Sıkıcı

685 64 32
                                    


POV: Tsukiko

Shigaraki kaç saattir Bakugou denen velet ile konuşmaya çalışıyor ama nafile. Çocuk keçi kadar inatçı desem yalan olur. Bu keçidende inatçı çünkü. Hem o kadar bağırarak konuşuyor ki kulaklarımı sikti. Sinirleniyordum yavaştan. 

"SİZİN BOKTAN GRUBUNUZA KATILMAYACAĞIM!"

Evet artık baya sinirlenmiştim. Shigaraki ile göz teması kurup kendim konuşacağımı belirttim. Kendisi bir tepki vermemişti. Yani konuşmama kısacası izin vermişti. Bakugou'ya yaklaşıp sertçe konuşmaya başladım.

"Bak seni bücür. Bize katılır mısın diye sormuyoruz. Bize katıl diyoruz. 1. Kahraman olmak bu kadar çok istiyorsan ölmemeye çalış çünkü senki tek dokunuşta öldürebilirim. Anladın mı velet ama tabi ki de öbür ki hayatında da kahraman olabilirsin. Bunu kendin başkasına söylememiş miydin?"

Yüzündeki ifade korktuğunu ifade ediyordu. Biraz ileri mi gitmiştim acaba? Neyse çok umrumda değil zaten. Onun başkasına söylediği şeyi ben ona söyledim. Ne ekersen onu biçersin. Büyük ihtimal bende bir gün yaptıklarımın cezasını çekicem. Tabi ne zaman olur bilinmez. Bir gün varsın, bir gün yoksun. Ondan uzaklaştım ve az önce oturduğum sandalyeye geri oturdum. Uzun bir sessizlik olmuştu. Herkes Bakugou veletine bakıyordu. 

(Bu arada Bakugou'ya bir nefretim yok. Sadece kız bir villain. İyi davranması saçma olur.)

Aşağı yukarı bir dakika sonra Bakugou konuşmuştu.

"Size katılmayacağım."

Tahmin ettiğim gibi. Bu çocuğu hiç bir türlü ikna edemezdik ama bu sefer ki cevabı farklı vermişti. Bağırmamıştı. Kafası aşağı doğru eğikti. Yüzündeki ifade sarsıldığını gösteriyordu. Sanırım ona biraz sert davranmıştım. Zaten amacım da buydu gerçi. Shigaraki de burdan bir şey çıkmayacağını anlamış olucak ki herkesin odadan çıkmasını söyledi. Yani benim dışımda herkesi. Benide velete bakmam için görevlendirmişti. Herkes çıkmıştı. Sadece sandalyeye bağlı bir velet ve ben vardım. Yanımda getirdiğim kitabı elime aldım ve okumaya başladım. Daha birinci sayfayı bitiremeden çocuk konuşmuştu.

"Nerden biliyorsun?"

Sanırım çocukluk arkadaşına öyle bir şey dediğini nerden bildiğimi soruyordu. Kitabı okumaya devam ederek cevap verdim.

"Zihnini okuyarak senin düşüncelerine ve geçmişine baktım. Çok zor olmadı."

Ondan bir cevap alamamıştım. Kafamı kitaptan kaldırmadan ona göz ucuyla bakmıştım. Yine kafası eğikti. Nedense yaptıklarını hatırlayıp tekrardan pişman olmuş gibiydi. Aslında kendim onu analiz edicek olursam eskisine göre baya değişmişti. Yani eski zorba gibi değildi ama ne yazık ki bu yaptıklarını değiştirmezdi. Gerçi arkadaşı onu affetmişe benziyor. Bu kadar kafa yorucak bir şey kalmamış ortada. Bende neden bu kadar saçma sapan bir şey için düşünüyorum ki? Ne ara veletler beni ilgilendirmeye başladı? Bir iç çektim ve konuşmaya başladım.

"Bak velet, şu an yaptıklarına pişman olman hiç bir şeyi değiştirmeyecek ama o çocukluk arkadaşın seni affettiğine göre zaten ortada düşünülecek bir şey kalmamış. Eğer özür dilemeyeceksen daha fazla düşünüp pişman olma ama oraya tekrardan geri dönebilecek misin bilmiyorum bile. Bana sorarsan seni kurtarmaya gelicekler. Ben olmasam seni kurtarabilirler ama ben baya güçlüyüm bildiğin kadarıyla. Yani her şey bana bağlı ve evet egoist biriyim ama en azından senin gibi boş bir ego değil." 

Gözleri kocaman açılmıştı ve dişlerini sıkıyordu. Sinirlenmişe benziyordu. Gerçi sinirlenmekte haklıydı sinir bozucu bir tiptim. Eğer ben kendim ile karşılaşsaydım hemen oracıkta öldürürdüm. Neyse bu kadar konuşmak yeterdi. Yavaşça tekrardan kitabımı açmıştım ki bir anda patlama olmuştu. Bakugou'nun arkasında ki duvar kırılmıştı ve taş parçaları etrafa dağılmıştı. Tabi ki de yine o belalılar. Todoroki ve Midoriya. Bide Bakugou'yu ekle al işte tam olsun. Şu veletler sinirimi bozuyorlar. Öldürsem mi acaba? Of olmaz olmaz yazık şimdi. Yani şimdilik gerek yok. Sandalyeden yavaşça kalktım ve Bakugou'yu sandalyeden çıkarmaya çalışmalarını izledim. 

Evet sanırım biraz daha bekleyecektim...


(Valla kötü bölüm ama olsun attım gitti)

Dabi x OCHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin