Bomboş tavanı izlerken bir yandan da veda ediyordum tek tek, aslında çoktan veda etmem gerekenlere ...
Ne değişmişti o günden bu güne ? Ya da neyi değiştirmişti o gün bende ?..
Aceleyle gelmiştim iki ay önce buraya . Aklımda ne bir plan ne bir sonuç , tek yapabildiğim gelmekti . Eğer bu bir oyun ve o kaçan ise, benim kaderim de her zaman gelmek olacaktı . Gelmek , kalmak ve gitmeye mecbur bırakılmak ...
Ona dair bildiğim tek şey eviydi . Bende oradan başladım. Yavaş yavaş annesiyle tanıştım . Zaten daha önceden de beni yarı ölü ve neredeyse yerle bir vaziyette gördüğü için kolay olmuştu bu aşama . Bundan sonraki asıl mesele ise benden bıkıp gitmemi istememesini sağlamaktı . Ve onu da başarmıştım , kolay olduğunu söyleyemem . Haftada ortalama üç gün evine gidip sanki buradan geçiyor gibi ya da yeni edindiğim el işi hobisine örnek çıkarmak maksadıyla gelmişcesine geliyor ev işlerinde yardım ediyordum . Kimden mi bahsediyorum ? Selim' in annesi Gülsüm abladan . Neden yapıyordum peki ? İnanın bende bilmiyorum . Koskoca bir girdaba girmiş gibi hissediyordum kendimi , aynı noktada dönüp duran uçsuz bucaksız bir girdap ...
İlk günden beri o girdapdan sadece Selim beni kurtarabilir gibi geliyordu . Sadece o elimden tutacak, bana , çaresizliğime ve tüm yalanlarıma rağmen yanımda olacağına saçma bir şekilde çok bağlanmış ve bedelini de ödüyordum . Selim' in annesi beni haftalarca oğlunun peşinde dolaşan bir sapık olarak değil , sadece bir kaç kere tesadüfen tanışmış iki uzak arkadaş olarak biliyordu . Arada Selim 'le konuştuğunu duyuyordum. Benden de bahsediyordu .
" Oğlum yine geldi güzel kızım sağolsun yardımcı oluyor" diyordu .
Bir yandan sehpaları silip bir yandan kulak misafiri oluyordum . Peki karşıdan gelen tek cevap duymamış gibi yapıp konuyu değiştirmek . Kaçmak.Tamam bende çok masum değildim belki ama anlatamazdım her şeyi. Anlatsam gerçekten hafifler miydi yüküm? Hafifleyeceğini bilsem anlatmaz mıydım?
Sadece basit bir satranç taşıydım . Hani o ilk feda edilen piyondum ben . Benim sayemde diğer taşlar hareket edebiliyordu ama ben çoktan oyundan çıkmıştım bile , kimsenin hatırlamadığı o ilk kaybeden hep bendim. Ve ben artık bu oyundan çok sıkılmıştım . Saatlerce tavanı izlerken düşünüyordum tüm bunları, evet yoruldum evet bıktım evet ölmek istiyorum...
Gitmek istiyordum ruhumu da alıp bedenimle çok uzaklara gitmek.
Son düşündüğümle hızlıca ayağa kalktım. Sırt çantamı alıp içine kalın hırka , kulaklık, pasaport ve cüzdanımı atıp çıktım sessizce odadan .
Evet doğru tahmin ettiniz kaçıyorum. Nereye olduğunu bilmeden kaçıyorum. Tek bildiğim ise ruhumun artık buralara sığamadığı. Etrafım giderek daralıyor ve ben her şeyin altında küçülüyordum.
İlk bulduğum taksiye atlayıp hava limanına gitmem gerektiğini söylediğimde içimde garip bir boşluk hissi vardı. Normalde evden yüzlerce defa kaçmayı denemiştim ama hepsinde annem aklıma geldiği için korkup geri dönmüştüm . Şimdi ise korku yerini eksiklik hissine vermişti. Bir şeyler eksikti , olması gereken bu değilmiş gibi , kalmam gerekiyor gibi...İçimdeki his giderek artarken şoförden sahile sürmesini istedim. Yaklaşık kırk beş dakika sonra sahilde inmiş ne yapacağımı düşünüyordum. Neden buradayım neden her şeyin başladığı o yere geri gelmiştim . Teknesi aynı yerinde duruyordu. Her şey aynıydı bizse çok farklı...
Kenan ' dan her dayak yediğimde buraya gelirdim , üvey babamdan her azar işittimde ,annem beni her görmezden geldiginde ... Sanki beni duyacakmış gibi tekneyle konuşuyordum . Belki de duymasını istediğim tekne değildi, belki de olmak istediğim yer teknenin yanı değildi, peki ne istiyordum ben ? Artık annem için de endişelenmiyordum o bir hayat çizdi ve bundan memnundu . Kendi istediği için oradaydı, ben ise mahkûm bırakıldığım için... Peki neden kaçmak kurtulmak yerine hâlâ buradaydım ? Aylar olmuştu ,hayatımda hiçbir şey değişmemiş, aylarca aynı senaryoyu tekrar etmiş ve artık yorulmuştum. Hani bir şey için çabalar , uğraşır ve artık alışırsınız onu değiştirmek istemediğiniz için değil değiştiremediğinizi anladığınız vakit bir burukluk olur ya öyleydi benimkisi de. Bomboş karanlık bir hapishane ve ben artık kaçmak için çabalamak yerine duvarlarına resim çiziyordum. Öyle bir alışılmışlık...
Biraz daha oturdum, boş boş denizin dalgalarını seyrettim , rüzgarın soğukluğunu, martıların sesini , dalganın kayalara çarpmasını , baloncu amcayı , ağlayan çocuğu ve daha nicelerini ...
Sonra bir şey farkettim ben hiç beni dinlememiştim, ben hiç beni duymamıştım, hep ertafımdaki olaylara göre şekil almış hep başkalarına göre yaşamıştım . Sonra ilk kez kendime soru sormak istedim . Derin bir nefes aldım sanki ilk kez tanışacaktım kendimle ilk kez varlığımı hissedecektim ."Nasılsın?" dedim kendime. Sonra sustum biraz daha izledim denizi , kendisiyle savaşı vardı sanki onunda . Ondan da bir şeyler almıştı dünya ve ona da bir şeyler borçluydu tıpkı bana olduğu gibi .
" İyi değilim nasıl hissedeceğimi bilmiyorum, korkuyorum neyden korktuğumu bilmiyorum bu yol bizi nereye götürüyor onu da bilmiyorum karanlık bir orman ve sonu uçurum gibi ne kuş sesi var ne yaprak ama etraf toprak kokuyor buram buram yağmur sonrası toprak...
Ve yolun sonu uçurum gibi hissediyorum. Gidiyorum gitmek istemeye istemeye, gidiyorum çünkü başka yol yok sonunda ölüm var ama başka yol yok ."Gözümden yanaklarıma süzülen bir iki damla yaşı silmeden devam ettim denizi izlemeye. Ben bile bilmiyordum beni ve ben bile ağlıyordum benim halime . Ağlamalarım artarken boş verdim her şeyi. Yoldan geçen bir kaç kişi dönüp bana bakıyordu ,intihar edeceğimi düşünüyor olmalılardı , kayanın üzerinden kendimi sulara bırakacağımı... Nereden bileceklerdi ki ben yıllardır bir kayanın altında ezilmiş ve her geçen dakika nefessiz bırakılıp o kayanın altında çoktan intihar etmek zorunda bırakılmıştım . Yaklaşık yarım saat kadar nefes alamayacak şekilde ağladıktan sonra nihayet kalmıştım olduğum yerden . Rüzgar yüzüme vuruyordu ama sorun değildi soğuk , yaşadığımı hissetmemi sağlıyordu . Üzerimi düzeltip gözlerimi kazağıma sildikten sonra derin bir nefes aldım ,denize veda etme vakti gelmişti . Denize ve dalgalarına...
Çantamı omzuma takıp yola çıktım ,gelen ilk taksiye binip havalimanına gitmek istediğimi söyledim yine . Nereye olduğunun bir önemi yoktu ilk uçak nereye gidiyorsa ben de oraya gidecektim. Ne kadar erken o kadar iyiydi . Telefonu hava alanına gitmeden sim kartını kırıp atmalıydım. Son kez Gülsüm ablayı aramam gerektiğini hissediyordum en azından ona bunu borçluydum . Bir kaç çalış sonra karşı tarafın sesini duydum .
" Güzel kızım."
Sesimin titrememesi için ne kadar çalışsam da engel olamamıştım .
"Gülsüm abla , nasılsın?"
" İyiyim kızım sen nasılsın? "
" Ben de iyiyim abla ."
" Berfu ağlıyor musun kızım sen ? Bir şey mi oldu ? Gel anlat kızım dertleşelim evdeyim ben. Bak böyle olmaz uzaktan uzağa gel anlat güzel kızım rahatlarsın ."
Gözümden düşen yaşları hızlıca silip kendimi toparlamaya çalıştım.
" Abla gidiyorum ben . Üzgünüm doğru dürüst veda edemedim sana hakkını helal et lütfen, başına bela oldum o kadar."
" O nasıl laf kızım duymayayım bir daha . Hem nereye gidiyorsun sen ? Belli ki bir derdin var kızım, bak yarın Selim de geliyor bana anlatmaya çekiniyorsan arkadaşın sayılır ona anlat, gençsiniz akıl verirsiniz birbirinize ."
Beynim donmuş ,konuşmayı, nefes almayı unutmuştum sanki . Ön koltuğun arkasına gözlerimi dikmiş sadece bir noktaya kitlenmiş bakıyordum. Neden diye sordum . Kendime dünyaya, Selim'e ...
" Berfu ! Kızım duyuyor musun ? Berfu iyi misin kızım?"
Gülsüm ablanın sesiyle kendime gelip kekeleyerek cevap verdim .
" Ben... ben iyiyim abla . Şimdi kapatmam lazım, görüşürüz abla ."
Cevabını beklemeden kapattım. Beynim o kadar sızlıyordu ki acıdan bayılacak gibi hissediyordum. Havalimanına geldiğimde taksiye parayı ödeyip inmiştim . Telefonu kırmamış ve ne yapması gerektiğini bilmeyen bir ben . Neden geliyordu ki ,neden şimdi, ben vazgeçmişken neden ? Dünya kal mı diyordu bana kal ve daha çok acı çek mi ? Yoksa kal ve bir kez daha dene mi ? Peki neyi denecektim, neden gittiğini bile bilmediğim ,beni neden istemediğini bile bilmediğim biri için birkez daha değer miydi ?
Yeniden ölmeye...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR TANESİ
De TodoBu bir kar tanesinin hikâyesi... Bu buluttan düşüp yok olacağını sandığı halde denize kavuşup yeniden hayat bulmanın hikâyesi. Bu Berfu ve Selim ' in değil , yok oluşun ucundayken yeniden ayağa kalkanların hikâyesi .