Hala şaşkınlıktan olduğum yerde heykel gibi duruyordum. O buraya nasıl geldi niye geldi, Bu çocuğun amacı ne diye kendi kendime sorgulayıp duruyordum.
Düşünceler ve soru işaretleri kafamda fink atarken Özgür daha sert bir şekilde cama tekrardan vurdu. Bu ani ses beni düşüncelerimden ayırdı ve olduğum yerde sıçramama sebep oldu.
Hemen kendime gelip pencereyi açtım daha doğrusu açmaya çalıştım. Hayatımda hiç bir pencereyi açmak için bu kadar zorlanmamıştım. E ne de olsa burası bir hastanenin psikolojik sorunlular katıydı. Ve ben de intihar girişiminde bulunmuş bir kızdım. Pencerelerin bu kadar zorlu olması anormal bir durum değildi yani.
En sonunda pencereyi açabildim ve açtığım gibi Özgür'ün "sonunda açabildin ufaklık." demesi bir oldu. Ben söylediğine aldırmadan zar zor açtığım pencereyi yine zar zor kapattım.
Ardından arkamı döndüm ve Özgür'ü gayet rahat bir biçimde odamda duran beyaz deri kaplı koltukta otururken buldum.
Yok yok ben hayal falan görüyordum herhalde. Özgür hastaneye gelmiş de -hem de pencereden hala nasıl ordan geldiğini de anlamış değilim- beni ziyaret ediyor.
Şaşkın şaşkın ona bakmaya devam ettim ve en sonunda bu sessizliğe dayanamayarak "ne işin var senin burda" diye sorabildim. Sonuçta beyefendi bir gün parkta arkadaş canlısı olup ertesi gün de düşmanca tavırlar sergilemiş biriydi. Şaşırmam gayet doğaldı bence.
Özgür yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirip " Obama'yı mı bekliyordun yoksa. Ama boşuna bekleme ben kendileriyle bizzat görüştüm işlerinin çok yoğun olduğunu ve malesef gelemeyeceklerini bildirmek için beni gönderdi. O yüzden burdayım leydim." dedi.
Bu şimdi bir de benimle dalga mı geçiyordu yani. Allahım sen sabır ver. Özgür suratıma o insanı gıcık eden alaycılığıyla bakarken dayanamayıp
" Sayın Obama'nın pencereden birini göndereceğini bilseydim kapının önüne değil de pencerenin önüne kırmızı halı sererdim. " dedim.
Hala neden pencereden geldiğini merak ediyordum. Hayır kendini noel baba falan sanıyor diyeceğim ama... Aslında düşündüm de ben en çok buraya neden geldiğini merak ediyordum.
Sonunda düşüncelerimden arınıp " neden burdasın, nasıl geldin ve neden bana böyle kırk yıllık arkadaşız da beni hastanede ziyarete gelmiş gibi davranıyorsun?" Diye sıraladım aklımdaki soruları.
Özgür bir an affaladı benim bu soru yağmuruma ama sonra o alaycı bakış yerine geçip "5N 1k soruların bittiyse eğer bir nefes al. Ve istediğim sorudan başlayabilir miyim hocam?" dedi. Amacı beni sinir etmekse şu an amacına ulaşmıştı.
Ben hala cevap beklerken ellerimi göğsümde birleştirmiş ve sinirden ayağımın birini sallayıp duruyordum.
Madem alaya alıyordu ben de alırdım.
" İstediğinden başlayabilirsin." dedim tek kaşım havada.
Bu sefer biraz ciddileşti ama o alay hala gözlerindeydi. "Pekala. Öncelikle yangın merdivenlerini kullandım sonrasında da tırmandım." dedi. Bir an kafamı çevirip camdan baktım ve yangın merdivenini gördüm ama ordan buraya kadarki yolu nasıl tırmanarak geldi diye düşünürken Özgür'e döndüm ve daha önce yapmadığım bir şeyi yaptım.
Özgür'ü dikkatlice inceledim. Kestane renginde koyu kahve saçları , buz mavisi gözleri, hafif buğday olan ten rengi. hoş çocuktu gerçekten. Ayrıca yaşıtlarına göre daha yapılıydı ve de kaslıydı. Özellikle kol kasları. Kesinlikle bir sporla ilgileniyordu derken aklıma birden onu daha önceden bizim gittiğimiz spor salonunda gördüğümü hatırladım. Sonra bir an boş bulunup düşüncelerimi sesli hale getirerek " sen de spor salonundansın değil mi, seni birkaç kez gördüğümü hatırlıyorum." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRDAP'IN SONU
Teen FictionSana gitme demeyeceğim, Üşüyorsan ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar; Yanımda kal... Ö.ASAF