6

34 9 2
                                    

Taeyong'un bir cuma günü geç saatlere kadar dışarı çıkması tuhaftı.

Genellikle, doktorasını yaptığı üniversiteden eve gelir ve bir randevuya gidebilmek için Ten'in hazırlanmasını isterdi. Ten oraya giderken bu konuda homurdansa bile çok sevinirdi.

Ten telefonuna baktı. "19.03, şimdiye kadar dönmüş olmalıydı."

Pencerenin dışına baktı, gri bir gökyüzü onu selamladı ve yüzlerce minik davulcunun ritmi gibi caddenin karşısındaki otoparkın teneke çatısına çarpan damlacıkların sesini duydu. Umuyordu ki Taeyong, ıslanıp üşütmesin diye yanına şemsiye koyma mantığına sahipti. Ten, Taeyong hastalandığında, bu küçük bir soğuk algınlığı olsa bile bundan her zaman nefret etmişti. Hayatındaki en güçlü kişinin soğuk algınlığı gibi bir şey tarafından zayıflatılmasından daha rahatsız edici bir şey yoktu.

En azından kendini rahatlatmak için onu aramayı düşündü, ama Taeyong'un "kaba ve tatsız" danışmanıyla toplantılarının zaman aldığı ve Ten'in bunu bölmek istemediğinin de farkındaydı.

Bu yüzden sadece bekledi. Ten, oyun konsoluna birkaç oyun yükledi ve salonlarına kıvrıldı. Elbette, oyununa yeniden başlamaya karar vermek aklını dağıtırdı.

Ten, kilitte anahtların tanıdık çıngırdamasını ve ardından kolun bükülmesini duyduğunda, köylülerin evlerinden birinin yerleşimini ne kadar zamandır tartıştığından emin değildi.

"Üzgünüm, geciktim." dedi Taeyong kapının yanında ayakkabılarını çıkarırken. "Bir şeye yakalandım."

Ten karşılık olarak mırıldandı, gözleri ekranına dönmeden önce Taeyong'a döndü. Islak değildi ve kötü bir ruh hâli içinde görünmüyordu. Öyleyse neden geç kalmıştı? Bu gece dışarı çıkmak ister miydi?

"Bekle, bana geceyi dört gözle beklediğini mi söylüyorsun?" Sen kimsin ve hayatımın aşkına ne yaptın?" Taeyong'un sesindeki aptal sırıtışı ona bakmak zorunda kalmadan duyabiliyordu.

Ten randevu gecesini dört gözle beklemiyordu. Taeyong ile vakit geçirmeyi dört gözle bekliyordu. Son zamanlarda ikisi de çok meşguldü. Ten çoğu günlerini Bouncing Ball Corp'a (oyun adı) ve akışa ayırıyordu ve Taeyong, lisans kimya dersleri verirken doktora derecesini alıyordu. Her ikisinin de sonunda uygun şekilde yetişmek için cuma gecelerine güvendiklerini ve diğer tüm endişelerini bir gece için kenara bırakabileceklerini biliyordu.

"Neredeydin?"

Taeyong, Ten'in bacaklarını kaldırdı ve bacaklarını kucağına geri çekmeden önce Ten'in koltuğuna geçti "Sormana sevindim! Görüyorsun, herhangi bir vitrinde bir şey gördüğümde ve 'buna sahip olmalıyım' diye düşündüğümde üniversiteden eve dönüyordum, bu yüzden onu kapmak için durdum. Sonuç olarak ilk trenimi ve ardından ikinciyi kaçırdım. Tren."

Ten'in kaşları çatıldı. "Bu neydi?" Taeyong'un ilgisini bu kadar anında çekecek bir şey düşünemiyordu.

"Bence bu bir sürpriz olmalı." diye ekledi Taeyong başparmağıyla Ten'in bacaklarından birine nazik çizgiler çizerek. "Beğeneceksin."

Ten karşılık olarak gözlerini kıstı. "Cryptic sana uymuyor." (kimyasal espri)

"Hemen şimdi bilmek mi istiyorsun?" diye sordu Taeyong, yanıt olarak Ten de başını salladı. Taeyong bununla Ten'in bacaklarını tekrar dürttü ve ayağa kalktı. "15 dakika sonra yatak odasına gel. Hazırlanmak için zamana ihtiyacım var." Taeyong'un göz kırpmasıyla birlikte bu cümle Ten'e şok etkisi verdi.

"Taeyong?" dedi Ten ama Taeyong cevap vermedi, sadece sırt çantasını alıp yatak odasına yürüdü, kapıyı kapatmadan önce son bir kez  müstehcen bir şekilde Ten'e kaşlarını kaldırdı.

The Galaxy Is Endless •Taeten ✓Where stories live. Discover now