Ağlayacaksam eğer sen ağlat . Çünkü hiçbir mutluluğa değişmem bunu ...
Yalanlardan kendime bir kale yapmıştım . Diğer düşmanlardan böyle korunmaya çalışıyordum . Artık öyle usta olmuştum ki bu konuda, kendim bile karıştırıyordum neyin yalan neyin gerçek olduğunu. Kalem yıkılınca fark ettim asıl savaşmam gereken , kendimi korumam gerekenin yaptığım yalanlar olduğunu . Beni yavaş yavaş çürütüp yok eden yalanlar ...
Çıkardığım giysilerimi gardroba yerleştirirken bir yandan da dün olanları düşünüyordum . Bundan sonra ne yapmam gerektiğini ...
Hayatımdaki en güzel piknik olmuştu yalan söylemek zorunda kaldığım kısmı saymazsak tabi . Piknikler , partiler , sinema vb. aktiviteler o kadar azdı ki hayatımda bir kaç tane örnek vermek istesem vermezdim . Mesela bu benim ikinci pikniğimdi , küçükken ayıcığım Kar Topuyla yaptıklarımı saymazsak eğer .
İlk pikniği mi hatırlıyorum da , miniciktim ...
O zamanlar yurttaydım tabi herkesten korkmayı , kimseye güvenmemeyi , yalanlar söylemeyi orada öğrendim . İlk okula yeni başladığım yıllardı . Hayalim öğretmen olmaktı çünkü başka meslek bilmiyordum . Çocuk aklımla öğretmenime özenir yaptıklarını tekrarlar kendimce oyunlar uydurur, tek başıma kendi dünyamı kurardım .Hep aynı şeyleri giyiyorum , saçlarım hemen yağlanıp kepek oluyor diye kimse benimle oynamazdı çünkü. Yine böyle oyunlar uydurduğum bir tenefüste öğretmen sınıfa girip " Çocuklar yarın öğleden sonraki ilk dersimiz beden eğitimi , öğle arasıyla birleştirip piknik yapalım diyorum ne derdiniz ?" diye sordu . Tabi biz tüm sınıf sevinç nidaları atıyoruz . Öğretmen derse girince herkes ne getirebilir diye kağıda notlar alıyordu. Hatice öğretmen benim durumumu bildiği için beni direk geçmişti . Bende zaten böyle zamanlarda mahçup olduğum için utanır bir şeyler karalardım hep . Not alma bitince orta sırada oturan kızlardan biri konuşmaya başladı.
"Öğretmenim Berfu geçen ki yerli malında da hiçbir şey getirmedi . Getirmiyor , getirmiyor ama bizimkilerden yiyor . Haksızlık olmuyor mu ?"
Gözlerim o kadar dolmuştu ki sınıfın ortasında ağlamamak için dudaklarımı dişleyerek kanatmıştım . Hatice öğretmen düzgünce anlatmıştı ama pek tatmin olmamış olacak ki bana kötü bakışlarını atarak oturmuştu sırasına . Piknik günü geldiğinde okula gitmemek için yurdun kapısının önünde ağlıyordum ama izin vermediler . Çünkü sadece okula gidemeyecek kadar hasta olursam yurtta kalmama izin vardı . Ellerim çantamın kulpunda kafam yerde okula girerken gördüm onları . Ellerinde kurabiye tepsileri güle oynaya bahçeye giriyorlardı . O gün bir kez daha annemden nefret etmiştim , onun benden sebepsizce daha çok nefret ettiğini bilmeden ...
Öğle arasında bir yandan onların yanına gitmemeyi kafasına koyan gururum bir yandan açlık hissiyle dolu karnım . Herkes bahçedeki büyük ağacın gölgesine yiyecekleri taşırken sınıfta tek kalmıştım. Hatice hoca yanıma geldiğinde gözlerim yine istemsiz dolmaya başlamıştı .
"Berfu sen neden gelmiyorsun aşşağı. Hadi gelde beraber örtüleri serelim , çok zorlu bir görev, başaramadım tek başıma . Yardım eder misin bana ?"
Sadece başımı hayır anlamında sallamakla yetinmiştim . Küçüktüm ama her şeyi anlıyordum . Anlıyordum fakat kimseye karşı gelip kendimi savunamıyordum çünkü sonrasında beni koruyup arkamda duracak kimsem yoktu .
"Neden peki dün arkadaşının söyledikleri yüzünden mi?"
Bu seferde susup sadece kafamı salladım yine , evet anlamında .
"Ama Berfucum siz daha çocuksunuz, arkadaşların büyüdüklerinde anlayacaklar yaptıkları hatayı . Sen üzülme ,hadi gel yemeğini ye "
Oturduğum yerden kalkmamakta ısrar edince öğretmen de çıkmıştı sınıftan. Bir kaç dakika sonra tekrardan açılan kapıya çevirdim gözlerimi . Hatice öğretmen elinde minik bir örtü ve tepsiye koyduğu karışık yiyeceklerle sınıfa girmişti .

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR TANESİ
De TodoBu bir kar tanesinin hikâyesi... Bu buluttan düşüp yok olacağını sandığı halde denize kavuşup yeniden hayat bulmanın hikâyesi. Bu Berfu ve Selim ' in değil , yok oluşun ucundayken yeniden ayağa kalkanların hikâyesi .