerini masada birleştirerek mavi gözlerini karşısında bacak bacak üzerine atarak oturan kadına dikti. "Duydum ki gözlemleyerek teşhis koyamadığın bir hasta varmış"
Merza ses tonundan dolayı kaşlarını çatarak gözlüklerini çıkarmayı unuttuğunu farkederek masaya bıraktı. "Bu hastanede her şeyin çabuk yayıldığı aklımdan çıkmış."
Sevil alayla gülüp rahat bir tavırla arkasına yaslandı. "Senin de bir olayın yokmuş demek ki doktor. Baksana, seni bile şaşkına çeviren bir hasta çıktı."
Onun gözlerinden bakışlarını çekmezken elini karnına koyup ovaladı.Sevil bu zamana kadar beklediği açığı bulmuştu. Bu sebeple onu bununla sıkıştırmaktan geri durmayacaktı. Kendi doğrularını dayatma huyu karakterinde oldukça baskındı çünkü.
"Sevil bu benim yöntemimin yanlış olduğunu göstermez. Bana daha kesin argümanlarla gel."
Sevil kaşlarını çatıp söylediğini anlamaya çalışırken gür bir kahkaha atmıştı. "Hiçbir zaman bir yanlışın olduğunda bunu kabul etmeyeceksin değil mi? Merza, artık biraz büyümen gerek. Kimse yanlışlarına rağmen seni pışpışlamayacak."
Gülümsedi bu sözlere karşılık. "Tatlım o zaman yanıldığını görmeye hazır ol ve yenilgiyi kabul et. Ne kadar erken hazmedersen senin için o kadar iyi olur. Çünkü seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama ben hastaya teşhisi koydum."
Ardından duraksayıp dudağının kenarını kıvırarak koltuğuna biraz daha yayıldı. "Aslında düşündüm de pek üzgün değilim."
Sevil'in ağzına lafları tıktığından olsa gerek bir süre sessizlik olmuştu. Ardından koltuğa tutunarak kalkıp paytak adımlarla odanın çıkışına yönelmişti Sevil. Söyleyecek bir şey bulamadığından yüzü düşük, sinirini atamadığından kaşları çatıktı. Merza kapının aralığından çıkmadan önce seslendi. "Kaşlarını çatma o kadar. Kırışırsın."
Sevil göz devirerek çıkmış, kapıyı ardından sertçe kapatmıştı.
Bunu umursamadan masasının bitişiğindeki kitaplıktan gerek duyduğu birkaç tanesini çıkarıp masasının üzerine bıraktı. Kapının sesiyle "Gel!" diye seslendiğinde Cemal kahvesini getirmiş afiyet olsun dedikten sonra da çıkmıştı. Odasının perdeleri kenara çekip camlarını açarak içeriye temiz hava girmesini sağladı. Çalışırken bu ona baya yardımcı oluyordu.
Sandalyesine geri oturup kahvesini yudumlarken kalın kitapları karıştırmaya başlamıştı bile. Öyle ki onların başında saatler geçirdiğini, hatta öğle arasını bile kaçırdığını farkında değildi.