Yeniden merhaba, tatlı olduğunu düşündüğüm bir bölümle karşınızdayım. Bu aralar depresyonda mıyım neyim, fena hissediyorum. Yataktan çıkamadım tüm gün. Bir okuyup üfleyin de geçsin. Neyse işte ben de kendimi bölüm yazmaya verdim. İyi okumalar... Oy, yorum bir şey bırakın çıkarken ^_^
Gördüğüm manzaranın pek de iç açıcı olduğunu söyleyemezdim. Bora'nın oturduğu tekli koltuğa sevgilisine yapışmış şekilde oturmaya çalışan Esila. Birbirlerine dünyada kalmış son iki kişi gibi baktıklarından geldiğimi fark edememiş olacaklar ki Çağatay'ın hafifçe öksürmesiyle bana döndüler.
"Fena gözükmüyor." dedi Bora neşeyle.
Çağatay da özür dilercesine "Bilirsin, ben hiç anlamıyorum bu işlerden." dedi.
"Rengi sana gitmemiş sanki."
Ne hakkında konuştuklarına dair bir fikrim yoktu. Ta ki Esila üstümdeki mor elbiseyi işaret ederek "Barış'a katılıyorum." diyene kadar.
Sahi, alışverişteydik. Erkeklere takım elbise almıştık, şimdi de bize elbise bakıyorduk. Esila ne zaman gelmişti, bilmiyordum. Orda ne işi var, bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa o da tüm hevesimin kaçtığıydı. Sinirle kabine dönerken arkamdan "Kime trip atıyor bu?" tarzında fısıltılar duyuyordum.
Benim geldiğimi anlayan Derin kabinden çıkıp bizimkilerin yanına ilerledi. Siyah, uzun, ince askılı bir elbise giymişti. Az da olsa sırt dekoltesi vardı ve bence bu mağazada giyebileceği hiçbir elbise ona bu kadar yakışmayacaktı. Kabinde pembe bir elbise denerken çocukların övgü dolu sözlerini duyuyordum. Derin geri dönmeyince onun da beğendiğini ve alacağını düşündük. Böylece Hayat tekrar dışarı çıktı.
Dikkatimi konuşmalara verip onları iyice duymaya çalıştım. Genel olarak beğendiklerini anlamıştım ama Barış'tan itiraz dolu sözler geliyordu. Belki de elbiseyi kısa bulmuştur diye düşündüm, ama biliyordum ki benim tanıdığım Hayat o elbiseyi beğendiyse alırdı. Biraz daha kabinde bekledikten sonra Hayat'ın cıvıldayan sesini duydum. "Gelebilirsin Nilüfer, ben bunu alıyorum."
Kabinde kalmak istiyordum. Burası güvenli, rahat ve Esila'dan uzaktı. Ama aynı zamanda şu işi halledip eve gitmek ve kulaklığımla yakın temasa geçmek de istiyordum. Zaten denemek için başka elbise seçmemiştim. Ya bunu beğenirlerdi ya da dolabımdan bir şeyler giyerdim. Son kez aynada kendime baktım.
"Kızım var ya, senden bir halt olmaz."
"Allah razı olsun iç ses ya."
"Ne demek canım, hadi öperler..."
Kollarımı kavuşturup sıkıntıyla iç çektiğimde Çağatay'ın sesini duydum. "Hadi Nilüfer, gelmiyor musun?"
Bu da Ceren'i göreceği için midir nedir bir değişik oldu. Hayır sanki ben şimdi çıksam hemen haftaya olacak olan partiye gideceğiz. Neyse belki de çok beklettim diye düşünüp yavaşça kabinden çıktım ve bizimkilerin karşısına geçtim.
"Cidden mi? Pembe mi?"
"Nesi varmış pembenin Barış ya?"
"Ne bileyim kızım, kızılsın falan ya. Gitmemiş işte. Gerçi siz daha iyi bilirsiniz."
Bu sırada Esila ayağa kalktı. "Bu fena değil ama..." dedi ve eline yeşil bir elbise aldı. "... bu rengin sana yakışacağına eminim. İyi ki çağırmışsın beni Bora'cım, alışverişte stil sahibi birinin olması şart tabi."
-----------------------
Esila'nın verdiği elbiseyi denemiştim ve herkes beğenmişti. Seçimi o yaptığı için almakta gönülsüz olsam da, içten içe elbisenin bana yakıştığını düşünüyordum. Tabi bana laf sokmasını unutmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayrı Dünyaların Yaratıklarıyız
RomanceHerkes lisede arkadaşlarıyla aynı evde kalmak ister. Ama benimkiler arkadaş değil fantastik dizi kuşağı sanki. Bir vampir, bir kurt adam, bir zombi, bir cadı, bir hayalet Ve sıradan, sıpsıradan olan ben. "Onu sevmemem gerektiğini biliyorum. O ve ben...