Bölüm silindi baştan yüklüyorum :( Yaptığınız yorumlar da gitti :(
Neyse artık iyi okumalar :)
"İğrenç servis yolculuğu" etabını bitirmiş, "lanet olası okul" adlı yeni levele geçmiştik. Sefkilimi koluma taktım ve servisten inmek için kapıya doğru yürüdüm. Evet sefkilim kulaklığım oluyor. Evet ciddi düşünüyoruz.
Tam inerken uyuyakalmış olan Barış'ı fark ettim. Hayat kolundan tutmuş 7.5 şiddetinde sallıyordu zavallı zombimi. Sonunda kafasına sağlam bir tane geçirmesiyle Barış'ın uyanması bir oldu. Mavi gözlerini kırpıştırarak açtı ve dağılmış siyah saçlarını eliyle düzeltip sevgilisine ters ters bakmaya başladı. Ki bence bu görüntüsü çok komik ve şekerdi, Hayat da benimle aynı fikirde olacak ki aynı anda kıkırdamaya başladık.
Benim hayalet arkadaşım o kadar neşeli biriydi ki gülerken Barış'ınkinden biraz daha açık ton olan mavi gözlerinin içi parlıyor, sizi kucaklayıveriyordu.
O sırada şoför kornanın anasını ağlattı ve "insenize olum" bakışlarını bize gönderdi. Şoförden çektiğim bakışlarımı serviste gezdirdim, herkes inmiş. Napalım bizde otuz iki yerimizden pıçaklanıp ormana atılmamak için üç buçuk ata ata indik.
----------------
Her gün olduğu gibi yeşil boyalı, sabahın köründe gelmek zorunda kaldığım büyük okula nefretle baktım. Aslında okuldan nefret etmemi gerektirecek bir şey yoktu. Derslerim iyiydi, öğretmenler beni severdi, ev arkadaşlarımla aynı sınıftaydım falan filan... Ama tipik öğrenci psikolojisi işte, okuldan nefret et!
5'imiz beraber sınıfımıza çıktık. Derin cadısı yüzündeki badanayı tazelemek için defolup gitmişti. Hayır yani, daha bişey yemedin içmedin ne bu makyaj tazeleme merakı? Servisin camına dudaklarını mı sürdün naptın? Yine beni ilgilendirmeyen bir konu...
Sınıfta en arkaya, cam kenarına oturmak istedim. Herkesin belirli bir yeri olmaması çok güzeldi. Benim önüme Çağatay ve Bora, onların önüne de mavi gözlü favori çiftim oturmuşlardı.
İlk dört ders bir şekilde bitmiş öğle arasına girmiştik. "Acıktım, hadi kantine" dedi Çağatay ciddi bir şekilde. Diğerleri de başlarıyla onayladılar.
"Siz gidin, son derse kadar vermem gereken bir ödev var, bitirip gelirim" dedim. Bora da tatlı tatlı bakıp
"O zaman ben de yan sınıfta takılayım biraz, hayranlarım özlemiştir. Ödevin bitince seslen beraber gidelim kızılım" diye öneride bulundu.
Bora! Beni! Yalnız! Bırakmak! İstememişti! Sadece arkadaşça bir öneri olduğunu tabiki biliyordum ama azıcık da olsa sevinip heyecanlanma hakkım vardı değil mi? Kızılım demesine zaten alışıktım ama bu çok hoştu. Önerisini kabul ederken kızaran yanaklarımın beni ele vermemesi için dua ettim. Diğerleriyse "Kesin hayranların özlemiştir" diye dalga geçmekle meşgul oldukları için beni ve kırmızı yanaklarımı fark etmemişlerdi. Şükür!
Beraber sınıftan çıkarken bana el salladılar. Onların da gitmesiyle sınıfta tek başıma kalmıştım. Ödevimi yazmıştım zaten, sadece fotoğrafları kesip yapıştırmak kalmıştı. Lisede ödev vermek de nedir zalım coğrafyacı? Bırak çocuklar gençliklerini yaşasın dimi?
Ödevim iklimlerle ilgiliydi. Konuyla alakalı resimleri dosyamdan, makas ve yapıştırıcıyı da kalem kutumdan çıkarıp sırama koydum. Bir yandan fotoğrafları kesip kartona yapıştırıyor, bir yandan malca şarkı mırıldanıyor, bir yandan da kan emici odunu düşünüp sebepsizce sırıtıyordum.
Yeni açılmış uhu kokusuyla kafayı bulurken makası bir güzel elime saplamıştım. Ağzımdan minik bir çığlık çıkmasıyla Bora'nın yanımda bitmesi bir oldu. Korku dolu açık kahverengi gözleriyle öylece yüzüme bakıyordu. Bakışları yavaş yavaş aşağıya kaydı ve acıyla tuttuğum elimi gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayrı Dünyaların Yaratıklarıyız
RomanceHerkes lisede arkadaşlarıyla aynı evde kalmak ister. Ama benimkiler arkadaş değil fantastik dizi kuşağı sanki. Bir vampir, bir kurt adam, bir zombi, bir cadı, bir hayalet Ve sıradan, sıpsıradan olan ben. "Onu sevmemem gerektiğini biliyorum. O ve ben...