2-Zihnin Karanlık Yüzü

106 4 1
                                    

Arkamdaydı tam arkamda. İçimden sürekli dua ediyordum. ''Lütfen bu defa başarayım.'' Kader şansın asla benden yana olmayacağını fısıldadı. Ayağım taşa takılıp düştüğümde aramızda olan kısacık mesafeden hemen beni yakaladı. Saçlarımdan tutup başımı sertçe ona kaldırdığında gözlerindeki o nefreti gördüm. ''Nereye kaçıyorsun, bilmiyor musun yakalarım seni. Sonra da ceza veririm. Kim kurtaracak şimdi seni.'' Sözlerini bitirir bitirmez yüzüme sert bir tokat attı. Saçlarımı bırakmış olsaydı beni savuracak kadar güçlü bir tokat yemiştim. ''Gözlerindeki şu asiliğe son ver artık küçük orospu.'' Gözlerimde asilik olduğunu bile bilmiyordum, yine başarısız olmuştum. Telefonu çaldığında ağzından bir küfür savurdu. Saçlarımı tutan elini bıraktığında saç diplerimdeki acı yanağımdaki acıyla eş değerdi. Telefonu açıp kulağına götürürken bana eliyle sus işareti yaptı. Babamla konuşacaktı anlamıştım. Babamdan yardım isteyeceğimi düşünmüştü ama unuttuğu bir şey vardı. Ben zaten babamdan defalarca yardım istemiştim, o kulaklarını kapatıp sadece ''Şımarıklık yapmayı kes.'' demişti. İlk kez babamla ilgili hayal kırıklığımdı bu. Telefonla konuşmasına devam ederken arada beni kontrol ediyordu. ''İyi iyi az önce amcasına iyi geceler deyip uyudu, sen hiç merak etme.'' Bunları söylerken yüzünde pis bir sırıtış vardı. Bana az önce olacakları anlatıyordu resmen. Telefonu kapatıp cebine koyarken o pis sırıtış mümkünmüş gibi daha da büyüdü. ''Nerde kalmıştık?'' kaçmam mümkünmüş gibi geri geri sürünmeye başladım, üstüme doğru gelirken bir yandan da kemerini çıkartıyordu. Kemerin demir kısmını bana gelecek şekilde eliyle ayarladı. Yüzümü korumak için ellerim havaya kalktı. Çünkü aynadan yüzüme bakarken kendime acımak istemiyordum. İlk darbeyi yediğimde dudaklarımdan acı bir çığlık döküldü.
Ter içinde yataktan sıçrayarak uyandım. Kendi çığlık sesime uyandım...
Ayağa hızla kalkıp odamdaki boy aynasının önüne geçtim. Askılı tişörtümün önce ön tarafını kaldırıp karnıma baktım sonra da sırtıma. Ordaydı yaşananların izi silinmeyecek bir şekilde vücudumdaydı. Tırnaklarımı avucumdan kan gelecek kadar etime batırdım. Kendime gelmem lazımdı, arkamdaki yatağın baş ucundaki saate baktım. Saat altıyı iki geçiyordu, biz karakoldan geleli üç saat olmuştu. Erenin ne yapmak istediğini çok iyi anlıyordum, bu işi mutlaka çözmeliydim. Adımlarımı banyoya çevirdim, kısa bir duş alıp çıktım. Gardıroba ilerleyip siyah kısa vücuduma tam oturan bir ceket elbise seçtim. Saçımı kurulayıp köpükle dalgalandırdım, hafif bir makyaj yapıp uykusuzluğumu gizledim. Evde ses çıkarmadan çıktığımda arabaya bindim. Emniyet kemerimi takıp arabayı çalıştırdım, evden çıkmadan önce niyetim mezarlığa gitmek olsa da gidemezdim. En iyisi direk büroya gidip öğlenki görüşmeye çalışmaktı. Büroya geldiğimde sadece güvenlik buradaydı kısa bir selamlaşmadan sonra babamın bana verdiği odaya geldim. Dosyayı alıp çalışmaya başladım.
☄☄☄
Aradan geçen bir buçuk saatin hala mesai saatine daha vardı. Acıkmıştım, burada bizim mutfak işlerine bakan Songül Abla benim için dolaba atıştırmalık saklardı. Su ısıtıcısına su koyup düğmesine bastıktan sonra dolapların içine bakmaya başladım. Bir şey bulamamın sıkıntısıyla arkama döndüğümde babamı gördüm. Sabahki kabusun tedirginliğini üstümden hala hissettiğim için korkmuştum. Babam bunu fark ettiğinde kaşlarını çatmıştı. ''Dalmışım.'' dediğimde yüzündeki sorgular ifade azalmıştı. ''Sabah kahvaltı etmedin mi?'' diye sordu. ''Ettim.'' diyerek mutfaktan çıkacağım sırada ''Gelir gelmez odama gel demiştim sana. Niye gelemdin?'' Kahretsin tamamen aklımdan çıkmıştı. ''Öğlenki görüşmenin dosyasına çalışıyordum, aklımdan çıkmış.'' Sorusuna cevap verdiğimde onaylar şekilde mırıldanmıştı. ''İki çay alıp odama gel.'' Mutfaktan çıkmadan önce söylediği son şey buydu. Dediğini yapıp odasının kapısının önüne geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Masanın üstünde bizim yandaki pastanenin poşetini gördüm, onun önüne fincanlardan birini koyduğumda diğerini masasının önündeki orta sehpaya koydum. Benim hala ayakta dikildiğimi gören babam ''Otur kahvaltı edelim.'' dediğinde yüzüne sanki dünyanın en tuhaf şeyini söylemiş gibi baktım. ''Kahvaltı ettiğimi söylemiştim.'' İstemiyordum hala içimde kabuk tutmamış hala kanayan yaralar vardı, yeni bir tanesini kaldıramazdım. Babamla aramızda ne kadar duvar olursa kendimi o kadar iyi hissediyordum, en azından aynı yer tekrar tekrar kanamıyordu. ''Emniyetten 4 gibi çıktığını biliyorum buraya da benden bile erken geldiğine göre dinlenmeden kahvaltı etmeden gelmişsindir sen.'' Koltuğa oturduğumda babamın yüzüme dikkatle baktığını gördüm boşuna bakıyordu herhangi bir şaşkınlık veya hakkımda bir şeyler biliyor diye sevinmemiştim. Poşeti açarken konuşmaya başladı ''Nereden öğrendiğimi sormayacak mısın?'' yüzüme hala bakıyordu ve bu artık beni rahatsız etmeye başlamıştı. ''Öğreneceğini biliyordum kimden öğrendiğini de merak etmiyorum.'' Elbette Ankara'nın en ünlü avukatlarından bir olan Murat Akmanın kızının emniyette olmasını elbette emniyetteki tanıdıkları sayesinde kulağına gitmişti. İsmini öğrenmem gereksiz bir şeydi. ''Neden yardım için beni aramadın?'' dediğinde kaşlarım hafif çatılmıştı. ''Seni aramam gereken bir şey olmadı. Zaten sen de olanları biliyorsundur.'' Seni aramam baba bunu sende iyi biliyorsun. ''Yine de aramanı beklerdim kardeşin öyle yapıyor.'' Sinirlenmeyecektim zaten yorgundum bir de bunun üstüne sinirlenmeyecektim. ''Senin kızın benim kardeşim değil.'' Ne kadar kendimi tembihlesem de sesim oldukça sinirli ve sert çıkmıştı. Babamın yüzünde sert bir ifade belirip hızla söndü, bu ilginçti işte genelde bunun arkasından kavga gelirdi. ''Duvarların var bizi ailen yerine koymuyorsun.'' dedi. ''Almak istediğin cevap ne bilmiyorum ama benim ailem mezarlıkta. Niye seni aramamı bekliyorsun baba? Annem gittikten sonra bana öğrettiğin tek şey kendi başımın çaresine kendim bakmamdı.'' Babam sadece gözlerime baktı bir şey demesine izin vermeden odadan çıktım.

MAİA +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin