duvar öpücüğü

1.7K 183 118
                                    

hiçbir zaman inanmamıştım.

bir erkeğin bir erkeğe ilgi duyması delilikti.

lacivert, daha dün yeni boyanmış saçlarıma aynadan şekil verdiğimde gözlerim boy aynasında kendime kaydı. siyah bir eşofman, salaş siyah bir hoodie ve jenim sports sponsorluğuna sahip bir saç bandana.

fazla mı uğraşıyordum veya çok fazla mı kasmıştım?

kafamı iki yana salladım. bunların hiçbirisi bana yardımcı olan düşünceler değildi. bana yardımcı olacak şey tam olarak haechan'ın attığı konumdu.

nasıl yaptığını tam olarak bilmiyordum ancak tahmin edebiliyordum. hae büyük ihtimalle de omegleden taeyong'un kişisel verilerine erişmişti. sonrası ise hacker geçmişine bağlıydı; aşırı derecede zeki birisiydi. tabi ben bunu itiraf etmek yerine ona sataşmayı tercih ediyordum.

ki bu sataşmam haechan mark ile tanışınca bunaltıcı bir şekilde artmıştı.

kardeşim mark ile tanışıncaya dek homofobim olduğunun farkında değildim. erkekleri görünce ilgi duymazdım, aksine bana iltifat eden erkeklerden hızlıca uzaklaşırdım. iğrenç görürdüm bunu. ne zaman içimi kemiren his ortaya çıksa onu susturmak için kendine bir kız ayarlardım. böylece hiç olmadığım kadar kızla çevrelenirdi etrafım. boş durduğum gün yoktu. ne zaman o his gelse her dakika, her saniye, bir kızla ilişki yaşardım ve bundan zevk almaya çalışırdım.

spor ayakkabılarımın bağcıklarını sıktım. konum birkaç sokak ötedeki tenha bir yeri gösteriyordu.

yuta ile burda mı buluşmuş muydu?

neden buna taktığım ise merak konusuydu. onunla arkadaş bile değildim ve özel anılar paylaşmamıştım.

paylaşmamıştım, sanırım.

kibirliliğim yüzünden ona el işi verip zirvesinde bıraktığımı var saymazsak.

ki bu bence değerli bir anı sayılmazdı. aksine taeyong'un bana nefret duymasına ve bana hiç bilmediğim küfürler etmesine neden olmuştum.

evet ama o gün neden ona yardım etmiştim?

daha da derin ve karmaşığı, neden onu öpmek istemiştim?

konıma vardığımda dudaklarımı araladım.

yan takılmış siyah bir cap, şapkasıyla uyumlu gotik kombini ve sırtında alevli kaykayı; ve dizine kadar çekilmiş alevli çorapları. grafiti yapılmış büyük bir duvar, elinde fosforlu boya spreyi ve parmaklarındaki metal kuru kafa yüzük. tarzı karşısında dudaklarım uçuklamıştı.

dudaklarımı ıslattığımda konuşmak için hazırdım. "sprey boyaların güzelmiş."

spreyin sesi kesildiğinde bana dönmesiyle yutkunmadan edemedim.

dumanlı göz makyajı koyu iri gözlerini daha güzel göstermişti.

ifadesiz yüzümü korumaya özen gösterdiğimde taeyong bana yamuk bir şekilde gülümsüyordu. sonradan silinmiş ve yerini buz gibi bir ifade almıştı.

cevap vermediğinde devam ettim. "ne çiziyorsun?"

yeşil sprey boyasını çalkalayıp tekrar duvarla buluşturdu. upuzun ve kalın bir çizgi yaptığında hâlâ bana odaklanmasını bekliyordum.

hiç oralı değildi.

ellerini bir süre izledikten sonra sabrım kalmamıştı.

"bugün biriyle buluştun mu? benden yaklaşık birkaç santim kısa biri. saçları turuncu. omegleden mi tanıştınız?"

kaşları havalandı. ardından yavaşça indi, boyamasına devam etti.

"dev mi çiziyorsun?"

tekrar sprey sesi.

"konuşmuyor muyuz?"

bir sprey sesi daha. aramızdaki boşluk gitgide açılıyordu.

fazla gücüme gitmişti.

dişlerimi gıcırdatmaya başladığımda içimde yanan bir şey hissettim. görmezden geliniyordum. buna katlanamazdım.

sprey boyasını tutan sağ elini kavrayıp duvara yasladığımda sprey tiz bir sesle yeri boyladı. yeri boylayan sprey yeri yeşile boyarken taeyong ise benimle duvar arasında kalmıştı.

ona bu denli yakından bakmamıştım.

gözlerinin içinde yanan bir volkan vardı.

gözleri o kadar güzeldi ki ben bunu şimdi fark ediyordum. aslında her bir detayını şimdi fark ediyordum. boynundaki asil gül dövmesinin detaylarını, yüzündeki piercingleri ve teninin güzelliğini. bakışlarındaki anlamı ve uzun kirpiklerini.

ne diyeceğimi bilemediğim gibi o da konuşmadı. olduğumuz konumdan dolayı nefeslerimiz birbirine çarpıyordu ve gözlerimiz bir an bile teması kesmemişti. büyülenmiştik; aynı sihrin kurbanı olmuştuk.

sonra dudaklarımızı sertçe birleştirdim.

yabancı bir histi; apayrı bir keşif ve deneyimdi. dudakları yumuşak ve bir o kadar acıydı, evet günahın tadıydı bu. bir erkeğin sınırı, geçmemesi gereken o kırmızı çizgisi.

dudaklarıyla bana cevap vermiyordu. duvara yaslı bedeni ise kıpırdamıyordu ancak beni de ittirmemişti.

dudaklarımı ondan yavaşça ayırdığımda gözlerine bakamadım. utanç değildi, dediğim gibi sınırımı geçmiştim. her şey için çok geçti. bundan sonra ne olacaksa hepsi benim sorumluluğumdaydı.

taeyong ne bir şey söyledi ne de kılını kıpırdattı. sadece dudakları onları öptüğümdeki gibi aralı ve ifadesiz duruyordu.

sonra yaptığımın farkına vardım. "özür dilerim. ben sadece anın verdiği..."

sonra dudağımda sıcak bir ıslaklık hissettim.

burunlarımız birbirine çarpıştığında dudağımın adeta vakumlandığına şahit oldum. dudaklarımda gezen diliyle erekte olmama ramak kalmıştı. dilini ustaca kullanışının yanı sıra benim de ondan farkım yoktu.

dillerimiz kombine olduğunda ağzımın içini keşfetmeye başladı. duvara yasladığım bedenini daha da sıkıştırırken dudaklarıma boğuk ve tahrik edici bir inleme vermişti.

ellerimle iki bacağını kavramış ve onu kucağıma almıştım. dudaklarımız bir saniyeliğine bile ayrılmamış ve dillerimiz dominantlık savaşına girmişti. ıslak sesler duvarlara çarpıp büyüdükçe daha dağınık ve kirli bir biçimde öpüşüyorduk. eli kapüşonumdan içeri girmiş ve tenimi okşamaya başlamıştı. bense onu gittikçe duvarla aramda sıkıştırıyor, sertleşmiş olan üyeliğini hissediyordum.

sonra nefes nefese ayrıldık. derin nefesler alırken cehennemin kapıları çoktan aralanmıştı.

taeyong elimi kavrayıp yanan gözlerini bana sabitlediğinde söyledi. "evime gidelim."

_______

🙏🏻 sükür yazabildim 💀🔫

omegle // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin