Yorum ve oy sayısı böyle az oldukça bölümler geç gelmeye devam edecek.
Uzun yazmaya çalıştım, iyi okumalar...
“Nilüfer?”
“Evet?”
“Ondan hoşlanıyorsun değil mi?”
Bir anlık kalp sıkışması...
“Tahmin bile edemezsin”
O konuşmadan sonra tek kelime etmemiştik. Biraz daha göz yaşı döktükten sonra yorgun düşüp uyumuştum zaten.
İçimde tarifi bilinmez bir sıkıntıyla kalktım. Sabah olmuştu, teknenin minik penceresinden bir tutam güneş ışığı odaya giriyordu. Telefona baktığımda saatin neredeyse dokuz olduğunu ve Çağatay'dan bir, Hayat ile Barış'tansa üçer tane cevapsız çağrı olduğunu fark ettim. Büyük ihtimalle bana ulaşamayınca çifte randevuda olduğumuzu bildiklerinden Bora'yı aramışlardır. Bir dakika... Saat dokuza geliyordu. Tunçların şimdiye kadar yardım çağırmaları gerekmez miydi?
Başımı, beni son derece rahatsız eden yastıktan kaldırdıktan sonra Esila'nın boş ve düzeltilmiş yatağıyla karşılaştım. Nerelerdeydi bu kız? Bir anlığına onu neden merak ettiğimi sordum kendime. Sonra yanağıma hafif bir tokat attım, geçti. Hala ondan nefret ediyorum, sorun yok.
Odanın kapısını açarak dışarı çıktım. Sonuçta nesnelerin içinden geçme gibi bir özelliğim yok. Bir kaç basamaktan oluşan merdiveni tırmandıktan sonra bizimkilerin yanına ulaşmıştım. Tunç kızgın bir şekilde telefonla konuşuyordu. Yani telefondaki kişiyle. Henüz delirmedi sakin olun. Bora ve Esila da uykulu gözlerle denizi izliyorlardı. İnşallah uyku sersemliğiyle denize düşersin de sarılmaya çalıştığın yılan seni sokar. Sabah sabah yine zehir gibiyim.
Tunç sonunda telefonundan ayrılıp bana döndü. Keyfi yerine gelmiş görünüyordu.
"Günaydın güzelim, iyi uyudun mu?" Bu muhteşem soru üzerine göz ucumla Esila'ya baktım.
"Harika diyemem ama sen beni boşver şimdi. Yardım çağırabildin mi?"
"Evet evet hallettim" dedi neşeyle. "Hazırlan, 15- 20 dakikaya gelirlermiş."
"Güzel, odadayım o zaman"
"Tamam canım"
Az önce tırmandığım merdivenlerden geri inip odaya girdim. Hani şu çocuk parklarında olan merdivenler. Tunç'un geceyi geçirmem için verdiği eşofmanlardan kurtulup randevuya gelirken giydiğim elbiseyi üzerime geçirdim. Saçlarıma ve makyajıma dünkü kadar önem vermedim ama yine de elbiseye yakışacak düzeyde bir şeyler yaptım tabi.
Esila'nın toplanmış yatağına bakınca aklıma dün geceki dertleşmemiz geldi. Sevmeyebilirdim fakat onun için gerçekten çok üzülmüştüm. Bu arada hatırlamak istemesem de Bora'yı sevdiğimi itiraf etmiştim ve yavaş yavaş kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Bunu zaten biliyordu ama kendi ağzımla söylemek... Garipti.
Yine de birbirimize içimizi dökmemiz, artık onu seveceğim ya da artık düşman olmayacağız anlamına gelmiyordu. Kesinlikle ondan nefret ediyordum ve kesinlikle düşmandık.
Artık yukarı çıkmam gerektiğini düşünüp merdivenleri tekrar tırmandım. Tunç beni görünce gülümseyerek elime çay bardağını tutuşturdu ve omuzlarıma bir battaniye bıraktı.
"Şimdi gelirler. Seni buradan çıkaracağım merak etme" diyerek güldü.
"Aslında o kadar da kötü değildi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayrı Dünyaların Yaratıklarıyız
RomanceHerkes lisede arkadaşlarıyla aynı evde kalmak ister. Ama benimkiler arkadaş değil fantastik dizi kuşağı sanki. Bir vampir, bir kurt adam, bir zombi, bir cadı, bir hayalet Ve sıradan, sıpsıradan olan ben. "Onu sevmemem gerektiğini biliyorum. O ve ben...