Herkesin hayatında elbette acılar, hüzünler ve mutluluklar vardır. Burada önemli olan neye tutunduğumuzdu çünkü neye tutunursak bizi var eden şey oydu. Ben acılarıma tutunurdum onların bana sürekli acı çektirmesine izin verirdim. Aslında esirdim geçmişin dipsiz kuyusunda.
Karanlık odamda yağan yağmuru izlerken evde yalnızdım ve ev benim için fazla karanlıktı. Bir an önce ışığı yakmam lazımdı. Ama içimden hiç yakmak gelmiyordu. Resmen canıma susuyordum. Yağmuru izlerken gözlerim camdaki yansımama takıldı. Kimi kandırıyordum ki resmen babama benziyordum. Kendimde görmek istediğim son insana… Babamdan nefret etmiyordum. Yaşanan onca şeye rağmen hala ondan nefret edemiyordum. Sadece öfke vardı içimde saf bir öfke belki de kırgındım bilemiyordum. Bazen annemin olduğu zamanları düşünüyordum da her şey o zamanlar daha farklıydı. Birbirimizi severdik hatta babama hayrandım sürekli onu taklit ederdim. Gülümseyerek şefkatle bakarak izlerdi beni. Bazen anneme anlatırdı heyecanla. Hatta babamın ben doğduğum zaman adımın yazılı olduğu dövmeyi herkese anlatırdım. Babamın artık saklamak için sürekli çaba verdiği dövme. Şimdiyse... Şimdiyse sadece kavga ederdik. Birde iş meseleleriyle ilgili konuşurduk. Başka bir iletişim şeklimiz yoktu aramızdaki bağ kopmuştu. Belki de böyle olması bizim için daha iyiydi. Hem onun bir ailesi vardı artık. Ona hak veriyordum bu konuda en azından birimiz enkazdan çıkıp yoluna devam etmişti. Sadece beni silip atması kabullenilmesi zor bir durumdu ama kabullenmiştim artık. Zamanla her şey kabulleniliyordu. Eskisi kadar acı gelmiyordu. Birden şimşek çakmasıyla penceren istemsizce bir iki adım uzaklaşmıştım. Kesinlikle ışığı yakmam lazımdı yoksa benim için zor olacaktı. Sokak lambasının ışığının yardımıyla tam karşımdaki düğmeye doğru gidip hemen ışığı yakmıştım. O sırada telefonumun yanan ışığı dikkatimi çekti. Başucumdaki dijital saatte baktığımda saatin 23.42 olduğunu gördüm. Telefonu elime aldığımda aynı numaradan iki cevapsız arama vardı. Sanırım pencere kenarında fazla zaman geçirmiştim. Şuan tekrar arıyordu. ‘’Efendim?’’ diyerek telefonu açtığımda önce bir hıçkırık sesi duydum. Kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Tam bir şey diyeceğim sırada ‘’Yağmur?’’ diyen Aysu’nun sesini duydum. İçime bir endişe kurşun gibi saplanmıştı. Aysu kolay kolay ağlamazdı. ’’İyi misin? Niye ağlıyorsun? Cevap versene Aysu?’’ sorularımı art arda sıraladım. Aysu derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.’’ Karakoldayım, kötü bir şey yaptım.’’ Çatılan kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. Aysu benden ses çıkmayınca konuşmasına devam etti. Arada hıçkırıkları devam etse de biraz daha sakindi. ’’Emniyet Müdürlüğündeyim. Sen telefonu açmayınca Beril’e haber verdim. Şuan kapatmam lazım gelince konuşuruz.’’ Telefon kapanmıştı. İşten gelince üstümü değiştirmemiştim. Saten siyah bir gömlekle siyah dar paça pantolon ve belimde de siyah büyük tokalı bir ve gene aynı renk siyah topuklu botlarım vardı. Odamdan çıkarken sadece telefonumu alıp pantolonumun arka cebine sıkıştırdım. Odamdan çıkıp dış kapıya ulaştığımda çıkmadan önce askıdan siyah kabanımı ve çantamı almıştım. Apartmandan çıkarken gene telefonum çalmıştı ama arabaya varana kadar açamazdım. Yağmur mümkünmüş gibi daha şiddetlenmişti. Arabaya ulaşana dek fazla ıslanmamaya çalışsam da gene de hatırı sayılır miktarda ıslanmıştım. Koltuğa oturduğum zaman cebimden telefonu çıkardım. Arayan Beril’di. Onu tekrar aradığımda telefonu ilk çalışta açmıştı. Konuşmamı beklemeden direk ‘’Aysuyla konuştun mu?’’ diye sordu. ‘’Biraz önce konuştum. Arabadayım şimdi en fazla yarım saate orada olurum.’’ dedim. Beril biraz duraksamıştı. Sorunu ikimizde biliyorduk ama şuan içimdeki endişe her saniye çığ gibi büyürken kendi korkumu düşünecek halim yoktu. Beril ‘’Çağatayla seni almaya geliyoruz, bekle bizi.’’ dedi. ‘’Eve gelerek zaman kaybetmeyin sorun yok benden önce giderseniz ne olduğunu öğrenirsiniz Aysu’ya destek oluşunuz en azından.’’ diyerek en azından içinin biraz rahatlatmaya çalıştım. Ama ne kadar etkili olduğu muammaydı. Aysuya duyduğu endişe daha ağır basmış olacak ki kabul etmişti. Telefonu kapatıp emniyet kemerini taktım. Derin bir nefes alıp arabayı çalıştırdığımda istemsizce kendimi kassamda bunun için zaman yoktu. Navigasyona göre yirmi beş dakika gösteriyordu ve tahminimden daha kısa sürede orada olacaktım. Berillerin bu akşam açılışına gittiği davet oraya çok yakındı. Kötü bir şey düşünmemeye çalışsamda kendime engel olamıyordum. Aysu’nun ağlaması karakolda olması hatta Beril’i araması çözümü zor bir denklem gibiydi. Genelde başı derde girince Beril’e duyurmamaya çalışırdık çünkü Beril tam bir anaçtı. Kendimce soru işaretlerine cevap bulmaya çalışırken emniyete gelmiştim. Arabayı park edip indiğimde Allah’tan fazla ıslanmadan içeri girebilmiştim. İçeri girdiğimde Beril’i kapının karşısındaki sandalyelerde oturuyordu. Onun hemen yanında da Çağatay ve uzun boylu yapılı esmer bir adamla konuşuyordu. Beril beni görünce onun yanına gelmemi beklemeden ayağa kalkıp bana doğru ilerlemişti. Çağataylardan birkaç adım uzaklıkta ortak noktada buluştuğumuzda Beril bana sarılmıştı ben de ona sarıldım. Ayrıldığımızda Beril’in yüzüne baktığımda yüzünün kireç gibi olduğunu gördüm. Endişe ile bakan gözlerimi gördükten sonra konuşmaya nereden başlayacağını bilmiyormuş gibi baktı. Önce Çağatayları işaret etti. ’’Çağatay’ın liseden arkadaşıymış burada başkomiser durumu ondan öğrendik. Aysu Erenin başında şişe kırmış.’’ diyerek konuşmasını sonlandırdığında büyük bir şaşkınlık hissediyordum. Hikayenin başını veya geri kalanını tahmin etmek çok zor değildi. Eren Aysuya kafayı takmış manyağın biriydi. Üniversiteye başladığımız andan itibaren sürekli çıkma teklifi eder ve aldığı hayır cevabıyla daha da rahatsız etmeye devam ederdi. İş Aysunun onu şikayet etmesine kadar varmıştı. Uzaklaştırma kararına rağmen Eren peşini bırakmamıştı. Aysu tekrar tekrar şikayet etmişti. Ta ki mezun olmadan bir yıl önce ailesi onu yurt dışına apar topar yollamıştı. Uzunca bir müddet bütün okul bunu konuşmuş bazıları madde kullanımı bazıları ise bir trafik kazasına karıştığını söylerdi. Aysu o gittiği günden beri onun tarafından bir daha rahatsız edilmemişti. Bu akşam onun bölümünden olan bir arkadaşının doğum günü partisine gitmişti. Erende orada olup sorun çıkartmıştı ki kafasına şişeyi yemişti. Çağatay ve arkadaşı yanımıza geldiklerinde Çağatay’ın yüzünde sinirli bir ifade vardı. Haklıydı da neticede kuzenine kafayı takmış birisi gene onun yüzünden karakola düşüyordu. Bana kısaca bir selam verdikten sonra yanındaki arkadaşına dönerek avukat arkadaşımız Yağmur deyip bana döndü liseden arkadaşım Bora. Kısaca göz göze geldik ve başıyla selam verdi selamına aynı şekilde karşılık verdim. Kısaca beni tepeden tırnağa süzdükten sonra Çağatay’a döndü. ‘’Karşı tarafın yakınları gelir birazdan odama gidelim.’’ dediğinde Çağatay kısaca bana ve Beril’e bakıp sadece başını bir kez evet anlamında sallamıştı. Asansöre bindiğimizde o dört numaralı düğmeye bastı. Asansörden çıktığımızda ve Çağatay önde bizde arkalarında geldiğimiz kattaki koridorun sonuna doğru ilerledik. Sağ tarafa dönüp sondaki odaya girdiklerinde o kapıda kalıp eliyle içeriyi göstermişti. Odası sade ve klasik bir odaydı. Masasının üstüne kısaca göz attığımda çerçeve falan görmemiştim. Saçma huylarımdan biriydi gittiğim yerlerde her zaman etrafı incelerdim. Odasındaki koltuklara oturduğumuzda o da masasının sandalyesine yerleşmişti. Ben tam onun karşısına denk gelmiştim şuan direk birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Az önce aşağıda hiç dikkat etmemiştim ama gözleri elaydı. Çağatay’ın sesini duymamla ona aktığımda göz temasımız kesilmişti. Ama onun bakışlarını hala üstümde hissedebiliyordum. Gene saçma huylarımdan biri de ban dik dik bakana bende ona dik dik bakardım. ’’Yağmur Aysu’nun savunmasını sen yapar mısın? Aile avukatını ararsam teyzemlerin kulağına gider, durumları biliyorsun.’’ dedi. Aysu’nun ablası Merve abla hamileydi ve Kanada’ya önün yanına gitmişlerdi. Tam durumu bilmeden onları telaşlandırıp buraya getirmek saçma olurdu. Beril bana baktığında aramızda kısa bir bakışma geçti. ’’Daha tecrübeli bir avukat bulsanız iyi olur.’’ diyen sesin sahibine bakışlarımı çevirdiğimde Borayla göz göze geldik. Tamam daha bir buçuk yıl önce mezun olmuştum ama üniversiteyi kazandığım yazdan itibaren ve okul dönemimde babam yanında staj yaptırmıştı. O yüzden çok tecrübesiz sayılmazdım zor olsa da bir şekilde babama göre mesleğe atılacak seviyeye gelmiştim. ’’Sanırım bu durumu çözecek kadar tecrübem vardır.’’ dedim. Göz temasımız kesilmeden devam ediyordu. Ortamın gerildiğini hisseden Beril konuyu dağıtmak için söze dahil oldu. ’’Doğuştan avukat o elbette halleder.’’ dedi. Boranın sol dudak ucunda ufak bir kıvrım oluştu ve inatla göz temasını kesmedim. Kapı çaldığında ‘’Gel.’’ demesiyle içeri bir polis memuru girdi. ’’Baş komiserim Eren Yüksel’in avukatları geldi. Sizinle konuşmak istiyorlar.’’ dedi. ‘’Asuyla konuşmak istiyorum.’’ diyerek konuşmaya dahil oldum. İçeri giren polis memuru ‘’Şu aşamada sadece avukatı görebilir.’’ dedi. ‘’Avukatıyım zaten.’’ diyerek Boraya kısa bir bakış attım. Bora hala gözleri üzerimdeyken gelen polise ithafen ‘’Aysu Yılmazer’le kim ilgileniyor?’’ diye sordu. ’’Melek Komiser.’’ Cevabını aldığında sadece başını sallamıştı. Ayağa kalktığında odadaki herkesin gözü ondaydı. O ise bana bakıp ‘’Seni müvekkiline görüştüreyim.’’ dedi. Bende ayaklandığımda Beril ‘’ Biz göremeyecek miyiz?’’ diye sordu. Karşı taraf buradaysa olay çıkabilirdi onların burada kalması daha iyi olacaktı. Borada aynı şeyi düşünmüş olmalı ki onlara burada kalmalarını ve sorun çıkmaması gerektiğini söyledi. Odadan çıktığımızda o asansöre doğru ilerlerken bende onun bir iki adım gerisindeydim. Asansöre bindiğimizde onun gözlerinin üstümde olduğunu fark ettim ama asıl odağım Aysu olduğundan umursamamıştım. ’’Ne zaman mezun oldun?’’ diye sordu. ’’Bir buçuk yıl önce.’’ dedim. Asansör bizi dördüncü kata çıkardığında aramızda başka bir konuşma geçmemişti. Asansörün solundaki odaya girdiğimizde Aysu’yu gördüm. Ağlamaktan makyajı akmıştı bu içimin burkulmasına yol açtı. En azından fiziksel bir hasarı yoktu bu benim için önemliydi. Şahsen Eren’in kafası umurumda bile değildi. Aysu beni görünce ayağa kalktı ama yanındaki görevli memurun bakışları eşliğinde geri oturdu. Bora kadın memura bakarak ‘’Avukatı geldi siz dışarda bekleyin.’’ dedi. Onaylarak dışarı çıktığında Aysu bu defa kelimenin tam anlamıyla boynuma sarılıp ağlamaya başladı. ’’Sakin ol.’’ dedim. Bora masanın karşısındaki koltuğa oturduğunda bizde Aysuyla onun karşısındaki koltuklar oturduk. Bora Aysu’ya bakarak ‘’Avukatınla iyi bir savunma yapman lazım şuan yaraladığın kişinin ailesi ve avukatı ortalığı ayağa kaldırmış durumda Aysu.’’ dedi ve odadan . Aysu sadece bir kez tamam anlamında başını salladı ve hıçkırdı. Bora bize bir göz atıp odadan çıktı. Aysu bir süre ağladıktan sonra sonunda sakinleşmiş olacak ki konuşmaya başladı. ’’ Doğum gününe gitmiştim bildiğin gibi.’’ Bana baktığında başımı sallayarak onu onayladım. ’’Sonra onu gördüm görmemezlikten geldim falan gecenin ilerleyen saatlerinde sürekli dibimde bitmeye başladı. En son bar tarafından içki almaya gittim. Arkamdan gelmiş sarıldı, itmeye çalıştıkça daha da yapıştı. Kulağıma yukarıdaki odalara gidelim diye fısıldayınca bende şişelerden birini alıp kafasına geçirdim.’’ Konuşmasını tamamladı. Gözleriyle yüzümü taradığında gözlerimde ne aradığını bilmiyordum ama içten içe bir gurur duymuştum. Normalde şiddete karşı bir insandım ama bu bana göre şiddet sayılmazdı. Kendini korumak için yapmıştı ve iyide yapmıştı. Aysu’ya sarıldığımda bana karşılık verdi. Aysudan ayrılıp ayağa kalktığımda gözlerindeki soru işaretleri ile onu cevapsız bıraktım. Aysunun gittiği barı biliyordum öğrenciyken orada az takılmamıştık ve barmenlerden biri benim arkadaşımdı. Rehberden onun numarasını bulup aradığımda ondan istediğim şeyi hızla anlatıp yardım edip etmeyeceğini sormuştum. Olumlu yanıt verdiğinde teşekkür etmiş ve telefonu kapatmıştım. Odaya birinin girdiğini fark edip başımı o tarafa çevirdiğimde Borayı gördüm. ’’Eren hastaneden çıkmış buraya getiriyorlar. En iyisi odaya gidelim hem Çağataylarda Aysuyu görmüş olur.’’ Dedi. Az önce izin vermemeleri şimdi izin vermeleri tuhafıma gitsede sesimi çıkarmadım işime gelen bir durumdu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Aysu’nun yazılı ifadesinde yanında bulunmuştum. Eren şikayetçi olmuştu ve bunu sırf sinir bozmak olduğunu biliyorduk zaten kendiside bunu belli etmek için elinden geleni yapmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde Bora Erenin ifadesini bizzat kendisi almak istemişti ve bizde beklemeye devam ediyorduk. Ortamda gergin bekleyiş sürerken beklediğim telefon hala gelmemişti biraz daha gelmezse Aysu’yu nöbetçi mahkemeye yollayacaklardı ve benim onun haklı olduğunu kanıtlayacak bir belgem yoktu. Telefonum çaldığında arayanın sonunda beklediğim telefonum olduğunu gördüm. ‘’Efendim Berkay’’ diyerek telefonu açtığımda odadaki herkes bana dönmüştü. Umursamadan Berkayla konuşmaya devam ettim. Telefonu kapatıp odadakilere dönerek ‘’Aysu’yu kurtarmanın yolunu buldum’’ dediğimde Çağatay kaşları çatık bir biçimde ‘’Nasıl?’’ demişti. ’’Aysu’nun gittiği bardaki bir arkadaşımdan kamera kayıtlarını kopyalamasını istemiştim ve oraya polislerden önce gidip olay anının kayıtlarını silmesini isteyen kişiler gelirse onu da kaydedip şahitlik yapmasını istedim.’’ Berilin yüzünde şeytani bir kıvrılma oluşup ‘’Zeki kız. Davaya ek olarak Aysu’nun önceden uzaklaştırma kararını da eklersek Aysu’yu kurtarmış oluruz.’’ Dediğinde evet anlamında başımı sallamıştım. Olay anı ve Erenin adamlarının gelip kamera görüntülerini sildirme anlarını Berkay bana mesaj atarak iletmişti. Her ihtimale rağmen bütün gecenin kayıtlarını kopyaladığını ve olay anında da şahitlik yapacağını söylemişti. Başımı telefon ekranından kaldırıp Aysu’nun gözlerinin içine baktım. ’’İstersen dava açıp tekrar uzaklaştırma kararı alabiliriz.’’ Dediğimde sadece başını sallamıştı. Hala olayın etkisindeydi ve Çağatay’ın omzuna başını koymuş halde ara sıra ağlıyordu. Çağatay hala sinirli ve gergin olsada belli etmeyi başarıyordu yalnız kaldıkları bir anda Beril onunla konuşmuş olmalıydı. Bora odaya geldiğinde ona video kayıtlarını izletmiş ve bizde Aysunun ifadesi alınırken ettiğimiz şikayete bir de delilleri karartma suçu üzerinden de şikayet etmiştik. Odanın kapısı çalıp içeri üniformalı bir polis girdiğinde doğruca Boranın yanına gidip kulağına bir şey deyip odadan çıkmıştı. Bora hepimize tek tek baktıktan sonra benim gözlerim içine bakarak ‘’Eren şikayetini geri çekmiş.’’ Dedi.
19.07.21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAİA +18
Teen FictionVücudumdaki son güç kırıntısıyla kapının kolundan tuttuğumda arkamdan bir çift güçlü kol karnımdan çekip beni kendine yapıştırdı.Başını boynuma gömdüğünde boğuk sesiyle konuştu. "Bana böyle sırtını dönüp gidemezsin." Onu itmeye çalıştığımda daha sık...