Koşuyor Paul Lennon hiç bilmezliğe. Sanki altında lavlar var gibi yanıyor çıplak ayakları. Güneş kumral tenini yakıyor. Ama garip.. Her yer sanki gece yarısı gibi karanlık. Koşuyor Lennon.. Sonra arkasında tuhaf bir fısıltı duyuyor.
"Benden kaçamazsın!"
Lennon arkasına döndüğünde boynuzları göklere uzanan kızıl gözlü, gölge gibi karanlık bir boğanın ona doğru koştuğunu görüyor.
Daha da hızlı koşuyor Lennon. Arkasına bakmadan konuşmaya çalışıyor onunla.
"Kimsin sen?"
Arkasındaki boğanın nefesini ensesinde hissediyor Lennon.
"Benden kaçamazsın!"
Lennon yine koşuyor. Kurtulmak için umudunu kaybediyor. Ölümü yüreğinin derinlerinde hissediyor. Tam durmaya karar verdiği sırada göklerden bir ses geliyor.
"Pes etme. Yardım et!"
Lennon gökyüzüne baktığında geçtiği yerleri aydınlatan dev masmavi bir kuşun yanına geldiğini görüyor. Göz alıcı aydınlık.. Tekrar aynı sesi duyuyor.
"Pes etme. Yardım et!"
Lennon arkasını döndüğünde boğa ve kuşun ölümüne kavgasını görüyor. Kavga ettikleri yerin bir yanı zifiri karanlıkken, diğer yanı cennet gibi aydınlık. Sanki aydınlıkla karanlık savaşıyor. Ölümle yaşam... İyilikle kötülük... Melekle şeytan...
Onlar savaşırken daha önce farketmediği bir şeyi farkediyor Lennon. Uçurumun kenarında. Bir adım daha atarsa düşecek. Aşağı bakıyor. İnanılmaz derecede çok insan var aşağıda. Sanki gelmiş ve gelecek bütün insanlık ona bakıyor. Her yer insan dolu. Herkes ondan yardım dilenir gibi bağırışıyor. Ardından kuşun söyledikleri geliyor aklına.
"Pes etme. Yardım et!"
Lennon ne olduğunu anlamaya çalışırken arkadan bir darbe alıyor ve aşağı doğru hızla düşüyor. Ölümle burun buruna.. Ne yapacağını düşünüyor. Var mı bir çaresi? Hayır.. Lennon öleceğini biliyor. Bir kaç saniye sonra hiç bilmediği bir yerde metrelerce yüksekten yere çakılacak. Lennon'ın gözleri yanıyor, fakat ağlamaya vakit bulamadan aşağıda gördüğü bir şey şok ediyor onu. Yere düşmeye metreler kala yardım isteyen insanlar arasında mavi gözlü, kahverengi önden arkaya doğru dalgalı saçlı bir adam görüyor.
"Yardım et Paul. Yardım et!" diye bağırıyor ona. Her sabah yüzünü yıkayıp, saçlarını düzelttiğinde aynada gördüğü adam ona sesleniyor.
***
Lennon gözlerini açmıştı. Her yerinden ter damlıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı ama kolunu kaldıramayacak kadar halsizdi. Başı dönüyordu. Midesi bulanıyordu. Başı ağrıyordu.
Bağırmaya çalıştı ama sesi çıkmıyordu. Gözlerini tamamen açıp kendine geldiğinde kolunda bir serum bağlı olduğunu gördü. Hastanedeydi. Neden? Hatırlamaya çalıştı.
Ben Paul Lennon. 33 yaşındayım. Stanford üniversitesinde dinler tarihi profesörüyüm. Ama neden buradayım? Neden?
Lennon böyle düşünürken hastane odasının kapısı açıldı. İçeriye beyaz, gür saçlı bir doktor ve sarı saçlı, uzun, zarif bir hemşire girdi.
"Hoşgeldiniz Bay Lennon. İyi misiniz?" Konuşan doktordu. Doktorun teni oldukça soluktu. Kahverengi gözlerinin etrafı beyazdan çok sarıya yakındı. Bir ışığı gözüne sokuyordu Lennon'ın. Bu durum Lennon'ın sinirlerini bozmuştu.
"Başım.. Başım çok ağrıyor. Neredeyim ben?"
"Hastanedesiniz Bay Lennon." Böyle söylerken bembeyaz dişleriyle sırıtmıştı.
"Neden? Hatırlamıyorum. Hangi hastanedeyim."
"Stanford Hastanesi'ndesiniz Bay Lennon."
Lennon doğrulmaya çalıştı. Bunu gören hemşire elini Lennon'ın göğsüne koydu. Lennon'ın canı çok acımıştı. Göğsü alev almış gibi yanıyordu. Hatta gözlerinden yaş gelmesin diye gözlerini sıkıca yumdu.
"Çok üzgünüm Bay Lennon. Yerinizden kalkmamalısınız." Konuşan bu sefer hemşireydi. Hemşirenin gözleri hakkında "yeşilin bir göz için olabilecek en açık tonu" olduğunu düşünmüştü Lennon. Yüz hatları oldukça belirgindi. Lennon hemşireden etkilenmiş olsa da üzerindeki şoku anlayabilmiş değildi.
"Lanet olsun neyim var?" diye bağırdı Lennon. Gözlerinde gördüğü kabusun etkisi görülüyordu. "Pes etme. Yardım et!" Ne demek bu?
"Ne oldu bana?" diye bağırdı.
Lennon endişeli bir hal takınmıştı. Hatırlamıyordu. Bağırmasıyla kafasının içinde depremler olması bir oldu. Feci şekilde ağrıyordu. Elini başına götürdüğünde hasar gören tek yerinin göğsü olmadığını anladı. Başının tamamı sargı beziyle sarılmıştı. "Lanet olsun neyim var?"
"Bay Lennon dinlenmeniz gerek. Daha sonra, daha uygun bir zamanda açıklarız size neler olduğunu."
"Bakın bayan.. Başıma ne geldiği hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Sanırım öğrenmeye hakkım var."
"Siz dinlenin Bay Lennon. Buna ihtiyacınız var." Doktor çıkmıştı. Hemşire ona gülümsedi.
"Şimdi size bir yatıştırıcı yapacağım Bay Lennon. Bu ağrılarınızı hafifletir ve daha rahat uyumanıza yardımcı olur."
Hemşire şırıngayı seruma geçirdi. Fakat Lennon'ın uyumaya niyeti yoktu. Hemşirenin elini sıkıca tuttu. Yatıştırıcının vücuduna girmemesi gerekiyordu.
"Hayır, lütfen. Bana bunu yapamazsınız. Dinlenmeye ihtiyacım var ama başımdan geçenleri öğrenmeye daha çok ihtiyacım var. Yalvarırım."
Lennon haklıydı. Öğrenmek zorundaydı. Buna ihtiyacı vardı. Hemşire kısa bir süre düşündü. Lennon beklemekten sıkılmış bir tavır takındı. Bunu farkeden hemşire konuşmaya başlamıştı.
"Bakın Bay Lennon. İki gün önce yaralı bir şekilde hastaneye geldiniz. Çok kan kaybetmiştiniz." dedi ve sustu.
"Neden?" dedi Lennon. "Bir kaza mı geçirdim?"
"Hayır. Sakin olun Bay Lennon. Bir kaza değil. Sanırım.. Bir kasıt var. Biri size zarar vermek istemiş."
Lennon yutkundu. Hemşirenin sözleri zihninin duvarlarında yankılandı. Biri neden onu öldürmek istesin ki?
"Ne yani? Biri beni öldürmek mi istedi? Kim?"
"Bakın Bay Lennon.. O kişinin kim olduğunu bilmiyoruz. Fakat sizi öldürmek istemediğini düşünüyoruz."
"Öldürmek istemediğini mi düşünüyorsunuz? Bakın hanımefendi, beni bu hale getiren her kimse beni göğsümden ve başımdan yaralamış. Ve ben olayla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum."
"Yanlış düşünüyorsunuz Bay Lennon. Başınızı o yaralamadı. Çok kan kaybettiğiniz için hastanede bayıldınız ve başınızı yere vurdunuz. Kafatasınızda ufak bir çatlama oluşmuş. Ama artık iyisiniz ve daha iyi olacaksınız."
"Tamam, başımı o yaralamamış olabilir. Peki göğsümdeki yaraya ne diyeceksiniz."
"Ölümcül bir yara değil Bay Lennon. Derinizin üzerinde açılmış bazı yaralar. Bir işaret."
"Nasıl bir işaret?"
"Bir haç.."
Lennon duyduklarını anlamakta güçlük çekiyordu. Bir haç mı? Hemşire bir süre sustuktan sonra konuşmaya devam etti.
"Birisinin göğsünüze neden bir haç çizdiğini düşünüyorsunuz?" dedi. Lennon düşündü ama hiç.. Nedenini bulamıyordu.
"Bilemiyorum.. Katı bir katolik ya da bir rahip ya da keşiş.. Ne anlama geldiğini bilmiyorum. Neden ve kim? Bilemiyorum hemşire hanım.." Lennon kısa bir süre sessiz kaldı. "Polisi çağırın.."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTI
Mystery / ThrillerHer şeyi bir kenara bırakıp kurtulabilir misin? Zamanı keşfedip geçmişe dönebilir misin? Düşünmediğin şeyleri arayıp bulabilir misin? Sen zayıf insan.. Şeytanın azminden kaçabilir misin?