6 | ölmüş mü?

1.6K 196 380
                                    


şöyle biraz oy ve yorum gelse mutlu olurmuşum🤭❤️❤️


"yoongi'ye geri veriyorsun bunu hoseok, sevgilinin arabasını kabul edecek değilsin." babam sert sesiyle konuşurken ben telefondan taehyung ile mesajlaşmaya devam ediyordum, jimin ile kahve içecektik ve jimin'in haberi yoktu ama taehyung da gelecekti. jeongguk'a ulaşabileceği bir bağlantı bulmak çok heyecanlandırmıştı, tonlarca kez uyarmıştım, yoongi'nin bana yaptıklarını görüyordu ve jeongguk da onun yetiştirdiği bir çocuktu.

ama tae öyle kör olmuştu ki, jeongguk'un bir kediye mama verdiğini gördüğü için dünyanın en iyi insanı ilan etmişti onu. acı çekmeden akıllanmayacaktı belli ki.

"şu telefondan kaldır başını ve bana bak hoseok! karşında arkadaşın yok senin." babam tahmin ettiğim üzere sinirlenmişti. bir iddia üzerine araba sahibi olmamı açıklayamayacağım için yoongi'nin aldığını söylemiştim ama bunu da kabul etmemişti. biz zenginken değerli hediyeler alan ya da benim aldığım sevgililerim olmuştu ama paramız elimizden gidince fazla gurur sahibi mi olmuştu babam? anlayamıyordum.

"bu hediyeyi geri veremeyeceğimi biliyorsun baba, bu yüzden boşa yorma kendini. okula giderken zorlanmamı istemediği için aldı." ne güzel yalan söylüyordum öyle, kendim bile inanacaktım neredeyse.

babamın gözlerinden geçen hüznü gördüm ama hala anlayamıyordum, eskiden olmayan gururu neden şimdi devreye girmişti? benim adıma mutlu olması gerekmiyor muydu?

telefonuma son bir bakış attığımda buluşma saatimizin yaklaştığını gördüm, yol üstünden taehyung'u da alacaktım, şimdi çıksam iyi olurdu.

babama ayıp olmasın diye dışarı çıkacağımın haberini verdim. "ben çıkıyorum, tae ile buluşacağım."

***

arabayı park ettikten sonra tae ile birlikte arabadan çıktık. yaklaşık üç gün önce arabayı namjoon getirmişti, son derece mutsuzdu ama nedense bu mutsuzluğundan keyif almıştım. böyle salak salak iddialara girerlerse sonucu da böyle olurdu işte.

yoongi'den ilginç bir şekilde ses çıkmıyordu, namjoon sormamama rağmen işlerinin yoğunluğundan bahsetmişti, 'bana ne?' diye bağırasım gelmişti ama tutmuştum kendimi. resmen ondan uzak kaldığım her dakika vücudumdaki stres miktarı azalıyordu, hafiflemiş hissediyordum.

"jimin'e kendimi sevdirmem lazım, tüyo versene bana." tae'nin tatlı tatlı sözlerine gülümsedim ve köpeğe benzeyen saçlarını karıştırdım.

"seni sevmeyecek bir insan tanımıyorum, aşırı tatlış bir şeysin zaten."

"öyle miyim gerçekten?" sorusuna karşın kafamı salladım, onayladığımı görünce kocaman gülümsedi ve sarıldı. yapışık bir şekilde jimin ile anlaştığımız kafeye girdik. sağ çapraz masada oturan jimin'i görünce tae'nin kolundan tutarak oraya doğru sürükledim.

masaya yaklaşınca jimin gülümseyerek ayağa kalktı. önce jimin'e sarıldım, ardından ayrılıp taehyung'u tanıttım.

küçük bir tanışma faslı yaşadılar ve sonunda masaya oturduk. jimin çoktan kendi için kahve almıştı, garsonu çağırıp tae'ye limonata, kendime bir kahve söyledim, tae kahve içince anksiyetesi azdığı için çok nadir içerdi.

"demek aynı sınıftasınız, ah, üniversite ortamı güzel olmalı." sonra aklına bir şey gelmiş gibi devam etti. "gerçi jeongguk pek hoşlanmıyor ama yoongi hyung zorluyor."

taehyung, jeongguk'un adını duyar duymaz sandalyesinde dikeldi. "peki nelerden hoşlanıyor jeongguk? ya da hoşlandığı biri var mı? bir arkadaşım var da, o yüzden soruyorum."

price on my head | sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin