Ay aslında burada bitirmeyecektim de, dedim her gün bölüm atıyorum zaten diğerine eklerim sahnenin devamını.
Bu bölüme de oy vermeyen ne biliyim...Medyayı dinlemeyi unutmayınnnnn!
•
Yaratıcı, her zaman sonsuz gücü elinde tutar ancak bazı zamanlarda bu gücünü insanlarla paylaşırdı. Onlar kendilerini en yenilmez hissettikleri zamanlarda da yeni bir darbe vurur, insanoğlu yerle bir olurdu. Bu yıkım genelde insanın kibrinden olurdu, nadiren de aşkından. Ben ne kibirliydim ne de aşıktım, ben yalnızca istediği hedeflere engebeli yollardan ulaşmaya çalışan bir attım. Satranç tahtasında sürekli zıplıyordum, bu kadar.Sabah olmak üzereydi, duştan çıkmış, yaralarımın üzerindeki ince sargı bezlerini yerinden çıkarmıştım. Su geçirmez jelatinler kullandığım için istediğim kadar suyun altında kalabiliyordum ama neredeyse iki saat kalmayı ben de beklememiştim. Bu yüzden kızarmış, buruşmuş, tertemiz olduğu için parlamış cildime bakmadan edemedim.
Bir kısmı boyalı açık kumral saçlarım vardı. Doğal hali kıvırcık olan bu saçları dalgalı hale gelmesi için ıslakken topluyordum. Bir süre sonra değişen saç yapımdan olsa gerek eskisi kadar kıvrılmamaya, hatta yer yer düzleşmeye bile başlamışlardı. Orantılı ama mükemmel olmayan bir yüzüm, her zaman normalden daha şiş olan göz kapaklarım, ruh gibi bakan çöl gözlerim, sağlıksız olduğu her halinden belli olacak kadar açık renkte derim vardı.
Daha fazla kendime bakamadım, bunun yerine öncesinde yatağa bıraktığım kıyafetleri üstüme geçirdim. Okula gitmeden önce uğraşmak istemediğim için bugün için beğendiğim haki gömleği üstüme geçirmiştim. Yumuşak dokusu beni mest edemeden önce de açık gri, diz kapakları yırtık bir jean beğenmiştim.
Kapı üç kez tıklandıktan hemen sonra yabancı bir ses odayı doldurdu. "Sahra Hanım." Kapı açılmadı, eğer önceden gelmişse duşta olduğumu anlayıp gitmiştir. Ona içeri gelmesini söylerken saçlarımı kurulamaya devam ediyordum. Kısa sürede kapı açıldığında çok iri olan bir adam kapıda bekliyordu, elinde bir poşetle.
"Doktorunuz değerlerinize bakmak için kan almamı istedi."
"Senden mi?" diye sordum doğruca. İster istemez kocaman olan ellerine bakınca buna izin vermeyeceğimi anlamıştım.
"Evet." Adamı umursamadan aynaya doğru döndüm. Şimdi omzumun üstünden ona bakıyordum ama o bana bakmamaya devam ediyordu. Sanki çıplağız, bu ne utanç!
"Bırak oraya, ben alırım kendi kanımı." Gözleri beni buldu, şaşırmıştı ancak büyütülecek bir şey değildi. Lastiği koluna bağla, damarı bul, deriyi temizle, iğneyi damara sapla, tüpü tak ve yeterli miktar alınca tüpü çıkar, iğneyi at. Kendi üzerimde o kadar çok deney yapmıştım ki patlata patlata damar bırakmamıştım bir zamanlar. Ancak şu an eskisinden çok çok daha iyi olduğumu biliyordum çünkü alışmış, öğrenmiş ve zaman zaman tüm tıbbi bilgilerimi kadavralar üzerinde tekrar etmiştim.
"Emin misiniz?" diye sordu adam ama ben tek kaşımı kaldırıp havluyu yatağa atınca emin oldu. O yüzden poşeti iki çekmeceden oluşan krem rengi komidinin üstüne bırakıp odadan çıktı. Ben de gömleğin kenarlarını kıvırmak yerine gömleği çıkararak yatağa oturdum. Lastiği sol koluma takıp yeterince sıktığımda kapı yeniden açılmış bulundu.
"Sahra. " dedi Mete. Uyumadığımı biliyordu, kendisi de uyumuyordu. Acaba uyuyamıyor muydu? Saçmalama Sahra, adam yatağa bile girmiyor ki. Uyumak istese uyur, kimse sen değil.
"Mete." Çoktan içeri girdiği için ima dolu bir el işareti yaptım. "Gel ya, seninmiş gibi kullan."
"Zaten benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAM (+18)
AcciónTeknolojiye hakim, kendini sürekli klonlayan genç bir adam... Karşısında ise onu öldürmekten alsa bıkmayan zeki bir kadın... Günün birinde farklı koşullarda da olsa aynı silahı tutmak zorunda kalsalar, en fazla ne olurdu ki? • *RAM: İtaat etmek, b...